Balat’ta bulunan İnşa Kültür’inde iki gün sürecek olan 1.İslam ve Sol Çalıştayı’nın ilk günü sona erdi. Daha bir çok konunun konuşulması ve onlarca kişinin katılması düşünülüyor. Çalıştaya şaşırtıcı bir şekilde yoğun katılımın olması izdihama neden oldu. Konferans salonuna sığmayan konuklar çalıştayı Kültürevi’nin kafeteryasında bulunan televizyondan ekranından izlemek zorunda kaldı.
İki gün sürecek olan çalıştayın birinci gün ilk oturumda, ilahiyatçı yazar R.İhsan Eliaçık, Prof. Dr. Tayfun Atay, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Abdullatif Şener, ikinci oturuma, Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Hüda Kaya konuşmacı olarak katıldılar.
Müslümanlık da sol gibi toplumculuğu önceliyor
Çalıştayın açılış konuşmasını yazar, düşünür Lütfü Oflaz yaptı. Düşünceleri yaşam tarzları birbirinden farklı kesimleri bir araya getiren bu çalıştayın açılış konuşmasını yapma ve çalıştayı başlatma onurunun kendisine verilmesinden mutluluk duyduğunu belirten Oflaz, kamplaşmanın kutuplaşmanın hat safhaya vardığı günümüzde İslam ve sol konusunun içerdiği hassasiyeti göz önüne alarak, Müslüman bir toplumda solun yaygınlaşmasını isteyenlerin Müslümanları dışlanmaması gerektiğini ifade ederek, Müslümanlığın da sol gibi toplumculuğu öncelediğini söyledi.
Asıl mesele eşitlik meselesiydi, toplumun sınıflara ayrılarak zenginler, yoksullar, efendiler , köleler denmesiydi
Daha sonra konuşan ilahiyatçı yazar R.İhsan Eliaçık, “İslam ve sol çalıştayı”nda bir araya gelip yüz yüze konuşmayı çok önemli gördüğünü ve bugün bu buluşmanın bile Türkiye’ye bir mesaj olduğunu ifade etti. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak bir sükunet ortamı istediklerinin altını çizen Eliaçık, “Memleketin gerilmesini istemiyoruz. Çalışmalar yapıyoruz. Bir şeyler hakkında fikirler üretiyoruz ama ortam gerilince, silahlar konuşunca düşünceler göç ediyor. İnsanlar bir araya gelip konuşamaz hale geliyor. İnsanlar birbirlerine öfkeyle bakıyorlar. O zamanda fikirlerin çatışmasından hakikat ortaya çıkmıyor” dedi.
“Çağımız da sol fikirler diye bilinen emek, eşitlik, özgürlük, ezilenlerin yoksulların alta kalanların korunması kollanması ve insanları eşitliği fikri İslamiyet’e sonradan yamanan bir fikir değildir” diyen Eliaçık, ”İslam’ın davası, namaz, hac, oruç, Kabe’yi tavaf etmek ve bugün yapılan diğer bütün ritüeller değildi. Bunlar o günkü Suudi Arabistan toplumunda zaten yapılıyordu. Asıl mesele eşitlik meselesiydi. Peygamber dedi ki; köleleri serbest bırakacaksınız, tarlaları, bağları, bahçeleri yoksullarla paylaşacaksınız, Kabe’ye getirilen hediyelere el koymayacaksınız, dilediğiniz kadar kadınla evlenmeyeceksiniz, kadınlarla eşit olacaksınız, onlarla aynı sofraya oturacaksınız, onları kendinizle bir bileceksiniz, efendilerinden kaçan köleleri cariye yapıp alıp satmayacaksınız. Hepiniz Adem’in çocuklarınız Adem’de topraktandır. Hepimiz Allah’ın önünde biriz ve eşitiz. Tevhid dediği buydu. Tevhid, Allah’ın birliği soyut bir dava değildi. Yeryüzünde o günkü toplumda politik, siyasal ve sosyal bir davaydı. Şirk toplumun sınıflara ayrılmasıydı, zenginler, yoksullar, efendiler , köleler denmesiydi. Şimdi bunları biz Batı Avrupa’daki Markiszm’den, sosyalizmden öğrenmişizde İslam’a sokuşturuyor değiliz. Ben diyorum ki bunlar İslam’ın özünde vardır” diye konuştu.
Önü ve sonu boşaltılan ”Din halkın afyonudur” deyip geçmekle Marks’a en büyük haksızlığı biz yaptık
Kendinin ve kendi kuşağının 1970’lerin ikinci yarısından geçtiğini belirten Prof. Dr. Tayfun Atay, “O dönemde dine ilişkin sol ve sosyalist bağlam içerisinde olanlar dini Marks’ın ‘Din halkın afyonudur’ sözü üzerinden ele alıyordu. Bu dönem aynı zamanda bizim Marks’a çok haksızlık yaptığımız bir dönemdi. Çünkü biz Marks’ın ne dediğini yanlış anladık. O dönemde sosyalist literatürü ve sorunlu çevirileri çok anlamadan içselleştirme çabalarından uzak bir takım klişeler üzerinden arayışlarla sola yön vermeye çalışıyorduk. Böyle bir söylemin olduğu dönemde aynı zamanda çok çatışmalı ve kaosvari bir ortam vardı. Ve o çevrede din deyince ‘din halkın afyonudur’ deyip işin içinden çıkılıyordu. Aradan geçen yıllardan sonra dindarlığın görünürlük kazanması, din antropolojisi üzerine çalışmam ve Türkiye’yi anlama isteği içerisine girdiğimde ve kaynakları daha detaylı okuduğumda Marks’a yaptığımız haksızlığı fark ettim” diye belirtti.
Marks’ın bir din düşmanı olarak ortaya çıkmadığının altını çizen Atay, “Marks’ın afyon mecazı insanların gerçeği görmesini engelleyen bir şey değildi. Marks’ın afyondan kastı bir tür müsekkin yani bir anlamda aspirindi. Ama baş ağrısından çok ruhu iyileştirmek için kullanılan bir aspirindi. Marks için din hayatta insanların içinde bulunduğu koşuları değiştiremediği noktada onlara direnç katan bir ağrı kesicidir” dedi. Marks’ın bu şekilde dine önemli bir anlam yüklemeye çalıştığını belirten Atay, “Bu işlevle dini anlamaya çalışıyor. Dine empatiyel hatta eleştirel sempatiyel yaklaşmıştır” ifadesinde bulundu. Marks’ın aynı zamanda yöneticilerin kendi iktidarını var etmek için dini işlevsel yönde kullandığını ve dini bir kaynak olarak kullandığını da sözlerine ekleyen Atay, “Hem ezilenler hem de yönetenler açısından din işlevsel olarak ortaya çıkıyor” diye belirtti.
İslami kesimden, sola yakınlaşma ile ilgili tek ciddi çabayı İhsan Elaçık yapıyor
Birinci oturumun son konuşmasını CHP milletvekili Abdüllatif Şener yaptı. Konuşmasında ” İslam dediğimizde, sol dediğimizde sürekli olarak bu iki kesim arasında büyük uçurumlar olmuştur. Bir birlerini düşman olarak kabul etmişlerdir. Aralarında hep soğuk rüzgarlar esmiştir. Bizim öğrencilik yıllarınızda ve sonrasında da düşüncemiz şuydu: Sol hareketler dinlere iyi gözle bakmaz, sömürünün bir aracı olarak görür, bu sömürü düzenini sağlayan unsurlardan biridir din. O halde islam’da bir din olduğuna göre bu İslamcılarla veya İslami söyleme sahip olanlarla bizim aramızda bir yakınlaşma olamaz diye bakardım.” dedi.
İslami kesimden sola yakınlaşma adına ciddi bir girişim olmadığını vurgulayan Şener konuşmasına devamla ”Sol kesimden gelen Hikmet Kıvılcımlı, hem solun hem İslamın emeğe büyük önem verdiği üzerinde durmuştur. Konuşmalarına, İnsan için çalışmaktan, emeğinden başka her şey yalandır ayetini sloganlaştırarak başlamıştır. Türkiye’de İslami kesimden sol kesime bir yakınlaşma var mıdır diye sorarsanız? Bununla ilgili aydın, ufak çaplı girişimler olduğunu görsek de bunların yetersiz kaldı. Biri fikir adamı olarak İslam ile solu yakınlaştırmaya çalışan ciddi anlamdaki çalışmayı sadece İhsan Eliaçık dan görüyoruz” dedi.
Dini kavramlar çarpıtıldı
İkinci orutumda söz alan HDP Milletvekili Hüda Kaya da, Türkiye gündeminde ilk defa böyle bir konunun tartışıldığını ve buna çok ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. “Önce hangi din diye başlarsak” diyen Kaya, “Kuran-da geçen kavramlar yüzyıllar içerisinde çok ciddi anlamda tahrifata uğramıştır ve çarpıtılmıştır. Kuran’daki kavramlar bugün ‘Müslümanım, muhafazakarım’ diyen insanların dilinde, gündeminde yoğun bir şekilde kullanılır, istismar edilir. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil. Bu problemler son 16 yılda gelişen problemler de değil. Yüzyılların getirdiği virüslü bir zihniyetin bugün başımıza bela olmuş sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Örneğin; kafir, müşrik gibi kavramlar Kuran’da kullanıldığı şekliyle İslam dünyasında kullanılmıyor. Kafir deyince dinsiz, ateist zannediyorlar ama hayır değil. Bütün bu ithamların tamamı dine inanan, dini yaşayan insanlar için ‘bunlar bizden sorulur’ diyen egemenleri ve bu zihniyete tabi olanları ifade eder. Öyle dinsiz imansızlar değildir bunların muhatapları” diye konuştu.
Din inanç devrimidir
Şirk kavramının da bizzat dinden olan bir tanım olduğunu söyleyen Kaya, “Bunlar din dışı olan tanımlar değildir. Din eğitimleri verilirken, maalesef çarpıtılan en önemli kavramlar bunlar olduğu için insanlara bir mantalite çarpıtılması yaşatıldı. Her şey tersine dönüştürüldü. Bizatihi dini içinden kavramlardır bunlar. Bu bağlamda din toplumsal, doğal, kurumsallaşmamış, markalaşmamış, iktidarcılığa ve tahakküme karşı insanlığın değişmez ortak evrensel ahlaki değerlerinin adıdır. Din yani inanç devrimidir” dedi.
İslami sol ile kendim olarak yozlaşmadan yan yana geleceğim bir yapıdır.
İslami sol yapı ile yan yana gelebileceğim bir yapıdır diyen Prof. Dr. Yüksel Taşkın, eşitsizlik üreten sisteme karşı ancak, ”devletin etrafındaki iktidarı talep etmeyen, onu belki de karşısına alan sivil alanda konumlanan, bu devlet mekanizmasının karşısında, oradan koparak, özerkleşerek, konumlanarak, inandığınız hayatı, sivil alanda elinizden geldiği kadar inşa etmeye çalışarak var olursanız ancak bu çözülebilecek bir şeydir. İnandığınız hayatı sivil alanda kurmaya çalışıp ısrarla bunu savunmaktan vazgeçmediğimizde ve bizden farklı insanlarla da ortaklaşarak dayanışmayı öğrendiğimizde bu sistem bozulacaktır. Devletçi, milletçi sistem eşitsizlik üreten bir sistemdir. Buna karşı konumlanan İslami sol ile yozlaşmadan uzlaşabileceğim kendim olarak yan yana gelebileceğim bir yapıdır” dedi.
Bardağın dolu tarafını görebilirsek ve aramızda bir dostluk ve insan sıcaklığı doğabilir
Geçmiş tarihlerde İslam ve solu bir araya getirmek için konferanslara ve etkinliklere katıldığını söyleyen Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun konuşmasından bazı satır başları şöyle:
Egemenler tarih boyunca daima dini kullanmıştır. Bu tespit çok çok önemli bir tespit. Çünkü dinin yeryüzüne insanlığa, adalet, eşitlik, özgürlük, mutluluk getirmesi gerekirken, dinin yeryüzünde kan göz yaşı yıkım ve pek çok felakete yol açması aslında bu egemen sınıfların bunu araçsallaştırmasını ve iktidarlarını sürdürmek için gerekirse işi sömürgeciliğe, emperyalizme vardıracak kadar ilerletebilmesi sayesinde mümkün olmuştur. Tarih boyunca pek çok örnekleri vardır. Burada İslam ve sol iki kavram bir araya geldi. Türkiye’de de Dünya’da da pek bir araya gelmiyor, ülkenin bulunduğu sosyolojik, ekonomik ve politik açıdan bulunduğu bu ortamda tam zamanında bir araya gelmesi oldukça anlamlı.
Dindarlar için sağcı olmak hiç bir problem yaratmaz iken, solcu olmak daima bir problem olarak görülmüştür. Mantıken ve dinen bakıldığında bir Müslümanın sağcı olması caizse, solcu olması da caizdir, solcu olmak caiz değilse sağcı olmak da caiz değildir.
İslam ve sol konusu tamamen politik bir meseledir. Benim kanaatim sadece İslam ve sosyalist değil, diğer çeşitli gruplar arsında da kişisel alanda tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim kesinlikle size garanti veriyorum ortak paydalarımız yüzde atmış, yetmişten aşağı değil. Ancak çeşitli sebeple sürekli bize bardağın boş tarafı gösteriliyor. Eğer biz bardağın dolu tarafını görebilirsek ve aramızda bir dostluk ve insan sıcaklığı doğabilir. Birbirimize dokuna bilirsek ben çok süratle ülkedeki siyasi kültüründe, Ortadoğudaki siyasi kültüründe ve daha büyük ölçekde üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere uluslararası düzeyde yepyeni bir dünya düzeni, yeni bir siyasi kavram, yeni bir ekonomi modeli yapabileceğimiz kanaatindeyim.
Bütün dinler, ortak değerler olan eşitliği, adaleti savunmak için var olmuşlardır
İkinci oturumun son konuşmasını yapan Prof.Dr. Zeki Kılıçarslan değerlendirmesinde, ”Din büyük bir toplumsal kurumdur. Ölüm var oldukça din var olacaktır. Siyaset yapmak, bir yere egemen olmak, Ortadoğuyu yönetmek istiyorsunuz ama önce din algısını yönetmeden, dinin ekonomiye, politikaya ilişkin yönlerini yönetmeden, o algıyı anlamadan, düşünmeden Ortadoğuyu yönetemezsiniz. Çünkü insanların bir inancı var, yaşam kültürü var. Burada siz ancak o ortak kültür üzerinden bunu yönetebilirsiniz. Özellikle din bizim coğrafyamızda çok önemli. Peki nedir bu din? Dinin bir varoluşsal yönü vardır, nereden geldim, nereye gidiyorum. Dinin politikaya, ekonomiye olan etkileri tarihseldir ama ortak değerler değişmez. Eğer din adaleti, özgürlüğü savunuyorsa ortak değerleri savunur. İslam’da da bu var, diğer semavi dinlerde de bu var. Zaten başka türlü din nasıl yayılır. Ben kapitalizm getireceğim, yüzde bir insan dünyanın yarısına sahip olacak derseniz buna kim inanır, bunun peşinden kim gider. Ancak adaleti söyleyenin peşinden gidilir. Dolayısıyla bütün semavi dinler eşitliği, adaleti savunmak zorundalar yoksa var olamazlar. Ama bir düşünce, bir din toplumda egemen olunca, hakim zihniyet, hakim kültür olunca, tabi ki her politika yapmak isteyen bunu kendine göre yorumlayacaktır. Dolasıyla politika yapmak isteyenlerin, ezilenlerin yanında olmak istediğini söyleyenlerin buna ilgisiz kalması mümkün değildir” dedi.
adilmedya.com / mezopotamyaajansı