Veda hutbesinde Peygamberimizi dinleyen yaklaşık 100 bin kişi vardı.
Fakat Ebubekir, Ömer, Ali, Ebuzer, Selman, Mikdad, Ammar gibileri çok azdı.
Ölüm ve ahiret’i gerçek manada hesaba katan kişilerdi bunlar…
Gerçek iman eden kişilerdi…
Mülkün Allah’a ait (Lehul mülku semavati vel erd) olduğunu dolayısıyla tüm insanlığa ait olduğunu ve insanların birbirinden üstün olmadığını, herkesin özgür olduğunu, Allah’tan başka ilah olmadığını (Lailaheillellah) ve sınıfsız bir toplumun (Tevhid’in) inşa edilmesi gerektiğini anlamış insanlardı.
Bu hakikatleri anlayanlar, doğru bir hayat ve doğru bir toplum inşa ederler.
Örneğin insanlar, bu dünyada ölümden ve ahiret’ten neyi anlıyorlar ki; mal biriktiriyorlar!
Gerçekten bu dünya akılsızlar parkı gibi…
Bir kere; her an ölebileceğin bir yerde mülk edinmek, mal biriktirmek, servet istiflemek akıl karı mıdır?
Delinin biri kuyuya bir taş atmış. Herkes buna uyup duruyor. Bir deli mal-mülk istifleyip insanlar üzerinden efendilik taslamaya başlamış. Önüne gelen de bu deliye uymaya, onun gibi olmaya çalışmış ve çalışıyor. Bu durum her çağda artarak devam etmiş.
Ölümün olduğu bir yerde, bir vicdan nasıl fazla mal mülke sahiplenmeyi kabullenir.
Akıllar ve vicdanlar biraz empati yapınca şunu bilir; ihtiyaç fazlası mallar başkalarının hakkıdır. İhtiyaç fazlasını kullanmak gasp ve hırsızlıktır.
Evsiz bir sürü insan varken, ihtiyaçtan fazla evi olan kimse, sizce insan mı? Bu nasıl Müslümanlıktır? Bu nasıl dindarlık olur?
Eğer bu Müslümanlık ise hangi vicdan sahibi Müslüman olur?
Allah’ın (dolaylı olarak halkın) malı üzerinde nasıl cirit atılabilir?
Hem de Kur’an’ın her tarafında ihtiyacın kadar kullanma etiketi yapıştırıldığı halde!
Maalesef ki; Kur’an’da ki bu gerçekler halka unutturulmuştur. Gerek Kur’an’ı lafızlaştırarak, gerek uydurma hadislerle, gerek fıkıhla…
Anlayacağınız “kırkta birciler anlayışı” galip gelmiştir.
Hz. Ali’nin “Aç adamın dini olmaz” sözü meşhurdur. Buna rağmen hocalar, aydınlar ve sözde alimler: -Emevi imparatorluğunun kader doktrininde olduğu gibi- aç insanlara; “sabırlı olun, bu sizin yazgınız, Allah sizi sınamaktadır, fakirlikle imtihan olunuyorsunuz” derler.
İnsanlar bu “dinin afyonik söylemi” ile uyutulmakta, etliye sütlüye karışılmaması amaçlanmakta, Kur’an dışı bir pozisyona evriltilmektedirler.
Tabi bu söylemlerden birileri malı götürmektedir. Bundan menfaat devşirip malı götürenler; her dönemin otorite, güç ve servet sahipleridir.
Zenginden yana alimler türetilerek, bu kepaze durumu onaylayıcı, mevcut durumu koruyucu ve meşrulaştırıcı bir duruma getirmektedirler.
Düzenin zenginden, varlıklı olanlardan yana sürmesi için yapılan pis bir oyundur. Pis bir dindarlık oyunudur. (İslam da, bunun patenti ve felsefesi Emevilere aittir. Sonrasında Abbasi ve diğer imparatorlukların da işine geldiği için bu durum sürdürülmüştür. Günümüzde de ekseriyetle böyledir.)
Ebu cehil gibiler, bunu din kılıfı adı altında yapmaktaydılar. Ama ölüp gittiler. Şu an yeni Ebu Cehiller çoğalmış durumda.
Bence din ve dünya birbirinden ayrı şeyler değildir. İnsanın dünyası bozulunca dini de bozulmuş olur.
İnsanın dünyası dinidir.
Peygamberin İslam tanımı, hep böyleydi. Çünkü İslam Adalet talep etmişti.
Zengin müşrikler; ellerindeki rantlar, altınlar, paralar gideceği için Peygambere birçok maddi teklifte bulunmuşlardı.
Ama o; “Bir elime güneşi koysanız, diğer elime ayı koysanız ben bu davamdan asla vazgeçmem” demişti.
Neden bunu söylemişti?
Çünkü adalet bunu gerektirir. Çünkü ölüm var ve herkes eşit olmak zorundadır. Kimse kimsenin efendisi olamaz. Olmamalıdır.
Bugün dünyada 7 milyara yakın insan var.
Bunun bir buçuk milyara yakını aç ve sefil durumdadır.
Bana göre; az olanda sefalet çok olanda da rezalet vardır. Ortasında ise adalet…
Şu an da devletlerin bile elinde olmayan, dünya insanlarının tamamına ait olan hammaddenin yüzde 62’ye yakını, 7 milyar nüfuslu dünyada 10-12 bin insanın elinde ve mülkündedir. Daha da vahimi paraya dönüştürülen bu gelirin bankalarda faizli dolaşımı, söylediğim 10-12 bin insanın içinde sadece iki büyük bankerin elinde olmasıdır.
Bu iki banker, dünyayı parmağında oynatmaktadır. Bırakın şahısları devletlere faiz karşılığında borç vermektedirler.
Varın gerisini siz düşünün artık!
Bir Amerikalı zenginin elinde olan mal mülk 15-20 ülke gelirinden daha yüksektir. Bu tamamen vahşiliktir.
Bizim ülkemizde de durum çok farklı değil! Ülkenin en önemli zenginlik kaynakları 20-30 ailenin elinde ve mülkündedir. Bundan dolayı bu ülkedeki insanların Yüzde 80’ni yoksulluk sınırı altında…
Birileri rab olmuş kimsenin haberi yok.
Allah isteseydi peygamberleri dünyanın zenginleri yapar herkesi onlara köle ve hizmetkâr yapardı.
Ama öyle yapmadı! Aksine bu tiplerle mücadeleye gönderdi.
Bilakis Peygamberleri; garipler, kimsesizler ve yoksullardan seçti ve Rab kesilenlere, özellikle ekonomik rab kesilenlere hesabını sormaya gönderdi.