Bu sabah benim telefonuma bir mesaj geldi:
“Meydanların sahibi tanklar değil, millettir.”
Mesajın sahibi kim?
İlk akla gelen bir vicdani redçiden gelmiş olması veya bir antimilitaristten!
Değil.
Mesaj ne bir vicdani redçiden geldi ne de devlete muhalif bir antimilitaristen.
Mesajı devletten çok çekmiş ve ona muhalif bir liberal demokrattan da gelmemişti.
O zaman kim?
Hemen söyliyeyim; Recep Tayyip Erdoğan
Bir isim karışıklığı yok burada…
Evet, yanlış anlamıyorsunuz devletin başındaki 1 numara!
O 1 numara ki o tankları Cizre’nin üzerine süren, o tanklarla Gever’i kuşatan ve o tanklarla Nusaybin’i bombalayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelmişti mesaj.
Peki ne oldu da benim telefonuma böyle bir mesaj gönderdi?
15 Temmuz akşamı o tanklar kendi hayatını tehdit etti.
O tanklar 14 yıllık iktidarını salladı ve cocuklarının, sevdiklerinin hayatına kastettiler. 14 yıl emrinde olan askerlerin bir kısmı ona başkaldırmıştı.
O tanklar İstanbul’da, Ankara’da sokakları işgal ettiler ve kadınları-erkekleri ezdiler.
Ve işin ironik yanı mesajın sahibi Erdoğan kendi muhaliflerine sokakları hep yasakladı. Demokrasinin adresi olarak sokakları gösterenlere o sandıkları adres gösterdi. Sokağa çıkanları gazla, copla, tomayla dağıttı… Oysa o insanlar yaşam alanlarını savunmak ve kendilerine yönelen tehdidi bertaraf etmek istemişlerdi. Tıpkı bugün sokaklara çıkıp demokrasilerine yönelen tanklara karşı çıkmak gibi…
Tıpkı 15 Temmuz akşamı Erdoğan’ın meydanları gösterdiği gibi onlarda meydanlara çıkmışlardı.
15 Temmuz akşamı halkı meydanlara çağıran Erdoğan 2006 yılında, gerilla cenazelerinin toplu defnine izin vermeyen tanklara karşı sokaklara çıkan Diyarbakırlıları şöyle tehdit etmişti: “Kadın da olsa cocuk da olsa gereken yapılacaktır”.
Bu tehdit üzerine orada 10 sivil insan hayatını kaybetti!
2013’de Taksim/Gezi olaylarında yaşam alanlarını savunmak için sokağa çıkan insanlara meydanları yasaklamış ve onlarca sivil genç hayatını kaybetmişti.
Aynı Erdoğan bugün insanları meydanlara çağırıyor. Erdoğan’ın Meydanları ve sokakları idrak etmiş olması önemli… Sivil halkın demokratik tavrına sarılması iyi birşey.
Dilerim 15 Temmuz akşamı onun değişiminde bir kilometre taşı olsun!
Türkiye, tarihinin en ciddi kamplaşmalarından birini yaşıyor. Otoriter bir idare var. Ciddi bir merkezileşme var. Otorite, merkezileşme ve kamplaşma zemini oldukça tankların yeniden sokaklarımızı işgal etmesi ve hayatlarımızı tehdit etmesi güçlü bir olasılık olacak.
Mevcut kamplaşma, merkezileşme ve otoriterleşmenin kimseye bir hayrı yok. Aksine hayatlarımızı daha da zorlaştırıyor. Ve bu ortamda oluşam şiddete alışır olduk… Tanklar insanları canlı canlı ezdi, jetler şehirleri bombaladı!
Şiddete alışanlar şiddete sarılıyorlar… Epey ürkütücü bir ortam var.
Devletin bu zor günlerde çözümü ne oluyor?
1-) Halka meydanları terk etmeyin mesajları gelmeye devam ediyor.
Bu doğru ve sağlıklı bir kararlaşma!
Bunda ısrarcı olmak lazım.
2-) 21 Temmuz’dan başlayarak OHAL ilan etti.
Bu yanlış ve otoriterleşmeyi geliştirici bir etki yapacaktır.
İnsan hakları kuruluşları hak ihlallerinin artmasından endişe ediliyorlar ve haklılar. Nitekin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş OHAL süresince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya aldıklarını açıkladı.
Ve OHAL’in ikiye belki de üçe-dörde bölünmüş toplumu çatıştırma tehlikesi de yok değil.
Valilerin mevcut iktidar politikalarını protesto amaçlı meydanlara çıkacak kitlelere izin verip vermeyeceği de belli değil.
“Ne darbe ne OHAL” diyecek kitleler bir turnusol işlevi görecektir!
Hayat kısa ve güzel!
Milletten ve milletin çıktığı meydanlardan korkulmamalıdır.
Ve o meydanların bir karnaval havasında olmasından daha güzel bir şey yoktur!
Tek tip ve tek düze yaşamlar kendi fanatiğini oluştururlar, oysa karnaval renginde hayatlar birden çok akıntı içinde zengin ve yaratıcı olurlar.
Türkiye’nin ihtiyacı karnaval renginde olmayı başarmak!
Tankların demir tuncuna karşı halkların yaratıcı ve çoklu duruşu…
Evet, meydanlar tankların ve zorbaların değil Türkü, Arabı, Ermenisi, Kürdü, Lazı, lezbiyeni, gay ve transı, sosyalist, müslüman, hiristiyan, yahudi, alevi, dilencisi, zengini, fakiri, işcisi, işsizi, kadın ve erkeğiyle hepimizindir.
Erdoğan’a düşem devletin başı olarak adil ve eşit olmasıdır!
Adil olursa ne onun hayatı tehdit edilir ne de bizim!
O tanklar sokağa çıkarken kamplaşma ve kaos ortamından medet umdular.
O zaman kamplaşma ve kaosu sonlandırmak gerekiyor. Bunun için de demokratik ve özgürlükçü politikalara ihtiyaç var.