Hassasiyetimizi, merhametimizi, vicdanımızı ve nihayet tümden insanlığımızı kaybettik.
Hayatı savaş ve zaferden ibaret sanıyoruz.
Koca bir ülke gladyatörlerin arenasına döndü. Herkes, tuttuğu gladyatör rakibi mızrakladıkça zafer narası atıyor.
Her meselemize, her sorunumuza bu duyguyla yaklaşıyoruz: Dövüş ve galibiyet.
Bazen bir taraf zafer çığlığı atıyor, bazen diğer taraf.
Ama her seferinde de ölen insan.
***
İşte, arenaya benzeyen ülkede dün de üç insanımızı kaybettik.
DHKP-C’li olduğu söylenen iki eylemci, terörist, militan ama en nihayetinde iki insan, bir savcıyı rehin aldı. Devlet, savcıyı kurtarmak için bir operasyon yaptı ve o operasyonda bu üç insan da öldü.
Arenanın tribünlerinde oturan taraftarlar ise ölenlerin insan olduğuna bakmadan, rakibin acısı üzerinden, zafer çığlıkları atıyordu…
Üzülerek belirteyim ki kendi çocuklarını öldürmeyi başarı sayan bir devletimiz var. Cumhurbaşkanı aynen şöyle dedi: “Başarılı bir operasyon oldu. Polislerimizi kutluyorum.”
Bu nasıl bir yaklaşım? Bu nasıl bir duygusuzluk? Vicdanınız hangi arada bu kadar kurudu?
Kurtarmak istediğin insan ölmüş, çocukları yetim kalmış. Bunun nesi başarı?
***
Dün sosyal medyada iktidar yanlıları tehditle, hakaretle insanlara şunu dayatıyorlardı: “Bu iki DHKP-C’liye ‘eylemci’ demeyelim,‘terörist’ diyelim.”
Eylemci ya da terörist. Bunu bir kenara bırakalım. Peki, biz bu çocuklara ‘insan’ da mı demeyeceğiz? Türkiye’de hiç kimse birbirine ‘insan’ demeyecek mi? Ne zaman birbirimize insan gözüyle bakacağız?
Öldürmeyi değil yaşatmayı, ayrıştırmayı değil bütünleştirmeyi, ideolojik kazanımı değil ülke kazanımını ne zaman öncelikli kılacağız?
Bu çocuklar nasıl oldu da bu aşamaya geldi? Buna hiç kafa yormayacak mıyız? Nasıl olur da okuldan çıkıp ölüme giderler? Bu operasyon kime hizmet etti?
Velev ki terörist, velev ki azılı militan, velev ki katil. Bu durum,‘başarılı sonuç’ dediğimiz şeyin, aslında ‘ölüm’ olduğu gerçeği değiştiriyor mu? ‘Terörist’ dediğimizde, içine düştüğümüz karanlık kuyu aydınlanacak mı?
Bu tür çürümelerin önüne geçecek bir ülke ve ortam oluşturmaya çalışmamız gerekmiyor mu?
***
Yönettiğiniz ülke ortada.
İç barış yok. Demokrasi ve özgürlük yok. Hak arama yolları kapalı. Anayasa’yı çöpe atmışsın. Kanun yok. Kural yok. Düzen yok. İntizam yok.
‘Gözün üstünde kaşın var’ diyecek tek bir merci bırakmamışsın.
Eğitim desen zaten yok. Huzurlu bir yaşam sunamıyorsun. Güvenilir, işlek bir adalet mekanizman yok. Polisini eğitememişsin. Yoksulluk had safhada. Gençlerin yüzde 20’si işsiz.
Toplumsal bir bütünlük sağlayamamışsın. Bizi bir arada tutacak değerleri birer birer harcamışsın.
Hâlâ ideolojik zaferi en büyük kazanç sayıyorsun.
Üstelik bizi birbirimize düşürmeyi, düşman etmeyi de devlet politikası yapmışsın.
Bunca başarısızlığın yanında kendi çocuklarını öldürmeyi başarı olarak görmek, göstermek insanlığa sığar mı?
İşini yapan, suçsuz günahsız bir savcı ve iki genç insan ölmüş. Cesetler ve kan var ortada. Manzara buyken, operasyona katılan polisleri kutlamak, vicdanı olan birinin yapacağı bir şey mi?
Devletin yanlışlarına itiraz ettiğimizde ya faiz lobisi oluyoruz ya vatan haini, ya terörist oluyoruz ya irticacı, ya Gezici oluyoruz ya da gerici…
Ne yapacağız? Sesimizi kesip devletin her yaptığına razı mı olacağız?
Öldürülenlere ‘terörist’, operasyona ‘başarı’ dediğimizde bu korkunç tablo değişecek mi? Hep beraber büyük bir coşkuyla‘teröristler’ diye bağıralım, neye yarayacak?
IŞİD’e katılan bir genç öldüğünde ‘Vah vah gencecik çocuk gitti’diyerek onu koruyamamış olmanın suçluluğunu hissetmiyor muyuz?
Nara atmak, hakikati değiştirecek mi?
***
Hani Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kapsaydı ilahi adalet onu sizden soracaktı? Hangi arada insafınızı kaybettiniz?
Üstelik iktidarlar değişiyor ama bedel ödeyenler değişmiyor. Niçin toplum olarak bedeli hep biz ödüyoruz? Niçin sizin işlediğiniz kabahatler hep cezasız kalıyor?
Malımızı çalarsınız, cezası yok. Ülkemizi talan edersiniz, cezası yok. Çocuklarımızı öldürürsünüz, cezası yok. Milyonlarca gencimizi işsizliğe eğitimsizliğe, mahkum edersiniz, cezası yok. İktidarda kalmak için her türlü melaneti işlersiniz, cezası yok.
Bizi çöplük gibi bir ülkede yaşamaya mahkum etmişsiniz.
Ve bizden de tüm bunları olgunlukla karşılamamızı bekliyorsunuz.
Bu olacak şey mi?
***
Üstelik bir olay olduğunda anında yayın yasağı getiriyorsun. Ne oluyor, ne bitiyor, öğrenmemize de fırsat vermiyorsun.
Yayın yasağı getirip yalnızca sen konuşuyorsun. İstiyorsun ki kimse senin sözlerini tartışmasın. Yaptığın hataları sorgulamasın. Esasında ne oldu, öğrenemesin. İstiyorsun ki tek adam konuşsun hepimiz onun dediğini mutlak doğru bilelim.
Ne oldu o adliyede? O eli silahlı insanlar oraya nasıl girdi? O savcı niçin sağ kurtarılamadı? Niçin savcıyı kurtaracak bir yöntem izlenmedi? O gençleri ikna etmek için niçin daha fazla uğraşılmadı?
Berkin Elvan davasını yakından takip edenlerin söylediğine göre“Savcı dava üzerine çok titiz çalışıyordu ve ciddi mesafe kat etmişti.”
Yani şimdi bu cinayetin, bu terör eyleminin üstü örtülecek mi? Arkasında kimlerin olduğunu, asıl amaçlarının ne olduğunu bilemeyecek miyiz? Bizim bunu öğrenmeye hakkımız yok mu?
Kaldı ki 15 yaşında öldürülen bir çocuk yıllardır niçin siyaset malzemesi yapılıyordu? Neydi amacınız?
Arenada zafer çığlıkları atmadan, kendi meselelerimizi aklıselimle konuşmayı ne zaman öğreneceğiz?
Kendi kazancımızla ülkenin kazancını örtüştürmeyi ne zaman başaracağız? ‘Bu durum bana yarıyor, Türkiye’nin zarar görmesi önemli değil’ mentalitesinden ne zaman kurtulacağız? Bir grubun, bir ideolojinin zaferi Türkiye’nin kazancı olmuyor, bunu tam olarak ne zaman anlayacağız?
***
Bu ülkede hep beraber yaşayacağız, bundan başka yol yok. Kimse bu ülkeyi bütünüyle diğerine teslim etmeyecek.
Kendini ülkenin tek sahibi zannetmek bölücülüktür.
Kimse özgürlüğünden vazgeçmeyecek.
Kimse kendi yaşam tarzını diğerinin mutluluğu için değiştirmeyecek.
Bu apaçık gerçekler ortadayken herkesin özgür ve eşit olduğu bir toplum olmanın yollarını niçin aramıyoruz?
Kimsenin kimseye teslim olma, bütünüyle onun istediği gibi yaşama ihtimali yok. Bunu niçin anlamıyorsunuz?
Bu gerçeği kabul etmezsek, ömrümüz birbirimizi yemekle geçecek. Üç günlük dünya için değer mi?
Böyle bir hayat çekilir mi?
Ruhumuz karardı. Ağız tadımız kaçtı. Yaşam enerjimiz tükendi.
Daha ne kadar birbirimizin kanıyla besleneceğiz?
Ne zamana kadar? (diken)