SOKRATES (Sokrat)[1]
Bu yazıda büyük bir düşünürü minik biçimde anmak istiyorum. Çünkü felsefenin iki bin beş yüz yıllık tarihinde baş köşede Sokrat oturur. Onun öğrencisi Platon (Eflâtun, Felâtun) ile Platon’un öğrencisi Aristo düşünce tarihinin büyük devrimcileridir. Onlar Mısır, İskenderiye, Mezopotamya, Anadolu ve Hint’ten gelen damarı yeniden hamur yapıp Batı aklını inşâ etmiş ve gelecek modern çağların fikir temellerini kazmıştır. İnsanlık adına bunlara çok şey borçluyuz.
Sokrat; sorgulayıcı zekâ, şüpheci akıl ve diyalektik mantık demektir. Ona göre sorgulamak, gerçeğin acılarına katlanmaktır. Onun soruları tüm kurulu düzenin kurumlarını sarsıyor, başta da Atina şehir devletinin kurumsal dinini sallıyordu. Sokrat bireyin bizzat kendisi, toplumu ve evrenle ilişkisini sorgular; insanların özlerine yabancılaşıp mülkiyete verdikleri değeri protesto etmek için yaz kış, gece gündüz çıplak ayakla ve ince bir elbiseyle dolaşır.
Sokrat, yakın dostu Kriton’a “İnsanların hakkımızda ne söylediği hiç önemli değildir. Adâlet ve zulümden anlayanın ne dediği önemlidir. Kendi gerçeğimize odaklanmalıyız. Kaderimizin gelecekte nasıl olacağını öğrenmek her şeyden önemlidir.” der. Sokrat, bilgelik, cesâret ve adâleti bilmeden onlara sahip olunamayacağını vurgular; kavram kargaşasının etik ve entelektüel boyutunun olduğunu belirterek evrensel tanımların önemine vurgu yapar.[2]
Sokrat’ın “Ne kadar az şeye ihtiyacın olursa tanrılara o kadar yakın olursun.” sözü 2421 yıl öncesinin anti-mülkiyetçi çıkışıdır. Evlilik konusunda kendinden görüş isteyen genç bir dostuna “İster evlen, ister evlenme. Her iki durumda da pişman olacaksın.” diyerek karısıyla ilgili derdini de ima eder. Çünkü onun karısı ne kadar büyük bir düşünürle evli olduğunun farkında olmayan ve sıradan Atinalı kadınların istediklerini ondan bekleyen normal bir Atinalıydı. Bu nedenle Sokrat’a kızgın olduğu bir sırada pencereden pis su dolu bir kovayı tepesine boşaltmıştır. Sokrat ise karısının bu tepkisini “Demedim mi, karım gökgürültüsü çıkarırsa yağmur da verir.” diye espriyle geçiştirmiştir. Sokrat’ın karısı, bir ara sinirini alamamış pazar yerinde herkesin gözü önünde sırtındaki elbiseyi sıyırıp çıkarmış, onu aşağılayıp rezil etmiştir.
Sokrat, “Yeni tanrılar icat ederek gençlerin kafasını karıştırmak ve onları yoldan çıkarmak” ile suçlanıp ölüme mahkûm edilir. Ancak o, mahkemede yaptığı savunmasında “Nefes aldığım sürece kime rastlarsam onunla felsefe yapacağım, onu uyaracağım ve onun maskesini düşüreceğim. Kendimi ve başkalarını incelediğim konular hakkında konuşmam benim için en büyük nimettir. Araştırmalardan uzak yaşanmış bir hayat yaşanmaya değmez.” der ve savunmasının sonunda zehirli kadehi eline alıp “Şimdi gitme zamanı geldi. Benim ölmemin sizin yaşamanızın zamanı artık. Yaşamak mı ölmek mi daha iyi, bunu Tanrı’dan başkası bilmez.” diyerek baldıran zehrini içer.[3]
Rûhun şâd olsun dev adam.
_____________________________________________________
[1] MÖ. 469-399 = 70 yıl
[2] Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Sokrates Maddesi, Ekin Yayınları, Ankara, 1996.
[3] Wilhelm Weischedel, Felsefenin Arka Merdiveni, 2. Baskı, Çeviren: Sedat Umran, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997.