- Göz Kulak Olan Allâh
“Kulumu sevdim mi onun gözü kulağı, eli ayağı olurum. O, ölmeyi sevmez, ben de onun sevmediğini sevmem.”[1] hadîsinde el-ayak, göz-kulak olma durumu anlatılır. Birinin eli ayağı, gözü kulağı olmak o kişinin her ânında yanında olmak, kişiye her zaman yardım etmek, kişiyi asla yalnız bırakmamak ve kişiyi hiçbir şeye muhtaç etmeden yaşatmak demektir.
Allâh, karşımızda duran somut bir varlık olmadığı, soyut bir varlığı kastettiği için Tanrı’nın kişiyi sevdiğine kanıt kişinin işlerinin yolunda gitmesi olacaktır. Ancak yaşadığımız dünyada “İşleri iyi gidenler kimler?” dediğimizde yardım ve destek görenler ile dayanışma içinde olanları görürüz. Yardım ve destek konusunda Allâh’ı göremeyiz ama insanları veya insanların yönettiği kurumları görürüz. Hastalandığımızda hastane ve doktoru, arabamız bozulduğunda sanayi ve tamirciyi, ihtiyacımız olduğunda satıcıyı, bir yere gideceğimizde ulaşımcıyı ve ulaşım araçlarını, paraya ihtiyacımız olduğunda bankayı veya arkadaşları, ekmek için fırıncıyı, güvenliğimiz için emniyet teşkilâtını, sınırlarımız için orduyu yanımızda buluruz. Bu durumda Allâh kelimesiyle sağlıklı, mutlu ve güvenceli yaşamamızı sağlayan her şey ve herkesi kastetmiş oluruz. Bizi huzur, sevgi ve dayanışma içinde yaşatan tüm destekçilerimiz bizim sevdiğimizi sever, sevmediğimizi sevmez. Gerçek dayanışma, dayanışanların birbirini her konuda tam desteklemesidir.
- Allâh’ın Kılıcı
“Halit bin Velid, Allâh’ın kılıçlarından bir kılıçtır.”[2] hadîsinden hareketle Allâh’ın eline kılıç aldığı, düşmanları kestiği ve dostlarına güven verdiği anlamını çıkaramayız. Kılıç bir savaş âletidir ve tüm inançlarda Tanrı biriyle savaşmak istediğinde kılıca ihtiyaç duymaz. Halit bin Velid, savunduğu ve koruduğu tarafın bir savaşçısı olarak eline kılıç almış biridir. Bu yönüyle diğer askerlerden/savaşçılardan farkı yoktur. Onun Allâh’ın kılıcı olması, içinde yaşadığı toplumun veya görev aldığı ordunun savaşçısı olması demektir. Bu durumda Allâh ile kastedilen toplum veya ordudur.
- At Sâhibi Allâh
Vicdân elçisi Muhammed, savaş atlarına “Allâh’ın atları”[3] der. Hâlbuki savaş atları ordudaki atlı askerlere aittir. Allâh savaş atlarına binmez, onların sırtında elinde kılıç düşmanla savaşmaz, sonra da ganîmet toplayıp hazînesine koymaz. Atlar süvârîlere ait olduğuna göre bu hadîste Allâh ile kastedilen atlı savaşçılardır. Birileri “Burada kastedilen mesele atların Allâh yolunda koşuyor olmalarıdır.” diye yorum getirmesi atların kime âit olduğu konusunu açıklamaz. Allâh yolunda koşan atların sâhibi atlılar olduğu ve hiçbir atın mülkiyeti Allâh’ta olmadığı, Allâh hiçbir atı alıp satmadığı için at sahipleri veya atı savaşta kullanan suvârîler Allâh kelimesiyle anlatılmıştır.
- Atmosterdeki Allâh
“Allâh, şâban ayının ortasındaki günün gecesinde dünya semâsına iner ve Kelp kabilesinin koyunlarının tüyünün adedînden daha çok günahı affeder.”[4] hadîsinde tahtından inip atmosfere kadar gelen ve sayısız hatayı bağışlayan bir Allâh’tan bahsedilir. Bu tip anlatımlar Arapların zihnindeki Allâh inancıyla örtüşen bir yaklaşımdır. Çünkü Araplar, Allâh’ı meleklere tahtını taşıdığı ve göklerde oturan bir güç sahibi olarak saygı duyuyorlardı. Peygamber, bu inanç üzerinden hareketle insan-Tanrı ilişkisini dînamik tutmaya çalışmış, affedicilik makâmının kimseye verilmemesini istemiştir. Böylece kendîni Tanrı veya Tanrı temsilcisi görenlerin merhamet ve bağışlaması yerine göklere hükmeden bir Tanrı’dan bağışlanma isteyerek yeryüzünde kimseye karşı boyun eğilmemesini öne çıkarmış olur. Peygamber, Arapların göklerdeki Tanrı fikrini destekleyerek yerdeki tüm tanrıcıkları, Tanrı-devlet modellerini reddetmenin kapısını aralamıştır.
- Kur’an’ı Birleştiren Allâh
“Kur’an tatlı bir söz, Allâh onu kısım kısım yapıp bir araya getirdi.”[5] hadîsinde Kur’ân sayfalarını bölümlere ayıran ve sonra kitaplaştıranın Allâh olduğu söylenir. Hâlbuki Kur’ân tarihine bakıldığında Halîfe Ebûbekir Döneminde farklı ellerde Kur’an nüshalarının olduğu, herkesin elindeki sayfaları getirmesi ve sayfaların doğru olduğuna dair yemin etmesi gerektiği, iki tanıkla gelmeyenin elindeki nüshaların kabul edilmediği gibi ayrıntılarla karşılaşırız. Ayrıca Halîfe Osman döneminde ikinci bir komisyon kurulduğu, bu kurulun önceki Kur’an’ı âyetlerin yerleri konusunda yeniden düzenlediği aktarılır. Teizmin tanımladığı yer ve göklerin yaratıcısı Allâh bu işlemlerin hiçbirinde görünmemektedir. Nüshaları getirenler, tanıkları dînleyenler ve yazıları kayda geçirenler insanlardır. Bu hadîste Allâh ile kastedilen klasik anlamdaki yaratıcı Tanrı değil, kâtipler ve görevlilerdir.
- Sevmeye Zorlayan Allâh
“Allâh bir kulu sevince Cebrail’e ‘Sen de onu sev.’ der. Cebrail de gök ehline ‘Allâh falanı seviyor, siz de onu sevin.’ deyince tüm gök ehli onu sever. Sonra arz halkı da onu sever. Allâh buğz ettiğinde de aynı silsile gerçekleşir.”[6] hadîsinde seven ve tüm varlıklara sevme emri veren bir Allâh’tan bahsedilir. Cebrâîl, Allâh’ın gücü, kuvveti ve yararlı işleri sonuçlandıran zorlayıcı gücü demektir. Muhammed, İsâ, Mûsâ, Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Âişe, Ebû Zer, Muâviye; Karl Marks, Engels, Lenin, Mao, Che, Humeyni, Atatürk, Cengiz Han, Atilla, Mevlânâ, Sezar ve İskender gibi nice ismi düşündüğümüzde bunları seven kadar bunlardan nefret edenler vardır. Genelde devletlerin resmî ideolojisi[7] tarafından bu isimler dokunulmaz ilan edilir ve onlar adına törenler yapılır. Arabistan’da Ebûbekir, Ömer ve Osman’a; İran’da Humeynî ve Ali’ye, SSCB’de Marks, Engels ve Lenin’e, Türkiye’de Atatürk’e, Çin’de Mao’ya, Küba’da Che’ye, Konya’da Mevlânâ’ya laf söylettirilmez. Hatta bunlar aleyhine konuşanlar yasal yönden cezalandırılır ve taraftarları tarafından linç edilmeye çalışılır.
Resmî ideolojiler tarafından eleştirilmesi teklif dahi edilemez kişilerin sevilme ve baş tacı edilmesi emri zorunlu bir emir olup herkesin uyması istenen bir durumdur. Resmî ideolojinin “Zorla da olsa seveceksin. Resmî ideolojinin sev ve yücelt emrine uyacaksın.” biçimindeki tavrını dikkate aldığımızda Allâh ile kastedilen devlet, kamu yönetimidir. Cebrâil ile kastedilen de devletin zorlayıcı yasaları, kamu güvenlik güçlerini temsil eden askerî ve polisiye güçleri ile gardiyan ve mahkemeleridir.
- Allâh Yolu
“İlim öğrenmek için yola çıkan kişi geri dönünceye kadar Allâh yolundadır.”[8] hadîsine göre bilim adına yaşadığı yeri değiştiren, eğitim öğretimini gerçekleştirmek için eğitim kurumunun olduğu yere taşınan kişi Allâh yolunda iş yapmıştır.
Kişinin bilimsel bilgiye ulaşmasının Allâh’a ne gibi bir yararı vardır. Örneğin inşaat veya makine mühendisinin, kâlp-damar cerrâhının, edebiyât öğretmeninin, avukatın, ekonomistin, mîmârın, veterinerin, kimyâcının, genetikçinin Allâh’a bir faydası mı var ki onların yolu kişiyi Allâhla buluşturan bir yol olsun? Uzun bir eğitim sürecinin ardından atanan, iş yeri açan, bir şirkette çalışan, bir klinikte görev alan kişiler toplumla buluşur, halka hizmet eder, insanlığa yararlı işler sergiler. Dolayısıyla bu kişilerin tüm davranışları halk için, halk yolunda ve halkın iyiliği adınadır. Hadîse bu çerçevede yaklaştığımızda bir öğrencinin eğitim için şehir değiştirip diplomasını alması sürecinde tüm yaşadıkları toplum için yararlı bir sonuç vereceğinden öğrencinin eğitim sürecinde yetişmesi için olanca çabası toplum yolunda ortaya konmuş eylemlerdir. Bu nedenle Allâh yolu tamlamasında Allâh sözcüğü ile kastedilen toplum ve halktır.
[1] Age. 12. Cilt, 4663 Numaralı Hadis.
[2] Age. 12. Cilt, 4475 Numaralı Hadis.
[3] Age. 5. Cilt, 1072 Numaralı Hadis.
[4] Age. 12. Cilt, 4567 Numaralı Hadis.
[5] Age, 8. Cilt, 2572 Numaralı Hadis.
[6] Age. 10. Cilt, 3346 Numaralı Hadis.
[7] Resmî ideoloji: Devletin kabul ettiği ideoloji. İdeoloji: Bireysel veya kurumsal davranışları yönlendiren düşünceler toplamı. Ait olduğu sistem ve sınıfların değerler bütünü. Sistem ve sınıfın gerçekliğinden doğar, tarih tarafından üretilir. Pratikten üretilen benzer düşünceler toplamıdır. Bir sosyo-ekonomik sistemin bütünselliğini anlatan düşünceler toplamıdır. Bir sınıfa rehberlik yapan/yön veren görüşlerdir. Bir hükûmetin, bir siyasi partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren siyâsi, hukûkî, bilimsel, felsefî, dînî, ahlâkî ve estetik düşünceler toplamı. İdeolog, düşünce üreten değil pratiğe ad koyandır.
[8] Age. 11. Cilt, 4110 Numaralı Hadis.