Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar usta bir siyasi taktisyen olduğu biliniyor. 50 yıldır gerilla mücadelesi veren PKK ile yürütülen silahsızlanma sürecinde de bu ustalığını gösterdi.
Süreç, aslında iktidarın barış niyetinden ziyade, bölgesel bir zorunluluktan doğdu: ABD’de Trump’ın Suriye’den çekilme niyeti, Suriye’de cihatçıların iktidara yürüyüşü, İsrail’in Ortadoğu’da etkisinin artması ve Kürtlerle yakınlaşması, Ankara’yı Kürtlerle barış fikrine sevk etti. Erdoğan, bir yandan da içerde azalan oylarını Kürt seçmenin oylarıyla dengeleyebileceğini umuyordu. Ancak bunu yaparken, yıllarca ötekileştirme politikasıyla konsolide ettiği muhafazakar tabanını da küstürmemek zorundaydı. O yüzden PKK ile barış sürecinin bayraktarlığını ortağı MHP lideri Bahçeli üstlendi. Savaşın en şahin savunucusunun bir gecede barış güvercinine dönüşmesi şaşırtıcıydı ama milliyetçi tepkili dizginleyebilecek en önemli aktör de oydu. Böylece Erdoğan, ateşe dokunmadan fırındaki ekmeği yiyebilecekti. Son anda bu kazançlar listesine bir de muhalefete darbeyi eklemek istedi. Ana muhalefet partisi CHP, çözüme destek vermezse onu “barışı istemeyen parti” olarak ilan edip köşeye sıkıştırabilirdi. Böylece Kürt seçmenle CHP’nin arasını açabilir, muhalefet cephesini bölebilirdi. Meclis’te bir komisyon kurdurup CHP’yi davet etti. Ancak CHP lideri oyunu fark edip komisyona üye vereceklerini ilan etti. Bunun üzerine yeni bir tuzak kuruldu. Bahçeli, komisyonun, İmralı’ya gidip PKK’nın hükümlü lideri Abdullah Öcalan’la görüşmesini istedi. CHP, bir kez daha kurucusu olmadığı bir oyunun aktörü durumuna girmişti. Bu kez, “Hayır” dedi. Ve beklenen oldu: İktidar ve Kürtlerin büyük çoğunluğu CHP’yi “barış düşmanı” ilan etti. İktidardaki AKP-MHP ortaklığının yıllardır izlediği baskı politikası unutturulurken CHP, barışın önündeki engel ilan edildi.
Böylesine kötü niyetli bir siyasi kurnazlıkla, gündelik çıkarlara göre şekillenen bir ilkesiz bir pragmatizmle baş etmek zor. Sanırım şimdi CHP’ye düşen, iktidarın planlarından, tuzaklarından bağımsız bir Kürt siyasetini ve barış siyasetini ortaya ve uygulamaya koymaktır.
BİZE DAİR
Bir yazar için yeni bir kitap çıkardıktan sonraki en heyecanlı aşama, okuruyla buluşmasıdır. Son kitabım “Ich Traf meinen Murderer” (Galiani) yayınlandığından beri Almanya’nın değişik kentlerinde okurlarla buluşuyorum. Kitabı konuşurken bir yandan da Türkiye’nin, Almanya’nın, dünyanın gidişatı üzerine sohbet ediyoruz. Sırada, Hannover, Hamburg ve Stuttgart var. 25 Kasım’da Hannover Edebiyat Festivali’nde, 4 Aralık’ta Stuttgart Edebiyat Festivali’nde söyleşim var. 27 Kasım’da ise Hamburg’da Körber Vakfı’nın düzenlediği bir söyleşide hem kitabı, hem sürgünde yeni bir hayata, en baştan başlamayı konuşacağız. Sevgili okurlarımı beklerim.
Hepinize iyi haftalar.