Madımak Katliamı’nda kız kardeşi Gülsün’ü kaybeden Zeynep Karababa’nın küllenmeyen acısı seslendirdiği türkülere de yansıyor. Sanatçı, yeni albümüyle ilgili “Ülkemizin yaşadığı ağır süreç ve kalbimizde biriken acılar, bana bu ağıtları yaktırdı” diyor
A. Galip Kabasakaloğlu
Türkiye’nin acılar tarihine düşen sayfalardan birinin, Sivas Katliamının mağdurlarından biri de sanatçı Zeynep Karababa. Madımak yangınında kız kardeşi Gülsün’ü kaybeden Zeynep Karababa’nın küllenmeyen acısı seslendirdiği türkülere de yansıyor.
Sanatçı, ‘Bitmeyen Hüzün’ isimli yeni albümü ile ilgili “Ülkemizin yaşadığı acılar, genç ölümler, sürgünler, katliamlar böyle bir çalışma yapmama neden oldu. Daha doğrusu bu ağır süreç ve kalbimizde biriken acılar, bana bu ağıtları yaktırdı” diyor.
» Yeni çalışmanıza geçmeden önce 2013’te çıkan ‘Çamşıhı Türküleri’ adlı çalışmandan söz etmek isterim.
Biliyorsun 2003 yılında, Ada Müzik’ten çıkan ‘Yazbahar’ adlı albümüm bir anlamda ‘Ozanlar Geçidi’ diyebileceğimiz bir konsepte oturuyordu. Pir Sultan’dan, Karacaoğlan’dan, Kul Hüseyin’den, Kul Ahmet’ten derlenmiş türküler vardı albümde. Benim vazgeçemediğim ve içine doğduğum kültürü oluşturan Çamşıhlı ozanlardan da bir eser okumuştum.
Albüme adını veren ‘Yazbahar’, babam Ali Karababa’nın müziğini yaptığı bir eser. Sözleri Genç Abdal’a, müziği babama ait olan bu deyişi, vaktiyle ölümsüz sinemacı Yılmaz Güney ‘Hudutların Kanunu’ filminde kullanmıştı. Yine aynı albümde, Feyzullah Çınar’dan da bir uzun hava okumuştum. 2009 yılında Kalan Müzik’ten çıkan ‘Gülyüzlüm’ de benzer bir konsepte hazırlandı. Üçüncü albümümde Kalan Müzik’in geleneksel bir arşiv çalışması olan ‘Çamşıhı Türküleri’ adının da çağrıştırdığı gibi, Alevi Bektaşi nefeslerinin ve ozanlık geleneğinin yaşatıldığı bölgeyle sınırladım. Bilindiği gibi Çamşıhı ağzı halk müziğimizde önemli bir yere sahip. Son albümümün tanıtım konserinde, müzikolog-yazar Ahmet Say’ın da tespit ettiği gibi, Çamşıhı ağzı türküleri bana bir misyon olarak yüklenmiş oldu.
» ‘Bitmeyen hüzün’ ile biraz daha genişlettin sesini. Bunu soracağım ama birkaç projede de yer aldın istersen onlardan bahsedelim.
Evet. Kalan müziğin iki projesinde, ‘Kızılbaş Türküleri’ ve ‘Alevilere Kalan’ proje albümlerinde yer aldım.
» ‘Bitmeyen Hüzün’ adlı albüm diğerlerinden farklı olarak iki yeni özgün besteyi içeriyor. Burada yorumculuğunun dışında besteci Zeynep Karababa ile karşılaşıyoruz. Bunun devamını bekleyelim mi?
Geleneğin içinden gelen biriyim. Ustaların ve ozanların dizlerinin dibinde büyüdüm diyebilirim. Yaptığım albümlerimden sonra da böyle bir iç sesimin olduğunu sessizce hissettim. Ülkemizin yaşadığı acılar gözyaşları, genç ölümler, göçler, sürgünler, katliamlar böyle bir çalışma yapmama neden oldu. Daha doğrusu bu ağır süreç, kalbimizde biriken acılar bana bu ağıtları yaktırdı. Yaşadığım kentte onların acısını yüreğimde hissederek böyle seslenebildim çaresizce. Açıkçası beğenilmiş olmasından cesaret alarak devamının geleceğini de umuyorum.
» Bu albümde ses getiren diğer eser de Fazıl Say’ın bestelediği, sözleri Muyiddin Abdal’a ait’ İnsan insan’ bestesi. Bu buluşma nasıl oldu?
Yakın zamanda kaybettiğimiz sevgili Fikret Otyam benim hayatımda, türkü repertuvarı oluşturmamda, türkü söyleyişi biçimimde, büyük etkisi olan birisidir. Fazıl Say’la buluşmamı da Fikret Baba sağladı. Kayseri / Karaözü köyünde buluşturdu beni. Babası Ahmet Say da önceden beri tanıyıp sevdiğim müzik bilgisinden yararlandığım birisidir. Karaözü köyünde o gece, Şahruh köprüsünün altında akan ırmağın sesine karışan piyanosu, Fikret Otyam’la geceden gelen dervişlerin selamı ile ‘Hü Dost’ dedik. İnsan insana ulaştık…
» Yeni albümde farklılıklar ve sürprizler bizi bekliyor mu?
Evet, Bitmeyen Hüzün’de geleneksel batı enstrümanları ile çıkış yapmaya çalıştım. Geleneğin içinde yetişen babam Ali Karababa, ‘orta tel sarma bağlama’ ile ‘deli derviş çalım’ tekniğinin büyüleyici bir ustasıydı. Bana çok sesli müziğin de uzak olmadığını bu çalım tekniği ile gösterdi. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, yarı zamanlı koro bölümünde aldığım şan eğitimim de bana bu cesareti verdi. Ben geleneğin kül olmadığını, kor olduğunu biliyorum. Geleneğe sarılıp yaşadığımız acıları nasıl dile getirebileceğimizi kendime soruyorum. Gelecek çalışmalar nasıl biçimlenecek, bunu birlikte göreceğiz. Belki de yalnız dağların gerisinde bülbülün figanı ile ağlayıp güle feryat edeceğiz sessiz ve kimsesiz…