Arif Nacaroğlu
En çok üyesi olan işçi sendikalarından biri Hak-İş. Tören salonu kalabalık. Kamu işverenlerinin şefi, özel sektör işverenlerinin yol göstericisi Sayın Cumhurbaşkanımız dahil en yetkili, diğer az yetkili, hiç yetkili bakan, memur, müdür, müdür yardımcısı, şef, odacısı, kim varsa salonda. Arka tarafta işçiler.
Fırsat bu fırsat. Hazır bu kadar yetkili bir arada, hatta sonuçta mutlaka dediği yapılacak olan Sayın Cumhurbaşkanımız orada, koca sendikanın başkanı artık hangi ses titremesi, boyun hareketi, el saklaması ile olursa olsun, “Emekçilerin durumu kötü. Lütfen, arz ediyorum, ücretlere biraz artış sağlayın” diyecek diye bekliyorum. Çıt yok.
Sendika başkanı, telgrafta her cümlenin sonunda “stop” der gibi, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin.” diyor. Allah uzun ömür versin, versin de koca sendikanın başkanının konusu, gündemi sadece terörsüz Türkiye ve Reis’in iktidarı mı? Bunu düşünen zaten bir yığın insan var, sen üyenin, emekçilerin hakkını savunsana, isteklerini dile getirsene.
Sendika başkanlığından mümkünse Meclise zıplamayı hayal ettiğin belli, belli de, arka sıraları doldurmuş işçilere ne oluyor. Onlara açlık sınırı maaşlarına ek başka gelirler mi sağlanıyor. Hiçbirinde çıt yok. Bağırıyorlar da, hepsi başkanın sesi. Başkan milletvekili olursa yeri boşalır, biz de hep beraber bir basamak yukarı çıkarız diye düşünüyorlar herhalde.
Belli ki durumları iyi, geçimleri yerinde, çocukları kolejde diyeceğim ama görüntü öyle değil. Bir başkanın durumu, başkanın yakınlarının durumu iyi, diğerleri başkan için var. Başkan da yukarıya bir zıplasa ne işçiyi, ne emekçiyi, ne asgari ücreti, ne açlık maaşını düşünecek gibi görünmüyor. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanımıza övgüler dizeceğine, üç beş kelime etmez miydi işçi için, emekçi için.
Allah sonlarını hayır etsin.




