Hükümete yakın gazete ve yazarlar bir süredir “ABD ile Türkiye Cerablus ve Azez’i içine alan bölgede güvenli bölge kurulması için anlaştı” haberler yapıyorlar. Nitekim Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da “ABD ile güvenli bölge konusunda anlaştık. Güvenli bölgeye Özgür Suriye Ordusu’na bağlı birlikler yerleşecek. Eğer YPG bölgeye girerse hem Türkiye, hem de ABD tarafından vurulacak” dedi.
ABD’den gelen haberler ise Sinirlioğlu’nu yalanlıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, “Herhangi bir bölge, güvenli bölge söz konusu değil. Burada IŞİD’in bölgeden çıkartılabilmesi için sürdürülebilir çabadan bahsediyoruz” dedi.
AKP hükümeti bölgede ve içerde ciddi bir daralma yaşıyor. Bu daralmasının nedeni bölgesel politikalarındaki yanlışlar. Bunu aşmak için bölgesel konumunu restore ediyor. 2010’dan önceki pozisyonunu alıyor. Bunun için Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin biraz öncesinden başlayarak ABD ve NATO ile yeniden buluşma arayışında.
Görüşmelerin kimi ayrıntıları ortaya çıktı. Buna göre Türkiye şu taahhütlerde bulundu:
1- DAİŞ’le ilişkilerini sonlandırma ve ona karşı mücadele edecek,
2- Bunun için İncirlik dahil askeri karargahlarını koalisyon güçlerine açacak,
3- Koalisyon güçleriyle İstihbarat paylaşımında bulunacak,
4- DAİŞ’in Türkiye’deki çalışmalarını, lojistik ve para kaynaklarını kesecek,
5- DAİŞ’in sınırdan geçişlerini engelleyecek.
Türkiye buna karşılık ABD’den
1- Rojava’daki Kürt kazanımlarını zayıflatma ve Cizîrê ile Kobanê’nin Efrîn ile birleşmesinin önüne geçmeyi,
2- PKK’ye dönük kapsamlı bir saldırıda destek ve
3- Esad’sız bir Suriye’yi talep etti.
ABD ile Türk hükümeti bir anlaşmaya yakın gibi dursalar da ciddi handikapların olduğu anlaşılıyor. Handikapların başında güvensizlik geliyor. ABD, Türk hükümetine güvenmiyor.
Bu güvenin sağlanması için Türk hükümetinin -Davutoğlu ile Erdoğan’ın- ABD’ye sağlam güvenceler vermesi gerekiyor. CHP-AKP koalisyonu bölgesel politikaların köklü dönüşümü için önemli bir güvence olurdu. Böyle bir koalisyon Erdoğan’ın etkisini önemli oranda zayıflatır ve sistem eski sacayakları üzerine oturmuş olurdu. CHP-AKP koalisyonu uluslararası toplumun bir talebiydi, bir dayatması da diyebiliriz.
Türk hükümetinin bölgesel politikaları Suriye ve Irak’ta istikrarsızlığın ve çatışmanın ana kaynağı durumundadır. AKP’nin DAİŞ’le kurduğu ilişki DAİŞ’i besliyor ve onu yenilmez kılıyor. Bu nedenle bölgesel istikrar ve DAİŞ’in zayıflatılması Türkiye’nin desteği olmadan çok zor.
Bölgenin yeniden şekillenmesi ve DAİŞ’le mücadele için içinde İran, Rusya ve ABD’nin de olduğu güçlü bir inisiyatif oluşturulmuş durumda. Uluslararası basına yansıyan bilgiler bölgesel çözüm ve DAİŞ’le mücadele için desteklenecek ve dayanılacak güçler Irak hükümeti, Esad rejimi ve Kürtler.
Uluslararası toplum ilgili planın kabulü ve katılımı için Türk hükümeti üzerindeki baskısını artırmış durumda. Buna paralel olarak KCK yönetiminden de AKP üzerinde baskıyı artıran hamleler geldi. Nitekim KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı AKP hükümetine, “DAİŞ’le ortaklığını bitir, çözüm için adım at” dedi. AKP adım atmayıp güvenlik politikalarına sarılınca KCK mücadele kararı aldı.
AKP, 2011’den başlayarak çözüm sürecini iktidarına yedekledi.
KCK yönetiminin kurduğu baskı ve 7 Haziran’daki seçim sonuçları çözüm sürecini AKP’nin esaretinden kurtardı. Demokratik özgürlükçü güçlerin mücadelesi AKP’yi bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştır. Ya DAİŞ’le işbirliğini sürdürmeye devam edip kaybedecek ya da ona karşı mücadele edecek!
Türkiye’nin Rojava ile dostane ilişkiler geliştirme ve DAİŞ’le mücadele etmekten başka şansı yok.
AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olma şansını kaybetmesi ve çözüm sürecinin yedek olmaktan çıkartılması onu DAİŞ’le mücadele planını kabul etmek zorunda bıraktı.
Bugün Türkiye’nin yaşadığı çatışma ve kaos Türk hükümetinin bölgesel politikalarını değiştirme hususunda yaşadığı sancıdır. Medya savunma alanlarına dönük hava saldırıları ve operasyonlarını tek başına Erdoğan’ın bir erken seçim hamlesi olarak okumak körlük olur. Bölgede pozisyonunu yeniden kurarken Kürt tarafını işlevsiz kılmak girişimidir.
Kandil ve Beştepe her gün yeni bir hamle yapıyorlar. Bu bölgede yeniden pozisyon alma ve daha çok yer kapma mücadelesidir. Çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmasını böyle okumakta fayda var.
Türk hükümeti üzerinde ciddi bir baskı var. Ve hükümet bu baskıdan kurtulmak için hedef şaşırtan hamleler yapmakta ve zaman kazanma çabasındadır.