Afganistan’da siyasi çevrelerde ve medyada bir süredir ifade edilmeye başlanan Afganistan’ın bölünmesi düşüncesi, ABD’nin Hindistan Büyükelçisi Robert Blackwill’in de konuyu alenen gündeme getirmesiyle bambaşka bir boyut kazandı. ABD’nin ve “Koalisyon Güçleri”nin kuklası konumundaki Karzai hükümetinin Taliban’la yürütmeye çalıştığı müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması da, ABD’ye iyi bir bahane vermiş oldu.
Büyükelçi Blackwill, Politico gazetesine yazdığı yazıda ABD’yi, Taliban’ın Afganistan’daki “tarihsel kalesi” olarak nitelenen bölgeyi asla terk etmeyeceği gerçeğini kabullenmeye çağırdı. Daha önce oğul Bush döneminde Irak’ta Bush’un elçisi olarak da görev yapmış olan Blackwill, belli ki bu ülkedeki tecrübesinin de etkisiyle Afganistan’da çözüm için ülkeyi ikiye bölmeyi önerdi.
Blackwill, ABD’nin çekilme tarihi ve çıkış stratejileri konuşmayı bırakması ve Taliban’ın, ülkenin güneyindeki Peştun nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgeye denk düşen tarihsel kalesini kaçınılmaz olarak kontrol edeceğini kabullenmesi gerektiğini yazdı.
Fiili bir bölünmenin, ABD açısından stratejik bir yenilgiye en iyi alternatifi oluşturduğunu savunan Blackwill, “Bu, şu anda can alıcı ulusal çıkarlar ve ABD iç politikasıyla uyumlu olarak elde edilebilecek en iyi sonuç” dedi.
Pakistan’ın asla Afganistan’ın bölünmesi fikrini onaylamayacağını ve Pakistan’ın tepkisini idare etmenin Obama yönetimi açısından zor olacağını belirten Blackwill, Hindistan’ın da Afganistan’da Pakistan hakimiyetinin artmasından çekinerek, Vaşington’un Afganistan’ın güneyinde uzun yıllar kara savaşını sürdürmesini teşvik edeceğini ifade etti.
Hindistan’ın korkularını yatıştırmak gerektiğini belirten Blackwill, daha sonra ABD’nin büyük oranda hava kuvvetleri ve özel kuvvetlere dayanarak Afganistan’daki El Kaide üslerine ve El Kaide’ye yardım eden Taliban liderlerine saldırabileceğini yazdı.
Emperyalizm Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden bu yana birçok örnekte hegemonyasını sağlamak ya da artırmak için ulusal sınırların değiştirilmesi yoluna gitti ve bazen yeni ülkeler yarattı. Bu taktiğin en acı deneyimlendiği yer, Yugoslavya oldu. Yugoslavya’yı parçalayan emperyalistler, bu ülkeden çok sayıda ufak, bağımlı ülke yarattılar. Çekoslovakya benzer şekilde ikiye bölündü.
2000’li yıllarda ABD’nin Afganistan’dan sonra uzun süreli işgal ettiği ikinci ülke olan Irak’ta da işin içinden çıkamayan ABD, ülkeyi bölünmeye götürecek bir sürecin düğmesine basmıştı. Direnişi zayıflatmak için kimi çeteler eliyle yapılan saldırılar ülkedeki etnik şiddeti artırırken, siyasi olarak da ülke fiilen bölünmüş, ABD Kuzey Irak’ın yönetiminin Barzani ve Talabani’ye bırakılmasında ısrarcı olmuştu.
Emperyalizm, etnik bölünme siyasetini çok ülkede kendi çıkarları için kullanmaya çalıştı. İran’da Azeriler’I molla rejimine karşı ayaklandırmada başarılı olamasalar da, Gürcistan’daki etnik çatışmaları sonuna kadar körüklediler. Çin’in Uygur bölgesinde etnik bir bölücü hareketi destekleyen emperyalizm, Tibet’te de Çin’e karşı Dalai Lama öncülüğündeki hareketi destekledi.
Pakistan’ın kendisi ise bizzat bir “uydurma” devlet. İngilizler Hindistan’ı sömürgeleri olmaktan çıkarırken, Pakistan ve Bangladeş diye iki ülke yarattılar. Bu kararın temel amacı, o dönem çok güçlü olan komünistlerin eline geçmesinden korkulan Hindistan’ı güçsüzleştirmek ve güvenli alanlar yaratmaktı.