Akıl varlığın ulaşabildiğimiz sınırlarında sahip olunabilecek en büyük rehberdir. Ondan daha ileri bir kavrama kabiliyeti henüz keşfedilememiştir. Beşerden insan olmak lığa giden yolun yol göstericisi akıldır. İnsan sahip olduğu tüm kabiliyetlere (melekelere) aklını kullanarak ulaşmaktadır. Aklı kullanmaksızın ortaya çıkan şeyler hayvani içgüdünün eserleridir, bunlar insan olmak lığa hizmet etmez sadece can sıkıcı acı veren bir canlılığı sürdürmeye hizmet eder.
Biyolojik doğum sadece doğanın döngüsel bir davranışıdır ve beşerin yolunun başlangıcıdır. Varlık sahnesine çıkmak, insan olmak ise aklın doğumuyla mümkün olmaktadır. Beşer için Biyolojik doğum nasıl ki sancılı bir süreci gerektiriyorsa, insan olmak lığın ilk adımı olan aklın doğumu da sancılı bir süreç gerektirmektedir. Ancak ikisi arasında temel bir fark vardır beşerin doğumu seçim değil zorunluluk iken, insanın doğumu bir tercih sonucu gerçekleşmektedir. Nitekim beşer, iradesi olmayan (varlık sahnesinde olmayan) bir tür, İnsan ise varlık sahnesinde vücut bulmuş tanrısal bir iradeyi temsil etmektedir.
İrade; beşer (yeryüzünde debelenen canlı türü ) için hazırda var olan bir durum değil, çaba ve çalışma sonucu elde edilen bir yetidir. Beşerin iradesi yoktur, beşerin sadece arzuları, ihtirasları, korkuları, endişeleri, duyguları vardır ve hayatını bunlar yönetir. Beşer adeta aklını kullanamayan bir aptaldır diyebiliriz. İnsan ise iradeli varlıktır ve beşerde bulunan duygular onu yönetemez. İnsan tüm durumları ve duyguları yönetebilecek iradeye sahip akıllı tanrısal bir varlıktır.
Ruhu,(öz benliği) beşeri tutkuları tarafından esir alınmış iradesiz canlılar duygularını düşünceleri sanarak iradeli oldukları zannına kapılırlar. Oysaki onların düşünceleri yoktur, düşünce ve irade sandıkları durumlar sadece duygular ihtiraslar vb. hayvani güdülerdir.
İnsan olmak (aklı kullanmak); mutlu ve huzurlu bir hayat sürmenin yegâne yoludur. Gerçek mutluluk ve huzur; hayatın hiçbir kesitinde dışsal(akıl dışı) müdahaleye mahal vermemek ve teslim olmamakla mümkündür. Dışsal müdahaleler aklımızı perdeleyen her şeydir. Bunlar çoğunlukla kendimiz dışında açığa çıkar gibi görünür, oysaki esaretimize sebep olan şeyler; duygularımız, ihtiraslarımız, hazlarımız, inançlarımız vb.dir.
Aklın ışığını (değerlendirme yetisini) açığa çıkardığımızda; yaşanan hiçbir olay bizi karamsarlığa, umutsuzluğa, mutsuzluğa, huzursuzluğa ve çaresizliğe mahkûm edemez. İnsan aklını kullanarak yaşanan tüm olayları akıllıca yorumlayarak pozitif sonuca ulaşır. Bu durumlar karşısında kendisini zaafa düşürecek (aklını perdeleyecek ) olan duygularına, ihtiraslarına teslim olmaz. Hakikatin yolunda aklın yoluyla yürünmeli…
Aklın Doğumu…
Aklın varlığını ortaya koyması, beşeri özelliklerin dönüştürülmesi, değiştirilmesi ile mümkündür. Kişi biyolojik doğum sonrası hayata gelir bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik, ihtiyarlık gibi fiziksel evrimler geçirerek hayatını sürdürür bu evrelerin herhangi birinde (uyanmadan) aklı doğurmadan ölür, hikâyesi başlamadan sona erer, geçici dünya hayatında daldığı uykudan sonsuz hayata uyanamaz. Bu evrelerin her birinde aklı baskılayan bir takım, elbiseler (huy, adet, kültür, inanç, ihtiras, duygu vb. –modifikasyonlar_.) giyinir. Üzerine geçirilen bu elbiselerin ağırlığı altında ezilir ve bir hiç olmaya ağırlıkları taşıyarak devam eder.
Varoluş sahnesine çıkış (aklın doğumu) hayatın herhangi bir evresinde üzerinde taşıdığı yüklerin farkına varan kişinin bunlardan soyunmaya başlaması ile gerçekleşir. İşte sancılı süreç bu bilinçli tercihin sonucunda başlar. Üzerinden attığı her elbise bedeninden derisinin yüzülmesine benzer bir acıyı yaşatır kişiye, kişi; bu acıyı bal eyleyen sonucun farkındalığını yaşadığı için bundan haz almaya başlar. Nitekim var olmak özgürlüğü temsil etmektedir. Üzerine giydirilen elbiseler onu donatan, soğuktan ve hastalıklardan koruyan kıyafetler değil yokluk zindanına mahkûm eden parmaklıklar gibidir. Tüm bu kıyafetleri soyunan kişi artık aklını özgürleştirmiş (varlık sahnesine çıkmış) bir insan olarak kendi doğumunu kendi tercihi ve çabasıyla gerçekleştirmiştir. Akıl oluşumunu gerçekleştirerek İradeli varlık olan insan için artık geçici dünya hayatı sona ermiş, ebedi olan varlık âlemine uyanış gerçekleşmiştir…
Varlık sahnesine çıkışın yolu olan aklı kullanma ( insan olma) sürecinde farkındalık esastır. Kişinin kendisini insan olmaktan alıkoyan unsurları algılaması, mevcut duruma şüphe ile bakarak sorgulaması ile mümkün olacaktır. Bu sorgulama; hayatın her alanında aklın ikna olmadığı her durum ve konu için geçerlidir.
İradeli Varlık olan, akıl sahibi insanın oluşumu da biyolojik gelişimde olduğu gibi bir süreç gerektirir. Bu süreç sonu olmayan bir dağ tırmanışı gibidir, bu tırmanışta herhangi bir aşamada takılıp kalmamanın yolu her şeyden önce hiçbir inanca, dogmaya, puta teslim olmamak, boyun eğmemektir. Kesin emin olmamamıza rağmen şüphelerimizi yok sayma yoluyla kabul ettiğimiz her şey aklımızı kullanmadığımız ve henüz varlık sahnesinde olmadığımızın en net göstergesidir.
Mutlak doğruya, hakikate doğru yol almak (iman etmek); şüpheye mahal bırakmayacak netlikte akli verilere sahip olmakla mümkündür. Bunun dışındaki tüm iddialar; şüpheli oluşlarından dolayı şeytanın, nefsin, beşerin fısıldamalarından başka bir şey değildir. İnsanın (Hakkın-Gerçeğin) seslenişi şüpheye yer bırakmayacak netliktedir ve şüphe götürmez.
(Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez –sokrates)
devam edecek…