“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”diye güzel bir söz var.
Bu cümlede ana vurgu “millet/kamu” olmasına rağmen muktedirler tarafından adeta“egemenlik”kısmı alınıp “millet”kısmı katledilmiştir.
Sanki bu söze takla attırılarak şu hale getirilmiş;
“Millet için kayıtsız şartsız egemenlik uygulanmalıdır”
Maalesef tahakküm etme ve dayatma şeklinde anlaşılıyor.
Peki, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesinde“millet” demekle ne denmek istenmiş?
Seçimde bir gruba, yüzde elli oy verenler mi?
Yoksa millet kavramı; öteki yüzde ellinin de içinde olduğu yüzde yüzü mü?
Bana göre millet kavramı ile“ortaklık/herkes” esas alınmalıdır denmek istenmiş.
Sandıkta yüzde elli oy verenler değil, öteki yüzde ellinin de içinde olduğu yüzde yüzüdür millet…
Dolayısıyla; “Egemenlik, bu ülkede yaşayan bütün halklarındır” denilmek istenmiş.
Yani birlikte yaşadığımız bu memleket; havasını soluyan herkesindir denilmiş.
Bu ülke de; “egemenler”in değil tam tersi “milletin/halkın” ortak iradesinin hakim olması gerektiğini söylemektedir.
Zaten “egemenlerinzihni”; tasfiye üzerine kuruludur.
Her zaman düşman ve öteki üretir.
Bizde bunun farkına, bir türlü varamıyoruz.
Bu memlekette; her düşünce olacak.
Bize düşen birbirimize saygı duymak…
Tartışmanın doruğunu yapacağız fakat birbirimize zarar vermeyeceğiz.
Kürt, Kürt olacak. Türk, Türk olacak.
Alevi Aleviliğini yaşayacak.Sünni Sünniliğini yaşayacak.
Ulusalcılar ulusalcılığını, ülkücüler ülkücülüğünü, solcular solculuğunu, Atatürkçüler Atatürkçülüğünü, Kürtçüler Kürtçülüğünü,nurcular nurculuğunu, tarikatçılar tarikatçılığını, cemaatler cemaatçiliğini, partiler parti görüşlerini özgürce yapabilecek.
Başını örtmek isteyen örtecek, istemeyen örtmeyecek.
Tek problem bir birimize saygısızlık yapmamak ve zarar vermemek…
Adil olacağız, merhametli olacağız, doğru ve dürüst olacağız.
Hz. Muhammedin; “kendine ne istiyorsan başkasına da o” şiarını esas alacağız.
Dibine kadar fikirlerimizi savunacağız, tartışacağız ama birbirimize saygı duyacağız ve asla zarar vermeyeceğiz.
Öldürmeyeceğiz, saldırmayacağız, çalmayacağız, ırza geçmeyeceğiz ve asla yalan söylemeyeceğiz.
Aramızdaki bu tip insanlarıda ayıklayarak bütün grupların sağduyulu insanları birleşip hep beraber onlara engel olacağız ve ıslah edeceğiz.
Ancak bu şekilde “Demokrasi”ye adım atabiliriz.
Ancak bu şekilde “hakkı, hukuku ve adaleti” sağlayabiliriz.
Çünkü hırsızlık yapan bir Türk’ün veya bir Kürd’ün birbirinden farkı yok.
İnsanları aldatan bir Sünninin, aldatan bir Aleviden farkı yok.
İnsan hakkına tecavüz eden bir Atatürkçünün, aynı suçu işleyen bir dindardan hiçbir farkı yok.
Kan döken bir sağcının, kan döken bir solcudan hiçbir farkı olamaz.
Yobazın, dindarı ateisti olmaz. Kelimeler farklı sadece.
Ey ülkemin güzel insanları; daha ne zaman bunu anlayacağız.
Türklerin, Kürtlerin, Sünnilerin, Alevilerin, Kemalistlerin, Nurcuların, Cemaatçilerin, Sağcıların, Solcuların bütün dürüstleri birleşeceğiz ve ülkemize, insanımıza, çocuklarımıza sahip çıkacağız.
Bunu başaramadığımız taktirde birçok sorun yaşayacağız. Aynen şu an da olduğu gibi…
Emperyalist güçlerin mantığı ile İnsanları; fikirlerinden, inançlarından, mezheplerinden, ırklarından ve cinsiyetlerinden dolayı birbirine kırdırmanın hiçbir anlamı yok.
Hepimiz bundan zarar görürüz.
Şunu bir türlü anlamıyoruz?
Tek bir görüşün, tek bir inancın, tekbir dilin, tekbir mezhebin, tekbir ırkın, tekbir cinsiyetin olduğu yer güzel değildir ki!
Aslında düşünce ve görüş fukaralığının doruk noktasıdır bu…
Allah istese idi zaten insanoğlunu o şekilde yaratırdı.
Ama yaratmadı.
“Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı.” (Maide Süresi 48. ayet)
Neden yapmadı?
Çünkü farklı fikirler, farklı düşünceler ve tüm farklılıklar zenginliktir.
Zaten Kur’an’da lanetlenmiş “kavim/ırk” yoktur. Lanetlenmiş “davranış/amel” vardır.
Bu davranışların birincisi öldürmek.
İkincisi emeği sömürmek ve çalmak.
Üçüncüsü yalan ve iftiradır.
Camiye saldırmakla Sinagoga saldırmak arasında hiçbir fark yok.
Cem Evini “karşı” olmakla,Camiye “karşı” olmak arasında da hiçbir fark yoktur.
Hac suresi 40. ayet derki; “Manastırlar, Kiliseler, Havralar ve Mescitlerhepside içinde Allah’ın isminin anıldığı yerlerdir.”
Dolayısıyla bizler; insanlığın ve Kur’an’ın evrensel değerleri olan adaleti, eşitliği, merhameti, sevgiyi, diğergamlığı, paylaşmayı ve bölüşmeyi“esas” almalıyız.
Yoksa görüşleri, fikirleri, inançları, kültürleri, örfleri, ırkları, dilleri, ritüelleri değil.
Eğer bunları esas alırsak kendi kendimizi yok ederiz.
Bu kadar basit.