Dolmabahçe mutabakatının inkar edilip yok sayıldığı,çözüm masasının birden devrildiği ve akabinde savaşın tekrar başladığı günden bu yana kamuoyu Pkk lideri Abdullah Öcalan’dan uzun bir süredir haber alamıyor.
Ülke adeta kan gölüne dönmüş olmasına karşın,Abdullah Öcalan gibi söyleyeceği iki cümleyle sulhu sağlayabilecek belki de ülkedeki tek insanın susturulması veya konuşturulmaması ; akıllara ziyan ve manidar bir durumdur gerçekten.
Öte yandan Akp’li yetkililer hergün birbirleriyle yarışırcasına Öcalan’a methiyeler düzüyorlar ve eş zamanlı olarak da Hdp’ye saldırarak söylemediklerini bırakmıyorlar neredeyse.Bir bakıma Öcalan ve Hdp’nin birbiriyle baştan aşağı zıt düşündüğü izlenimini yaratmanın peşindeler.Bazen Kandil’i de işin içine katarak halkayı genişletiyorlar tabi ki.
Sözgelimi başbakan yardımcısı ve çözüm sürecinden sorumlu Yalçın Akdoğan geçtigimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, Öcalan’ın Hdp’lileri sopayla kovalamak istediğini idda etmişti.
Lakin buna rağmen,nedense Hdp’lilerin Öcalan ile görüştürülmesi adına herhangi bir girişim bahiskonusu değil.Hattave hatta kamuoyuna bilgi sızdırılma ihtimalinden olsa gerek, ailesi ve avukatlarına dahi görüşme izni verilmiyor.
Acaba Yalçın Akdoğan veya Akp veya devlet, çok vicdanlı ve insaflı oldukları için mi Apo Hdp göŕüşmesine icazet vermiyorlar. Apo’nun Hdp’yi sopayla kovalayacak olması kendilerini vicdanen rahatsız edecek bir durum mudur yoksa? Devlette vicdan aramak sahrada su aramak misali olduğuna göre, böyle bir ihtimal gerçeklikten uzaktır doğrusu.
Hem Öcalan devlet ile her konuda fikir birliğine varmışsa ve sahiden Hdp ‘nin bir çuval inciri berbat ettiğini düşünüyorsa, niçin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmasına müsade edilmesin,zira bundan Akp son derece karlı çıkar.Her yerde Akp sayesinde ülkeye barışın geleceği konuşulur ve olan bitenler Akp’nin lehine Hdp’nin ise aleyhine şekilde seçimlere yansırdı.
Gerçek odur ki devlet Apo’yla mutabık bir zeminde ilerleseydi, hiçbir surette bugünkü savaş hali zuhur etmeyecekti! Görüşme trafiği hızla akıp gidecek ve diyalog kapısı sürekli açık tutulacaktı. Nasıl ki çözüm süreci başlarken,iyiye doğru yol alırken heyetler İmralı ‘ya gidiyor ve dönüşte gelişmeleri basınla paylaşıyorduysa; bugün de aynı şeyler tekrarlanacaktı. Bizler de toplum olarak umutlanacak ve güzel günlere uyanacağımızın heyecanını taşıyacaktık.
Ama ne yazık ki öyle olmadı, topyekün ve Erdoģan’ın tabiriyle “kıyamet”e kadar sürecek bir savaş dönemi başlatıldı, böylece çözüm de bitti barış da.
Apo’yla hiç kimsenin görüşmesine izin verilmemesinin altında yatan esas gerekçe ise,Akp’nin şark kurnazlığına başvurmasından başka birşey değildir aslında.
Öcalan ile devlet arasında en ufak bir anlaşma sözkonusu olmadığından; Apo’nun çözüm sürecine ve geldiğimiz noktaya dair görüşĺerini kamuoyuyla paylaşması,doğaldır ki Akp’nin işine yaramıyor ve onu zora sokabilir.
Akp’nin burdaki gerçek amacı,Kürt siyasal hareketinde çatlak oluşturmak ve savaş siyasetinin getirdiği kamuoyu baskısından uzaklaşmaktır.
En basitinden Apo’nun kati surette devletle aynı yerde durmadığı,sırf kendisine uygulanan ağır ve gayri insani tecritten bile rahatlıkla anlaşılabilir.
Bununla birlikte devletin Apo ile onun meydana getirdiği bir hareket olarak Pkk’yi (Kandil’i) , avrupa kanadını ve Kürtler’in siyasal temsilcisi sayılan Hdp’yi birbirlerine karşıt cephede konumlandırma çabası; beyhude ve aciz bir politika anlayışının neticesidir.
Aralarinda yönteme ilişkin bazı görüş ayrıĺıkları varsa dahi, birlerine karşı cephede konumlanmalarının mümkünatsızlığını 30 yıllık süreçte tecrübe ettik sanırım.Aksi takdirde devlet gücü karşisında,Apo-Kandil-siyasi parti-avrupa kanadı şimdiye değin kırk parçaya bölünmüş hale gelirdi.
Pkk’nin Öcalan’ı devredışı bırakarak kafasına göre hareket ettiğini söyleyen havuz medyası ve diğerleri, nirengi bir ayrıntıyı gözden kaçırıyorlar.Öcalan son görüşmelerin birinde şahsına ciddi manada bir özeleştiride bulunarak “Devlet karşılıklı adım atmazken, Pkk’nin tek taraflı biçimde çekilmeye başlaması noktasında aldığım sorumluktan ötürü hatalıydım” demişti. Silahsızlanmayı dolmabahçe mutabakatına ve izleme heyetine bağlayan Öcalan, çekilme sürecinde yaşanılan teknik sorunlardan
dolayı bile kendisini yanlış yapmış addediyorsa, kim bilir çözümün ruhu olan dolmabahçenin yok sayılması ve masanın devrilmesi konusunda nasıl büyuk bir hassasiyet gösterecektir?
O yüzden Apo-Kandil-siyasi parti-avrupa kanadı arasında bir tefrikanın belireceğini düşünmek,büyük bir yanılgı ve basiretsizliktir.Bunu en iyi devlet ve sistem yürütücüleri bilmektedir, ancak nafile hala aynı tiyatroyu oynuyorlar.
Şayet devlet Kandil’in, Avrupa kanadının ve Hdp’nin Öcalan’ı dinlemediğine gerçekten inanıyorsa,kendi bekası adına bundan daha büyük bir fırsat var mıdır acaba? Öcalan devletle aynı kanaatteyse ve kendi hareketine de karşı çıkıyorsa bıraksinlar herşeyi açıklayıversin. Böylelikle Apo’nun lider konumunda durmadığı ve Kandil-Hdp-avrupa kanadının her birinin kendi başına buyruk hareket ettiği, kısaca yok olmanın bir öncesi sayılan dağılması evresine girdikleri günyüzüne çıkmış olur.
Yine devlet hala Öcalan ile görüşmelerin devam ettiğini söylüyor.Bu ne lahana bu ne perhizdir demek lazım geliyor.Madem Öcalan, Kandil-avrupa-Hdp üçlüsüne söz geçiremiyor, o halde devlet niçin Öcalanın hükmünü kullanarak bunları hizaya çekmesini umuyor ve aralıksız görüşmeye devam ediyor.
Ezcümle bütün meseleyi Apo-Kandil-avrupa-Hdp cepheleşmesi gibi absürüt bir düzleme oturtmanın ve şark kurnazlığına soyunmanın, toplumun yararına olmayacağı kesindir.Nitekim Apo-Kandil-legal siyasi parti-avrupa kanadı, bunların hepsi bir vücudun farklı uzuvlarıdır.Devlet kendini kandırmaktan vazgeçmezse ve kötü gidişata bir dur demezse,öyle görünüyor ki bu akıl tutulması ülkenin başına daha da büyük belalar saracaktır.
Ahmet Ürün