Tutuklu HDP miletvekilli Aysel Tuğluk’un annesi, Hatun Tuğluk Aleviydi. Cenazesi Cemevinden kaldırıp defin edilmek için mezarlığa getirildi. Kızı mezarını ziyaret edebilsin diye Dersim’e değil Ankara’ya gömülmesini istemişti. Gömüldüğü sırada bir faşist güruh tarafından cenazeye saldırı oldu ve cenaze defin edildiği yerden çıkarıldı.
Tam bir facia, vahşetti değil mi? Çok ses getirdi, getiriyor. Herkes bir yerden kınıyor, lanetliyor. Ancak Kürtler ilk defa yaşamıyor ki? Taybet Ana’nın cenazesi bir hafta yerde kalmadı mı? Cemile’nin küçük bedeni bir hafta buzdolabında beklemedi mi? Hacı Lokman Birlik’in bedeni akrepe bağlanıp yerlerde sürülmedi mi? Bu defa olay farklı, çünkü Kürdistan’da değil Türkiye’nin kalbinde yaşandı bu olay.
Kimisi günah dökmek için, kimisi olaya tepkisiz kalmamak için, kimi de gerçekten acıdığı için söylüyor bişeyler. Ancak bu gidiş nereye? Bu işkence, bu katliamlara kim dur diyecek peki? Kürt ve Alevi halkını bu denli baskıcı, zorba politikalarla her gün televizyonlarda hedef göstererek bu saldırıyı yaptıranlar asıl failleri değil mi? Orada toplanan faşist güruh kimden alıyor bu cesareti, kimler arkasında duruyor? Hükümetin 7 Haziran sonrası başlattığı topyekün imha ve inkar politikası bugün durumu ölülerimizi gömdürmemeye kadar getirdi, getiriyor.
Toplumsal olarak bu kadar ayrıştığımız, birbirimizin cenazesine bile saygımızı yitirdiğimiz bu ülkede kardeşlikten, birlikten nasıl bahsedilir? Gelinen acı nokta ne kadar da ayrıştığımızın, birbirimizden ne kadar nefret ettiğimizin göstergesi değil midir?
Bir Yahudi cenazesi geçtiği zaman ayağa kalkan bir Peygamberin, bugün ümmeti bir cenaze bile gömdürmüyorsa bu ülkenin %95’i Müslüman’dır diyebilir miyiz? Bu nasıl bir Müslümanlık, bu nasıl bir ümmet? Bu kadar nefret tohumunun ekildiği bir toprakta hangi dinden bahsediyoruz? Ancak riyakarlık olarak adlandıracağımız bu tablo bugün acıdır, zulümdür.
Kürdistan açısından baktığımız zaman da tablo önümüze vahim bir durumu ortaya koyuyor. Çünkü hala Kürdistan, Sur’da, Cizre’de yaralarını sarmış değil. Evlerinden zorla çıkarılıp doğup büyüdüğü mahalleler ranta kurban edilmekte. Ramazan ayında bile suları kesilen bu halk gerçeği ortadayken Arakan’a bile uzanan yardım eli neden hala Kürdistan’a uzanmamakta? Devlet Kürt düşmanlığı politikası üzerinden yüzyıldır elinde tuttuğu milliyetçi çeteyi her seferinde barbarca Kürt halkının üzerine sürüp kendi hegemonyasını sürdürüp, korku devleti yaratmaktadır.
Irkçı faşist politikalar devlet tarafından körüklendikçe bu ülkede ne katliamların ardı gelecek, ne de bu tarz saldırıların sonu gelecektir. Bunu çok iyi biliyoruz. Hatun Anne’nin cenazesine yapılan saldırı bütün Kürt halkına yapılmış ve halkın onuru zedelenmiştir. 7 Haziran’dan bu yana süren bu işgalin, kırımın sonu ne zaman gelecek, ne zaman bitecek? Sorulacak sorular birbirini beklemekte. Cenazeyle birlikte bütün insanlığımızı o toprağa gömenler elbet bir gün tarih karşısında hesap verecek, bu günlerden utanacaklardır. Bugün Kürt halkına bir özür borcu yok mudur tarihin?…
Yusuf AKDAĞ