Sevgili dostlar,
“Agorafobi”, psikolojik bir rahatsızlığın adı…
“Agora” Yunancada “geniş meydan” anlamına geliyor.
“Fobi”, yine Yunanca kökenli… korku” demek…
Özellikle panik atağı olanların, kalabalıktan kaçamama korkusuyla açık alanlardan kaçınmasına “agorafobi” deniyor.
Siyaset biliminde de yeri var: Agoralar, Batı kültüründe kentlilerin buluştuğu, tartışıp konuştuğu, itirazını dillendirdiği meydanlar… Kitle psikolojisinin canlandığı, dayanışma ruhunun şahlandığı mekânlar… Bu buluşmalar halk için ne kadar cazipse, iktidar için o kadar ürkütücü… Meydan, otoriteye meydan okumanın da meydanı çünkü…
Böyle bakınca son yıllarda her 1 Mayıs’ta Taksim’in kapatılmasının nedenini daha iyi anlıyoruz. Çünkü Taksim, tarihçesiyle de, genişliğiyle de potansiyel bir isyan merkezi gibi görünüyor.
Özgürlükten, adaletten, insandan yana bir iktidarın meydan korkusu olmaz; bilakis, gidip orada emekçilerle saf tutar. Ama adaletle değil, zulümle hükmedenler için meydan, tek bir ağızdan itiraz eden kitlelerdir.
1 Mayıs 1977’de ondan kana boğdular Taksim’i…
12 Eylül’den sonra gösteriye kapatılması da ondandır.
“Meydan bizi devirir” korkusundan…
İşçi sınıfı için simgesel önemi olan Taksim’i AKP de kapattı işçilere… Şehrin yönetimi değişmiş, iktidar hala Ankara’dan “orda değil, burda kutlayın” diyor.
Hangi gerekçeyle, ne hakla?
Psikologlar, “Agorafobisi olanlar meydana çıkarsa, panik, baş dönmesi, terleme gibi sonuçlar doğabilir” diyor. Bu belirtilerin aynısını bugün iktidarda gözlüyoruz.
Tedavisi mi? Meydan korkusunu yenebilmek için korkmayanların korkanları elinden tutup yavaş yavaş kalabalık yerlere sokması ve meydanlara alıştırması lazım. Tabii kaskını çıkarıp copunu bırakmak kaydıyla…
İşçi sınıfının 1 Mayıs bayramı kutlu olsun!