Yarım kalan üst yapısal bir devrimdir bu ülkenin ıstırabı. Çok geç kaldığını düşünerek, erken doğum yapmak zorunda kalan ama alt yapısı çok zayıf olduğu için, ayakları bir türlü yere basamayan ve soluk almakta zorlanan bir devrim. 13 Milyon insanın aç, çıplak, yalın ayak, borç harç içinde hayata ve bağımsızlığa tutunma zorunluluğudur.
Artık çürüyen bir hanedanın uyruğu olmak ile Allah’ın kulu olmak arasındaki keskin ayrımı göstermek isteyenler, günümüzde hala anlaşılamamanın acısını çekmektedir. Cumhuriyetin faziletlerini, bu toprakların kadim inançlarıyla buluşturmak ve kendi kendine yeten yerli bir sanayi kurmak, emperyalist tekellerin baş düşmanı olmak demektir.
Zulme karşı çıkan toplumsal bir devrim, her şeyden yücedir, ama hiç bir devrim yalanların üzerine oturamaz ve ayakta kalması, gerçekleştirilmesi zorunlu olan köklü değişiklikler gerektirir. Devrimler çürürse, önce içten çürür ve çürüyen bir devrime son darbe dışarıdan vurulur.1919 devrimi, bir süre sonra dayandığı iç dinamikleri karşısına almıştır. Kürtler, Aleviler ve mütedeyyin kesimler giderek dışlanmıştır.
Halbuki küresel çakallar, iç dinamiklerine sadık kalan ve iç dinamikleriyle gelişen hiç bir devrime sempatiyle bakmazlar ve isterler ki iç dinamikler paramparça olsun. Onlara göre bütün devletler, ekonomide, politikada ve kültürde kendilerine tam bağımlı olmalıdır. Meclisiyle, seçim sistemiyle, siyasal partileriyle görünüşte kısmen demokratik olsalar da yani bir Batı ülkesini kısmen andırsalar da, bayrakları esir, maliyeleri kuşatılmış, topraklarında yüzlerce askeri üs kurulmuş olmalıdır ve bu ülkelerin topraklarında ne ekilip ne biçileceğine, kimin adına nerede savaşa girileceğine kendileri karar vermelidir.
Bugün yarım kalan devrimin taraftarlarıyla, yarı yolda bırakılan iç dinamiklerin bugünkü takipçileri, eski hesapların defterlerini yeniden açmıştır. Küresel çakallar ise, 1919 başkaldırısına karşılık, 2019 da ülkenin iç dinamiklerini paramparça edecek tarihsel bir yanıtın ve kahredici bir zaferin peşindedir. Amaçları ülke dinamiklerinin tamamen kutuplaştırılması ve birbirini şeytanlaştırmasıdır. Böylece toplumsal umut tüketilecek ve iç dinamiklerin birleşebileceği ortak ve güvenilir bir zemin kalmayacaktır.
Öyleyse bir kısım yenilikçi Müslüman aydının ve bir kısım cumhuriyetçi aydının, yüzlerini emekten, mazlumdan ve dışlanandan yana döndürerek, bu ortak zeminin kültürel, psikolojik ve politik ön koşullarını acilen netleştirmesi gerekmektedir. Yarım kalan devrimin hesabı, farklı dinamiklerin samimiyetle barışması ve ortak hayatın zemininin yeniden kazanılması sayesinde tamamlanacaktır. Ya bağımsızlık ve kardeşlik ya da ülkenin, esaretin en katmerlisine düşmesi söz konusudur. Bunun ortası, arası yoktur. Küresel çakallarla işbirliği içinde olan alçakların kuşatması ancak böyle dağıtılacaktır ve bunu, çağın birikimini kucaklayarak olgunlaşan ve her çevreden ortaklaşma dinamiklerini besleyen aydınlarımız, kadınlarımız ve gençlerimiz başaracaktır.
Ortaklaşabilir yegâne gücümüz olan vicdani adalet, herkesin özgürce karar verebileceği bir alan olarak, her zaman tertemiz kalmalıdır. İnsanlığın temiz kalan vicdanı, hepimizin umududur.