Sevgili dostlar,
Bugün Gezi davasının ikinci duruşması var.
Benim de aralarında olduğum 16 kişi için toplamda 47 bin 520 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Suçlama: “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”…
Gezi isyanından 6 yıl sonra yazılan iddianame, “16 kişi arasında hiyerarşik örgüt bağı olmadığını, gevşek örgüt bağı olduğunu” söylüyor. Yani, “örgüt bağına dair kanıt bulamadık” demek istiyor.
Tutuklu sanık Osman Kavala, Gezi’yi finanse etmekle suçlanıyor. Ortada para transferine dair tek bir delil yok. Delil diye çıkardıkları, gaz maskesi alımı için destek verebileceğini söylemiş olması, poğaça, iskemle, masa gibi şeyler alınması gerektiğinden söz etmesi…
Ben, polis saldırısından sonra bağlandığım bir televizyon kanalında “halkı galeyana getirmek”le suçlanıyorum. Müebbet hapsim isteniyor.
Dün katledilişinden 12 yıl sonra Hrant Dink davası sonuçlandı. Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast’a ceza verildi.
Neden?
“Silahlı suç örgütü kurmaktan…”
Mahkeme, herkese keyfince yapıştırdığı “terör örgütü” damgasını, bu ırkçı, faşist örgütlenmeden esirgedi; onları “basit bir suç örgütü” saydı. Böylece cezaları azaldı.
Dahası, Gezi’de “anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçu arayan yargı, Dink’in katledilmesinin anayasal düzeni tehdit etmediğine hükmetti. Yani Osman Kavala’nın gaz maskesi alması, benim televizyonda konuşmam, Mehmet Ali Alabora’nın oyun sahnelemesiyle kolayca tehdit altına girebilen Anayasal düzen, Hrant’ın neredeyse bir devlet kararıyla katledilmesinden zarar görmüyor. Televizyondaki sesten korkan anayasal düzen, sokaktaki kandan zerrece etkilenmiyor.
Erhan Tuncel, dün duruşma çıkışı Dink cinayetiyle devlete hizmet ettiğini ima ederek, “Devlete yapılan hiçbir hizmet cezasız kalmaz” dedi.
Cinayette parmağı olan kamu görevlilerinin hala korunduğunu hatırlatarak düzeltelim:
Derin devlete yapılan hiçbir kirli hizmet, ödülsüz kalmaz.