Sevgili dostlar,
….çünkü kenara çekilip tehlikeli planlar yapıyor demektir.
7 Haziran 2015 seçimini hatırlayın:
5 milyon oy kaybedip yüzde 40’a düştüğünde Erdoğan 3 gün ortadan kaybolmuştu. Muhalifleri kutlama yaparken, Ankara’da koalisyon pazarlıkları yapılırken ortaya çıkıverdi. Hem de kiminle?
Deniz Baykal’la… CHP, “Erdoğan meşruiyetini yitirdi” açıklaması
yaparken o, daha önce “Beline hâkim olamadı, gitti” dediği Baykal’ı görüşmeye ikna etmiş, Baykal’ın da koşarak gitmesiyle CHP karışmıştı.
Aynı dönemde Davutoğlu koalisyon görüşmelerine başlarken Erdoğan, Kürtlerle kendi kurdurduğu mutabakatın aleyhine işlediğini düşünüp masayı devirdi. Haziran-Kasım arası Türkiye, tarihinin en kanlı dönemini yaşadı. Suruç, Ceylanpınar, Dağlıca, Iğdır, Gar Katliamı hep o 5 ayda yaşandı. 5 ayın sonundaki seçimde 5 milyon oy Erdoğan’a geri döndü, Kasım’da AKP yeniden tek başına iktidar oldu.
Geçenlerde yine ortadan kayboldu Erdoğan… Bu kez 23 Haziran İstanbul yenilgisinden sonra… Arap basınında öldüğüne dair söylentiler yayılırken, o yine sarayda dibe gidişi nasıl durdurabileceğini düşünüyordu. 5 gün sonra ortaya çıktı. İlk katıldığı toplantıda, “ABD ile güvenli bölge görüşmeleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Fırat’ın doğusundaki terör koridorunu parçalamakta kararlıyız” dedi. Hala süren güvenli bölge görüşmeleri ta o zaman anlamsızlaşmıştı. Erdoğan, savaş kararı almıştı bile…
Savaş ilanıyla bir taşla çok kuş vurabilecekti:
Kendi düşüşünü yavaşlatabilecek, dağılan tabanı yeniden toplayabilecek, muhalefetin yükselişini durdurabilecek, Gül’ün, Babacan’ın, Davuoğlu’nun önünü kesebilecek, peşpeşe yağan zamları unutturabilecek, Suriyeli mültecilerden kurtulabilecekti.
Ne orduda orgeneral sayısının yarıya inmesi, ne ABD’nin “Engelleriz” demeci, ne Kürtlerin “Afrin’e benzemez, direniriz” demesi, ne Suriye’de büyük kayıp verme endişesi umurundaydı. Bu savaşa ihtiyacı vardı.
Erdoğan’ın olabilir; ama Türkiye’nin yok.
Muhalefetin, onunla milliyetçilik yarışına girmeden barışı
savunması ve ülkenin gerçek sorunlarına yoğunlaşması şarttır.