Sevgili dostlar,
25 Şubat 2016 gecesi, Erdem Gül ile birlikte, Silivri’deki koğuşumuzun televizyonunda Anayasa Mahkemesi’nin hakkımızda vereceği kararı bekliyorduk. Yüksek mahkeme, avukatımız Akın Atalay’ın, tutukluluğumuzun Anayasaya aykırı olduğuna dair başvurusunu görüşecekti. Akşam, ekranın altından akan kırmızı altyazıyı okuduk:
Mahkeme, başvurumuzu haklı bulmuş, tutuklanmamızla anayasanın üç maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiş ve derhal salıvermemize karar vermişti. Mahkemenin gerekçeli kararına göre tutuklu kalmamız için “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç” ya da “milli güvenlik gerekçesi yok”tu. Tutuklu kaldığımız sürece ifade ve basın özgürlüğümüz ihlal ediliyordu. O gece salıverildik.
Dün, 3 yıl 2 ay sonra aynı mahkeme, aynı olayda, bu kez Cumhuriyet Gazetesi’nden 4 arkadaşımızın aynı yöndeki itirazını reddetti; “Hak ihlali yoktur” kararı verdi. Karara muhatap müştekilerden biri, daha önce bizimle ilgili başvuruyu yapan sevgili avukatım Akın Atalay… Aynı mahkemeden, aynı davada, aynı gerekçelerle benim için çıkartabildiği kararı kendisi ve diğer üç arkadaşımız için çıkaramadı. Oysa onlar da tıpkı bizim gibi sadece gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklandılar, hapsedildiler.
Tabii 3 yılda çok şey değişti; darbe girişiminden sonra bizim tahliyemize karar veren yüksek hâkimlerden ikisi tutuklandı. Bizimle ilgili Anayasa Mahkemesi kararını tanımayacağını söyleyen Erdoğan, hukuku tamamen rafa kaldırdı. Hukukun bu kadar siyasallaştığı bir ülkede, yasalar aynı kalsa da kararların değişmesine şaşmamak gerek.
Yine de “o düğmesiz cübbeli yargıçlar, iktidarın önünde böyle eğilmekten utanmıyor mu” diye sormadan geçemiyor insan…
Bugün dünya basın özgürlüğü günü… Türkiye, insanlık ailesi içinde ifade ve basın özgürlüğü açısından en berbat sicile sahip ülkelerden biridurumunda… 150 civarında meslektaşımız hapiste… Altısı, Cumhuriyet’ten yeniden hapse giren arkadaşlarımız… Hapiste olmayanlar da ya adliyede ya işsiz halde, yargı kararını bekliyor.
Bu utanç bizim değil, iktidarın…
Biz her koşulda, “Gazetecilik suç değildir” demeye, ne pahasına olursa olsun hakikati savunmaya ve doğru bildiğimizi yazıp söylemeye devam ediyoruz.