Filistin konusu üzerinde kolay karar verilen ama aslında somut hiçbir sorumluluk gerektirmediği genel kabule dönüşmüş bir gündemdir. Elbette Türkiye kamuoyunda büyük çoğunluk Filistin yanlısıdır ama bu pratikte çok büyük bir anlam ifade etmez. İsrail iyi yapıyor, doğru yapıyor diyen pek kimseye rastlamayız ama pratik politikaların İsrail için caydırıcılık oluşturacağı bir durumdan da söz edemeyiz.
İsrail konusu siyasal alanda sadece hamaset mevzuudur.
Kürtler ve Kürdistan tartışmaları ise bu açıdan oldukça farklı yerde konumlanmaktadır. Topraklarının fiili işgal altında olduğunu söylemek bile kıyametler koparmaya yeter. Öyle ya işgalci ancak başka bir dinden olabilir. Kendi dindaşları tarafından işgale maruz kalmak anlaşılabilir bir durum değildir. Bölgede yaşayan kadim halkların ortak din bağı eşitlik ve özgürlük eksenli bir tutuma hizmet etmek yerine Kürtlerin taleplerinin üstünü örtmeye katkı sunmaktadır.
Rejim değişikliklerini beceremeyen ve böylece harita değişikliklerini kaçınılmaz hale getiren gelişmeler iyi yönetilemezse korkulanın başa geleceği bir döneme giriyoruz. Evet bölgede korkulmaya değer en ciddi tehdit halklar arası savaşlardır. İster mezhepsel ister etnik farklılıkların çatışmaya ve iç savaşa dönüşme potansiyeli son derece yükselmiştir.
Irak Kürt bölgesinin bölgede diğer halklarla kavgalı konuma düşürülmesi doğal olarak başka ittifak arayışlarını doğuracaktır. Bazılarının ısrarla Kürtlerin gerçek dostu İsrail’dir söylemini diri tutma çabası, bu açıdan son derece sorunlu hatta Kürtleri hedef haline getirecek bir kolaycı yaklaşımdır.
PYD’nin Güney Kürdistan konusundaki ihtiyatlı tutumu, sadece Sünni yada Şii Araplar tarafından değil Farslar ve Türkler tarafından da dikkatle izlenmelidir.
Bu açıdan Gazze’nin kaderi ile Kobani’nin kaderi ortaklaşmaktadır. Bu durum iki bölgeyi tehdit eden dinamiklerin çıkar örtüşmesini de beraberinde getirmektedir.
Bu nedenle bölgede Filistin sorununu kendine öncelikli gündem olarak görmeyen İslami referanslı şiddet hareketinin Irak’da başka Suriye’de başka hedeflere odaklanmış olması bir çok şeyi görmemizi sağlamaktadır.
Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmişken dış gelişmelerin bu denli belirleyici önem kazanması son derece dikkatle ele alınmalıdır.
Türkiye toplumunun Kürt sorununa ve özelde Rojava’ya yaklaşımı bu nedenle kritiktir. Suriye sınırının uzunluğunun ötesinde anlam taşıyan gelişmeler, tam da halkların kardeşliğinin somut pratik zeminini inşa edebilir niteliktedir.