Fizik hocası Hüseyin daha 40’ında, Nur ise 36 yaşında Anaokul öğretmeni.
Kastamonu’da yaşıyorlardı. Biri 7, biri 10 diğeri ise 13 yaşında üç de çocuk…
Hüseyin ve Nur önce KHK ile memuriyetten atıldılar sonra da „terör örgütü üyeliği“ suçlaması ile haklarınca soruşturma açıldı ve yakalama kararı çıkartıldı.
Neleri varsa devlet el koydu.
Neden?
Devletin kol kanat geldiği ve hep övgüyle bahsedip Gülen Cemaatine sempati duydular.
Belki de üyesiydiler.
Gülen Cemaati ve bağlı bütün dershane, okul, Tv, gazete ve Bankalar yasal kuruluşlardı. Erdoğan ve AKP 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuna kadar bu cemaati ve mensuplarını suçlamadı. Gülerce gibi Cemaat sözcüleri bugün de lüks villalarında çocuklarıyla beraber keyif sürerken Hüseyin ve Nur Maden gibi garibanlar işlerinden atıldılar, haklarında onlarca tahkikat yapıldı ve binlercesi hapiste.
Maden ailesi tam bir yıl başka bir adreste saklandılar. Türkiye’den çıkmak için insan kaçakçıları ile iletişime geçtiler. Ancak 5 kişilik aileyi Avrupa’ya geçirmek için istenen paraları karşılayacak güçleri yoktu.
Hüseyin ve Nur son paraları ile birazda borç alarak derme çatma eski bir bot satın aldılar.
Hüseyin, arkadaşına sarıldı, vedalaştılar. Arkadaşına son defa şöyle dedi:
„Hiç gidesim yok ama başka çarem de yok. Tanıdık yok. Bir bilinmeze doğru gidiyoruz.“
Valizlerini ellerindeki bir-iki poşeti bota doldurdular. Hüseyin, bir gece yarısı botunu çalıştırdı… Ege’nin koynunda bir Bot Midilli adasına doğru yavaş yavaş yol aldı.
Nur, son bir kere arkasına baktı.
Ayvalık’ın ışıkları soldukça karanlık gecede ülkelerinden uzaklaşıyorlardı.
Hava soğuktu. Sabaha doğru akrabalarının telefonuna şu mesaj düştü: „Işıkları gördük, adaya çıkıyoruz.“
O telefona başka mesaj düşmedi. Mesajın geldiği telefonu aradılar, çalmıyordu. Merak ettiler ama bir haber yoktu.
Tam 20 gün sonra bir sabah Midilli adasının Lesvos plajına ikisi kız biri erkek üç çocuk cesedi bulundu.
O çocuklar kimbilir nasıl can verdiler! Birkaç gün sonra Nur ve Hüseyin’in cesedine de ulaşıldı.
Hüseyin, Nur ve üç çocuk savaştan kaçmadılar; zorba bir adamın keyfiliğindeki adaletten yoksun yönetiminden kaçtılar. Kaçtıkları yer 6 yıldır yıkıcı bir savaşın pençesindeki Suriye değil; Erdoğan ve etrafına çöreklenmiş çetenin idaresindeki Türkiye!
Kimbilir Nur o fırtınalı denizde çocuklarını karaya atmak için nasıl çırpındı…
Maden ailesinin haberi gazetelerde çıkınca AKİT gazetesinin kalemlerinden Ali Karahasanoğlu, Hüseyin ve Nur Maden için şöyle yazdı:
„FETÖ bağlantısı olsa dahi yatacağı ne olabilir ki? 2-3 yıl… Bilemediniz 4-5 yıl…“
Ünlü seri katil Albert Fish çocukları öldüren bir yamyamdı. Sorgusunda suçsuz olduğunu söyleyip çocukların ailelerini suçlamıştı. Ali Karahasanoğlu maaş aldığı idarenin suçunu ve sorumluluğunu gizlemek için üç masum çocuğu ile can veren anne ve babayı suçluyor.
Bu zatın Albert Fish’ten bir farkı var mı?
Kanaatimce yok.
Birisi kendi suçunu görmeyip gizledi diğeri ise hizmet ettiği idarenin vebalini görmeyip gizliyor.
Hüseyin ve Nur, çocuklarıyla birlikte ‘özgür ve refahın olduğu topraklar’a doğru yelken açtılar.
Ya cezaevine girecek ve çocuklarından ayrı yaşayacaklardı ya da onlarlar birlikte Türkiye’yi terk edeceklerdi. Cezaevine girseler Nadire, Bahar ve Feridun perişan olacaklardı.
Maden ailesi Türkiye’yi terk etme kararı aldılar. Çocukları ile birlikte sağ salim ayak basacakları Midilli’ye cansız bedenleri vurdu.
Bunun vebalini kim ödeyecek?
Hüseyin, Nur, Nadire, Bahar ve Feridun’u Ege’nin hırcın dalgalarına sürükleyen Erdoğan’ın yarattığı korku ve adaletsizlik…
AKP’nin başındaki Erdoğan bu cinayetin üzerinden günler geçmesine rağmen susuyor.
Medyası ise ya cinayeti ters yüz edip mağdurları suçluyor ya da çocukları ile can veren anne babayı…
Hamdolsun ki Erdoğan’ın uçağında Ege denizi üzerinde yol alırken kalem oynatanlardan hiç olmadık.
Bu bir cinayettir.
Bu cinayeti işleyen ise Erdoğan ve etrafındaki çetedir.