Geçtiğimiz hafta ortasında “Başbakanlık emri” mi, “KHK ile” mi olduğu pek de belli olmayan bir uygulamayla, “kapatılan” Hayatın Sesi, TV 10, imc TV’nin de içinde olduğu 12 TV ve radyonun kapatılmasına ilişkin süreç, önceki gün bu kanalların yayın araçlarına el konulması ve stüdyolarının kapatılmasıyla tamamlandı!
Böylece iktidarın 15 Temmuz başarısız darbe girişimini kendisi için nasıl “başarılı bir darbeye” dönüştürdüğünü dünya alem bir kez daha ama daha açıkça görmüş oldu.
Bu yüzden de artık basın ve halkın haber alma özgürlüğünden ve diğer demokratik haklardan söz edenler, “darbe girişimi”nden değil “Darbe günlerinden geçtiğimiz”den söz ediyorlar.
“Darbe”yi, “vuruş”, bir amacı gerçekleştirmek için bir anda gerçekleştirilen, “anlık bir vuruş” eylemi olarak ifade edebiliriz. Siyaset biliminde darbe, “Hükümetin silah zoruyla yıkılması”nı ifade eder.
Bizimki gibi bir “darbeler ülkesi”nde “darbe” denince herkesin ilk aklına gelen “Askerlerin yönetime silah zoruyla el koyması”dır. Onun için 15 Temmuz’u herkes bir “darbe girişimi”, “Başarıya ulaşamamış bir darbe” olarak nitelemiştir.
Evet “darbe”, “Bir anlık bir vuruştur” ve siyasi olarak da darbe askerin silah zoruyla iktidara el koymasıdır. Ama, gerçek hayatta darbe bir günde olursa da darbenin asıl etkisi sonradan görülür. Darbenin baskısının toplum hayatına (nispeten hızlı ya da yavaş biçimde) yayılması, iktidarı ele geçiren gücün amacına varmak üzere kendisine karşı gördüğü odakların faaliyetlerini yasaklaması, önde gelenlerini tutuklaması, hoşuna gitmeyen, kendisi için tehlikeli bulduğu sosyal-kültürel etkinlikleri sınırlaması, giderek tümden yasaklaması ile darbe ete kemiğe bürünür.
Bu yüzden darbelerle ilgili sonradan yazılan yazılarda, anılarda, “darbe tarihi”ne ilişkin olgulardan söz ederken, darbe günündeki askeri harekattan çok, darbenin toplumu nasıl bir cendere içene aldığından, darbeyi izleyen günlerde, toplumun adım adım zapturapt altına alındığı “darbe günleri”nden söz edilir.
15 Temmuz’dan beri iktidarıyla muhalefetiyle hepimiz, “15 Temmuz darbe girişimi”nden söz ediyoruz. Ama OHAL ilan edilmesinden beri de artık, “darbe girişimi”nin topluma karşı bir darbeye dönüştürülmesinden de her gün artan bir sıklıkta söz edilmeye başlandı.
OHAL uygulamaları ve KHK’ler üstüden oluşturulan baskı ve siyasal-sosyal ortamın terörize edilmesi, binlerce, on binlerce kamu emekçisinin sorgusuz sualsiz açığa alınması, meslekten ihracı, tutuklamalar, hoşa gitmeyen gazete ve TV kanallarının kapatılması, yayın araçlarına el konulması… Artık hiç kimseye, ülkenin bir darbe girişimi sonrasının ortaya çıkardığı kargaşayı geride bırakarak özgürlüklerin sınırlarının genişletildiği, demokratik değerlerin yüceltildiği bir döneme gittiğini göstermiyor. Tersine Hükümetin bütün uygulamaları, başarısız darbe girişimini kendilerine “Allah’ın bir lütfu” olarak görenlerin ülkeyi özgürlüklerin sınırlandığı, basın ve halkın haber alma özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, barış ve özgürlük talebinin ağır terör suçu sayıldığı bir ülkeye doğru gidildiğini işaret ediyor. Başka bir söyleyişle içinden geçtiğimiz günler “Darbe girişimi sonrası günlerinden barış içinde demokratik bir Türkiye’ye doğru gidişi” değil ama baskının, şiddetin yasakların, barışın, kardeşleşmenin, basın ve halkın haber alma özgürlüğünün her gün daha çok çiğnendiği günlerden geçtiğimizi gösteriyor.
Önceki gün, Hayatın Sesi, TV 10, imc TV kanallarının, Yön ve Özgür Radyo’nun da içinde bulunduğu 12 TV kanalı ve radyonun kapatıldığına (Aslında kapatma ve yayın araçlarına el konulması bir kaç gündür sürüyordu), RTÜK ve maliyenin görevlilerince yayın araçlarına el konulup mühürlenmesi, “darbe günleri”nde özgürlüklere saldırının hangi boyutlara vardığının göstergesi olmuştur.
Sadece bizler değil, bütün Türkiye halkları ve dünya demokratik kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti bu “gösterge”, utanç tablosu!
Günümüzün tarihini yazacak olanlar, bu günlerden söz ederken “O utanç verici darbe günlerinde basın ve halkın haber alma özgürlüğü işte böyle mühürlü-peçetli ayaklar altına alındı” derken, herhalde TV’lerin ve radyoların yayın odalarının kapısındaki mühürlerin fotoğrafını da “darbe günlerinin belgesi” diye sayfalarına koyacaklardır.
İnsanlık, ne yazık ki özgürlük uğruna çok ağır bedeller ödemiştir. Türkiye’nin ilerici demokrat güçleri, bugün de böyle özgürlük için ağır bedeller ödedikleri bir dönemden geçiyorlar. Elbette dün olduğu gibi bugün de bu zorluklar aşılacak, TV kanallarına, radyolara mühür vuranlar, yayın araçlarına el koyanlar asla amaçlarına ulaşamayacaklar, huzur içinde uyuyamayacaklardır. Çünkü ortaya çıkma zamanı gelmiş gerçekler onların tatlı uykularının kabusu olmaya devam edecektir.