Hak ve Adalet Platformu’ OHAL sürecinin mağduriyetlerini araştırdı. Araştırma, toplumla devlet arasında derin yarılmalar olduğunu ortaya koydu.
Hak ve Adalet Platformu, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından yaşanan hak ihlalleri ve sosyal boyutlarına ilişkin Taksim Hill Otel’de basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, Yüksel Caddesinin sembol ismi Veli Saçılık, tarihçi Erdoğan Aydın’ın yanı sıra çok sayıda aydın, gazeteci, siyasetçi ve insan hakları savunucusu katıldı.
Toplantıda, Olağanüstü Hal’de (OHAL) yaşanan mağduriyetlere ilişkin, 24 Eylül-1 Aralık tarihleri arasında internet üzerinde online olarak yapılan araştırma hakkında bilgi verildi. Türkiye’nin 81 ilinden 2029 kişi ve dünyanın 40 ülkesinden 144 kişi olmak üzere toplamda 2173 kişi ile anket yapıldığı aktarıldı. 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan KHK’ler ile mağdur olan kişilerin yaşadıklarını anlattığı bir sinevizyon gösterimiyle toplantı başladı.
Darbe girişiminin ardından yaşanan hak ihlallerine tepki gösteren İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, iktidarı Hazreti Süleyman’ın bastonuna benzeterek, “Aslında bir dokunuşluk ömürleri var. Dokunuşu yapamıyoruz. Saray’daki zat yaşayan bir ölüdür. Bizim bu dokunuşu yapmamız lazım” dedi.
İhsan Eliaçık’ın toplantıda yaptığı konuşmanın tam metni ve video kaydı
”Bir süreç yaşıyoruz. Bu sürecin bir benzerini ben 28 şubatta yaşamıştım. Her sabah kalkıp bir mahkemeye gidiyordum. Kayseri’deydim o zaman. Kayseri’deki Asliye Ceza ve Ağır Ceza Hakimlerinden tanımadığım neredeyse kalmamıştı. Şimdi buna benzer bir süreci yine yaşıyoruz. Buraya ben Çağlayan Adliyesinden geliyorum. Orada Mahkemem vardı. Bu süreçte de mahkemelere gidip geliyoruz. Bu günkü mahkemenin konusu Hendek Savaşıyla ilgiliydi. Bu yaşımızda bunu da gördük. Daha neler göreceğiz. Hendek Savaşını Yeni Bosnadaki bir dernekte niye anlattım. Hendek Savaşını anlatmakta maksadım, Cizre’deki Silopi’deki Sur’daki hendekleri dinen meşrulaştırmak mıydı? Bunun hesabını vermekten geliyorum buraya. Böyle koskoca mahkemeye çıktık. İkinci celsede aldılar. Mahkeme Heyeti karşıya dizildi. Yani ben bir taraftan gülsem bir türlü, ağlasam bir türlü. Soru soruyorlar. Ciddi ciddi de soruyorlar yani. Sen ne anlattın diye. Ben Hendek Savaşını anlattım diyorum. İyi de niye anlattın diyor. Nihat Hatipoğlu da anlatıyor. Üstelik ağlayarak anlatıyor. Ona niye bir şey demiyorsunuz da beni buralara kadar çağrıyorsunuz? Buna benzer böyle 28 Şubat’ta da çok gülünç davalarım olmuştu. Buna inanıyorum. Şimdi 28 Şubat’ı tebessümle gülerek anıyoruz. Böyle sohbet konularında çay içerken, vay o günler filan diyoruz. Ben bunların da bir gün böyle olacağına adım gibi eminim. Bu günlerin hepsi geçecek ama biraz bedel ödememiz gerekiyor. Bu bedeli öderken de cesur olmamız gerekiyor.
Aslında bir üfürüklük işleri var. Şu anda hükümeti ben Hz. Süleyman’ın bastonuna benzetiyorum. Kuran-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın bastonu anlatılır. Sembolik bir hikayedir. Muhafazakar din alimlerinin veya muhafazakar bir şekilde Kuran’ı yorumlayanların kafası buna pek basmaz. Orada anlatılan şey aslında şudur. Bir tane cinlerden birisi bastona dokunur ve Süleyman’ın öldüğü anlaşılır. Ama o ana kadar canlı gibi diri bir şekilde bastonuna yaslanmış duruyordu. Ölmesinin anlaşılması için bir dokunuş lazımdı. Bu dokunuşu orada çalışanlardan işte cinlerden birisi yapar. Bu nedenle Süleyman’ın bastonu bu tür olaylarda mesel olarak verilir. Dışarıdan bakıldığında çok güçlü kudretli her şeye hakim muktedir gibi görünenler , aslında bir dokunuşluk ömürleri vardır. Dokunduğunuzda onun çöktüğü anlaşılır. Biz dokunuşu yapamıyoruz. Bu dokunuş nedir. Nasıl bir dokunuş lazım ki onun çöktüğü anlaşılsın. Aslında Osmanlı İmparatorluğu da savaşa girmeden önce Süleyman’ın bastonuna dönmüştü ve çökmüştü. Dışarıdan ona bir dokunuş gerekiyordu, Dünya Savaşı dediğin bir dokunuştan ibarettir. Şu anki hükümette aslında çökmüştür. Saray’daki zat yaşayan bir ölüdür. Yatağında bile yalnız yatmaktadır. Korkudan etrafı etten duvarla çevrilmiş, hayatı alt üst omuş, kendi amaçlarından sapmış, hükümeti tamamen çeteye bırakmış, kendisini kurtarmanın peşindedir. Bu çıkan KHK ların çoğunun da haberi yoktur. Başka bir ekip şu anda devrededir. Devleti tamamen devralmış vaziyettedir. Ve saraydaki zat da suçlarından yakalanmış vaziyettedir. Kıpırdayacak hali bile yoktur. Fakat o beklediğimiz dokunuşu bir türlü yapamıyoruz. Bu dokunuşu yapacak olan biziz. Peki nasıl yapacağız. Şu an da ‘hayır’ oyu verenler ‘hayır’ bileşenleri Gezi’deki gibi Gezi Parkına toplansa ve oradaki eylemleri ısrarla sürdürse hükümetin 15 gün içinde istifa edeceğini düşünüyorum. Bu kadar kolay. Bu hükümet meydanlarda ve sokaklarda düşürülür. İstifaya zorlanır. Aksi halde her yerde biz parça parça oluyoruz. Biraz evvel Levent Gültekin bir şey söyledi ona katılmıyorum. Toplantılara gelmemek onun topalantısı şunun toplantısı demek yerine, tam tersini yapmak lazım. Şimdi nerede bir toplantı yapılsa hemen oraya koşmamız lazım. Hiç çekinmeden gitmemiz lazım. Biz CHP’nin Adalet Yürüşüne koştuk gittik. HDP’nin Adalet Nöbetine koştuk gittik. Diyarbakır’a koştuk gittik. Şahsen ben şu anda her nereye çağrılsam tek başıma bir şey göstermeye çalışıyorum. Ya kardeşim sen necisin her yere gidiyorsun diyorlar. Bir şey göstermeye çalışıyorum. Aradaki mahlalenin duvarlarını yıkmaya çalışıyorum görmüyor musunuz? Atatürçü Derneğinden çıkıyoruz Kürt Derneğine gidiyoruz. Orası neresi burası neresi diyorlar. İyi de şimdi benim yaptığımı başkası da yapsa. Hepsi birbirine gitse hepsi birbirini desteklese, 10 kişi bir araya toplandığında koşsa gitse, 15 kişi şurada toplandında koşsa gitse aradaki duvarlar yıkılmış olacak. Şimdi biz bu mahalle duvarlarını yıkamadığımız için birbirimize gidemediğimiz için oraya gidersek şucu olur derler, buraya gidersek bucu olur derler dediğimiz için ve birbirimizi mahalleleriin duvarları arkasında yalnız bıraktığımız için ulaşamıyoruz, birleşemiyoruz bir araya gelemiyoruz ve o dokunuşu bir türlü gerçekleştiremiyoruz.
Bir de bu muhafakzakar camia ile ilgili bir şey söylemek istiyorum. Şimdi bende öyle muhafaakar filan değilim. Muhafazakar kelimesi hiç sevmediğim bir kelimedir. Geçenlerde de muhafazarlıkla ilgili çok güzel bir tanım buldum. Muhafaza(kar), yani kar’ı muhafaza eden. Benim hiç işim olmaz. Böyle iğrenç bir kelime gibi geliyor bana. Fakat muhafazakar bir camianın içinde diye anılıyoruz biliniyoruz. . Şimdi biraz evvel arkadaşlar sunarken 25.000 kişi dedi bir siteye üye olmuş. Ankete de 7000 kişi katıldı. 2100 kişi de formu doldurdu. Şimdi bu 2100 kişi mücadele verse , hükümetten OHAL’i kaldır KHK’yı kaldır mağduriyetleri gider diye yalvarsa yakarsa her neyse işte bir yolla, hükümette vicdana gelse ve şuana kadarki bütün KHK ile atılanları geri alsa. Bu darbeye karışanlar hariç. İşte buradaki Cihangir İslam ve burada bulunan bulunmayan diğer KHK mağduru herkes işine geri dönse. Şu anda mağdur olduğu halde 25000 kişiden 7000 kişi, 7000 kişiden de 2100 kişi korkarak, mağdur olduğu halde, aşsız ekmeksiz oluğu halde kılını kıpırdatmayan bu arkadaşlar bu mağdurlar biraz onlara vurucam. İşlerine geri döndükleri zaman büyük bir ihtimalle bu iş bitecek. Aman aman işimize geri döndük gidin kardeşim, ne haliniz varsa görün, özgürlük mü diyorsunuz adalet mi diyorsunuz aman aman yakayı zor kurtardık zaten, denilecek midir denilmeyecek midir? Bu çok acı bir durumdur. Muhafazakar camianın içersinden cesur bir ses gür bir isyan çıkmalı. Aslında bu çıktı biz Antikapitalist Müslümanlar adıyla son 7 – 8 yıldır bu isyanı başlattık ama yalnız bırakıldık. Neden? Aman bu marjinal, aman aman fazla ileriye gitmeyelim muhafazakarları ürkütmeyelim denilerek sürekli kaçıyorlar, kardeşim kaçmayın, birbirinize sarılın, ben nasıl buraya geliyorsam, nerede bir isyan görürseniz , nerede 3-5 kişi bir araya geldiğini görürseniz koşun destekleyin. Desteklemezseniz benim işim bitti bir daha benim işim yok derseniz bir yere gidemeyiz. Mağurların yüzde 98’i muhafazakar demokrat partiden olduğunu anlıyoruz. O zaman muhafazakar demokrat diye anlatılan kesimin içinden bir mağdurlar hareketi bir isyan hareketi doğması gerekiyor ve diğer kesimlerle de beraber olup hükümeti sarsması gerekiyor. Çünkü mağduriyetleri en fazla yakınları dahil olmak üzere ve en çok kadınlar olmak üzere onlar yaşıyor. Peki biz bunları nasıl harekete geçireceğiz. Acaba bizi daha fazla başını belaya sokan olarak gördükleri için mi yaklaşmıyorlar. Yoksa burada başka bir neden başka bir sebep mi var? Bunların üzerinde de kafa yorulması lazım. Süratle örgütlenilmesi ve birleşilmesi lazım. Diğer kesimler beraber olunması lazım. Aman yine mi toplantı denmemesi lazım. Mesela buraya ben mahkemem uzasaydı yine katılamayacaktım. Toplantıların bir çoğuna gelememin sebebi, bir başka toplantıda olmamdır. Varımızı yoğumuza katıyoruz, oradan oraya sürekli koşturuyoruz. Ama yine de yetersiz kalıyor. Ben bu hususta daha fazla çalışılması gerektiği kanaatindeyim. Bunca olumsuzluklara bunca can sıkıcı berbat oratama rağmen ben iyimserliğimi hiç bir zaman kaybetmiyorum. Başta Veli Saçılık ve arkadaşlarının destansı mücadelesi olmak üzere mücadele veren konuşmaktan, yazmaktan, araştırma yapmaktan, polisten jop yiyene kadar herkesi sevgiyle saygıyla buradan selamlayarak konuşmamı bitiriyorum.”
Hak Ve Adalet platformu OHAL Araştırma Ve Raporlama Komisyonu
由 Recep İhsan Eliaçık 发布于 2017年12月27日
RAPORUN ÖZETİ ŞÖYLE
Yapılan anketler sonucunda hazırlanan raporun özeti şu şekilde: “Araştırmaya, bin 465 ‘OHAL/KHK mağduru’, 342 ‘mağdur yakını’ ve 366 ‘doğrudan mağduriyeti olmayan birey’ kategorilerinde toplamda 2 bin 173 kişi katıldı. Katılımcıların 630’u kadın, bin 542’si erkekten oluşuyor. Katılımcılar arasında 46 engelli bulunurken, bunlardan 38’i erkek; 8’i kadındır.
* Katılımcıların ortalama yaşları 38’dir.
* Katılımcıların yüzde 92’si yüksekokul /fakülte /yüksek lisans veya /doktora mezunudur.
* Katılımcıların yüzde 84,4’ü evli veya bir evlilik yaşamıştır. Ortalama çocuk sayıları 2,14’tür.
* 15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrası, doğrudan mağdur olmayanlar ortalama aylık gelirlerini korurken, KHK/OHAL Mağduru katılımcılar 15 Temmuz 2016 öncesine göre ortalama aylık (4000 TL) gelirlerinin yüzde 75’ini kaybetmişlerdir (1000 TL). Mağdur yakınları da çeşitli sebeplerle yüzde 50 gelir kaybına uğramışlardır.
* 15 Temmuz 2016 sonrası, işsiz bırakılan KHK/OHAL mağdurları arasında, mevcut (şimdiki) işsizlik oranı yüzde 65’dir. Bir işte çalışanların çoğunluğu sigortasız ve/veya düşük kazançlı işlerde çalışmaktadır.
* KHK/OHAL mağdurları, inançsal olarak, yüzde 95 oranında Müslüman ve Sünni’dir.
* KHK/OHAL mağdurları, etnik olarak, yüzde 77 oranında Türk, yüzde 14,5 oranında Kürttür.
* KHK/OHAL mağdurları ağırlıklı olarak ‘Muhafazakâr-Milliyetçi-Demokrat’ kesimlerden oluşmaktadır.
* KHK/OHAL mağdurlarının yüzde 95’i kentsel alanlarda yaşamaktadır ve yüzde 50’si, 15 Temmuz 2016 sonrasında, bulundukları evlerden, mahallelerden, şehirlerden ayrılmak zorunda kalmışlardır.
* Mağdur yakını olarak araştırmaya katılanların yüzde 45’i eşler, yüzde 27,4’ü kardeşlerdir.
* Mağdur yakınlarının, akrabalarının yüzde 76’sı doğrudan KHK listeleri mağduru, geriye kalanlar OHAL/KHK dolayısıyla diğer mağdur edilenlerdir.
* Mağdur yakınları, akrabalarının yüzde 71’inin tutukluk ve/veya yargılamalarının devam etmekte olduğunu belirtmişlerdir.
* Mağdur yakınlarının çektikleri sıkıntıların en büyüğü ekonomiktir (yüzde 92,1). İkinci sırada psikolojik (yüzde 86,5); üçüncü sırada ise sosyal dışlanma (yüzde 86,6) gelmektedir.
* Mağdur yakınları yaşadıkları mağduriyetler nedeni ile yüzde 50 oranında tıbbi/psikolojik destek alma ihtiyacı hissetmektedir.
* KHK/OHAL mağdurlarının yüzde 91,3’ü, 15 Temmuz 2016 öncesi, kamu sektöründe çalışmaktadır.
* Kamudaki KHK/OHAL mağdurlarının yüzde 90,5’ KHK ile işlerinden atılmışlardır. Geriye kalanlar kurumlarınca mağdur edilmişlerdir.
* Özel sektör mağdurlarının yüzde 75’i çalıştıkları kurum KHK ile kapatılmak suretiyle mağdur edilmişlerdir.
* KHK/OHAL ile işlerinden atılanların yüzde 57,5’i ‘eğitim sektörü’ çalışanlarıdır.
* KHK/OHAL ile işlerinden atılan mağdurlarının yüzde 99’u, 15 Temmuz 2016 öncesi herhangi bir cezai soruşturma geçirmemişlerdir.
* Kamuda KHK/OHAL ile işlerinden atılan mağdurlarının ‘hiçbirisi’ OHAL’de geçirdikleri soruşturmanın normal dönemlerde geçirdikleri soruşturmalardan daha adil olduğunu belirtmemiştir.
* OHAL’de gözaltına alınan mağdurların yüzde 75’i ‘iki’ veya daha fazla gün (30 güne kadar) gözaltında tutulmuşlardır.
* Adli süreçlerden geçiren OHAL mağdurların önemli bir kısmı emniyette, adliyede ve mahkemelerde geçirdikleri tüm süreçler boyunca, önyargı ile muamele gördüklerini beyan etmişlerdir.
* OHAL’de tutuklanan mağdurların önemli bir kısmı nezarethanelerde, hapishanelerde kötü muamele görmüştür ve bu muameleler sonucunda ortaya çıkan kalıcı psikolojik hasarlarla yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar.
* OHAL/KHK sürçleri aile bölünmelerini/boşanmaları artırmıştır.
* OHAL/KHK süreçleri mağdurların, aile-içi ve yakın akrabalık ilişkilerine zarar vermeleri yanında; komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine de çok büyük zararlar vermiştir.
* Mağdurlar OHAL/KHK’larla kendilerine devletçe ve toplumca yaşatılanların tamamen ‘haksızlık’ olduğunu düşünmektedirler.
* Katılımcılara OHAL’de yapılan eylem ve işlemlerin önemli bir kısmı hakkında algı veya yargılarının (tutum) ne olduğu hususunda aşağıda sıralanan 96 soruya verdikleri cevaplar genel olarak değerlendirildiğinde; hiçbir soruya verilen cevapta, OHAL’de yapılan uygulamaların ‘yerinde bulunduğuna’, ‘doğru görüldüğüne’, ‘onaylandığına’ yönelik herhangi bir eğilime rastlanmamıştır. Bazı sorulara verilen cevaplar arasında gruplar arasında birtakım tutum farkları gözlemlense de ne mağdur gruplarından, ne de doğrudan mağdur olmayan gruplardan, OHAL’de yapılan uygulamaların yerinde bulunduğuna dair herhangi bir eğilim görülmemiştir.
Sonuç olarak: Türkiye’de, toplumsal desteği bulunmayan, OHAL uygulamalarının geldiği noktanın, OHAL’in ilan ediliş amacının sınırlarını çoktan aşmış olması, ülkedeki hiçbir kişi veya kurumun hukuk güvencesinin kalmamış olması sebebiyle ‘OHAL devleti’nden biran önce vazgeçilerek, acilen ‘Hukuk devleti’ne dönüş yapılması talebinde bulunulmuştur.”