Baskıcı yönetimleri hiçbir nedenle savunmak yada mazur görmek mümkün değildir. İktidarlara rengini veren, devletlerin otoriter eğilimlerine referans kılınan inanç ne olursa olsun, esas sorgulama konusu yapılması gereken rejimin karakteridir.
Yönetimleri, Alevi, Sünni, İslami, Budist gibi tasniflere tabi tutmaktan daha öncelikli olarak yapılması gereken, söz konusu rejimi otoriter eğilime sahip olup olmadığına göre tanımlamaktır.
Burma’da yaşananlara dikkat çekmek yada Suriye’de olup biteni protesto etmek için kullandığınız tanımlamalar bir tutarlılık içermelidir. Burma yönetimi Budistlerin elinde olduğu için mi Müslümanlar katliam yada göçe maruz kalmaktadır ? Eğer böyleyse neden şimdiye kadar tepki gösterilmemiştir ? Yada yöneticileri Budist olan başka yerlerde neden benzer olaylar söz konusu olmamıştır ?
Benzer durum Suriye yönetimi için geçerlidir. Suriye yönetiminin yaptığı haksızlıkları teşhir etmek istediğimizde “Alevi” yada “Nusayri” gibi inançsal tanımlamalar yapma ihtiyacı hissediyorsak benzer tutumu Suudi ve benzeri rejimler için neden sergilemiyoruz ?
Birisi “İslami diktatörlük” tanımlaması yaptığında, nasıl tepki veriyor ve bu iki kelimenin asla bir araya gelemeyeceğini iddia ediyorsak, benzer duyarlılığı diğer inançlar için de göstermemiz gerekmiyor mu ?
Yok eğer bazı inanç yada dinleri peşinen diktatörlüğe, şiddete elverişli görüyor ama aynı şeyi kendi değer dünyamızın kutsallarına yakıştıramıyorsak başka bir iki yüzlülük içerisindeyiz demektir.
İnançları tartışmakla rejimleri tartışmak farklı şeylerdir ve oldukça farklı yöntemleri gerektirir.
Saddam dönemi Irak yönetimini eleştirirken “Sünni diktatörlük” ifadesini kullanan İslami çevre var mıydı ? Gayet tabi yoktu. Ama bugün siyasetçisinden, sivil toplumuna, akademisyeninden gazetecisine kendisini dini duyarlılıklarla tanımlayan, muhafazakar bir çok isim, Suriye için bu tavrı kolayca ve yaygın biçimde sergileyebilmektedir.
Bu bilinç altı ile “ötekileştirme” hastalığında kurtulmak kolay olmayacağı gibi, önyargılara dayalı değerlendirmelerden korunmak da mümkün değildir.
Ne yazık ki Irak’a yönelik askeri müdahaleye karşı çıkan bir çok grubun Suriye için tersi pozisyon takınmasının en önemli sebebi bu tek taraflı yaklaşımdır. Irak rejiminin muhalifleri Şii iken, Suriye’de tersine muhaliflerin “Sünni” olmaları peşinen desteklenmeyi hak ettikleri sonucunu doğurmaktadır.
Siz istediğiniz kadar Laik devlet yada insani dış politika masalı anlatın. Sonuç olarak iç politikamızda olduğu gibi dış politikamızda da egemen algı, tarihin şekillendirdiği din ve mezhep anlayışıdır. Böyle bir din ve mezhep ayrımcılığının, insani yada İslami değerler açısından nereye oturduğu ise başlı başına önemli bir tartışma konusudur.