Antik Demokrasi kavramı, Antik-Greek köleci sitelerinin bazılarında yaklaşık yüz yıl kadar, İ.Ö. 6. ve 5. Yüzyıl arasında uygulanan bir yönetim biçimidir. Antik demokrasiyi tam olarak uygulayan bu siteler, savaş ilanı veya bir politikacının sürgüne gönderilmesi gibi önemli kararları alacakları zaman, doğrudan “Halk Kurultayı” topluyorlardı. Halk kurultayı/Ekklesia dışında, seçim bölgelerinden gelmiş olan ve yönetimi yani arkhonları ve strategosları/ordu komutanlarını denetleyen temsilcilerden/demoslardan oluşan sürekli bir kurul vardı. Nüfusun makul düzeyde olması ve çok geniş alanlara yayılmaması sayesinde, bu temsil kurulları halkın sürekli denetimi altındaydı. Siyasal bir oligarşinin oluşmasını önlemek için seçimler genellikle her yıl yenilenir ve seçilmiş olanların yer değiştirmesi zorunlu kılınırdı. Bir siyaset adamı çok büyük bir güç edinme tehlikesi yaratacak olursa, Halk Kurultayı’nın oyuyla sürgüne gönderilebilirdi. Tabi burada halkın yönetimi dendiğinde, 20 yaşını doldurmuş küçük, orta ve büyük mülk sahibi yurttaşların oy kullanarak, yüzyüze ve doğrudan çözüm üreterek, aracısız ve temsile gerek duymadan, kendi kendilerini yönetmeleri anlaşılırdı. Toplantıları yönetme görevi sırayla olurdu. Kadınların, kölelerin ve yabancıların agora/meclis toplantılarına katılma ve oy kullanma hakları yoktu. Bu anlamda demokrasi, ne kadar halkın iktidarı ile özdeş gibi gözükse de aslında mülk sahibi sınıfların iktidar biçimi olarak şekillendi.
Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta, mülk sahipleriyle sınırlı olsa da Antik demokrasinin; siyasal oligarşiye kısmen kapalı olması, yani bir siyasal grubun ya da siyasal aktörün, ülke yönetiminde büyük bir güç edinmesine alan açmaması gerçeğidir. Demokrasinin özünde ve başlangıcında, diktatörlük eğilimi yoktur ve demokrasiyi kullanarak, iktidarda bir kast hakimiyeti/oligarşi yaratılamaz. Mülk sahiplerinin doğrudan denetimine açık olan Halk Kurultayı’nın üstünde bir siyasal irade oluşturulamaz.
İşte bu Antik demokrasi, savaşlar ve borçlandırmalar yoluyla bazı zenginlerin servet biriktirme gücünün artmasıyla birlikte ortadan kalkmıştır. Çünkü para gücü, kent halkının “özgür” oylarını satın almaya başlamıştır. Aristokrasiyi yıkıp demokrasiyi kuran küçük mülk sahipleri, gün geçtikçe azalmış ve yoksullaştırılmıştır. Böylece Tiranlık, Antik demokrasinin beşiği olan Yunanistan’da site/kent demokrasilerinin sonu olmuştur.
Burada dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, gerçek demokrasinin; büyük ölçekli mülk sahipleri azınlığının ekonomik ve dolayısıyla siyasal tekeli tarafından öldürüldüğü ama demokrasinin, küçük ve orta ölçekli üretim yapan ve emeğiyle geçinenlerin siyasal iktidarı paylaşarak eşitlendiği bir ekonomik alt yapıyla korunabildiği noktasıdır. Demokraside gerçek kalkınma ve ilerleme, ekonomik üretimde ve bölüşümde bir uçurum yaratmak değil, aksine birbirine daha yakın bir ölçekte üretim yapanların, refahta eşitlenmesini ölçüt alan bir ilerlemedir. Büyük işletmeler yerine, orta ve küçük işletmelerin yaygınlaştırılması ve emekçilerin haklarının bütünüyle korunması, demokrasinin kalıcılaşmasında temel zemin olmaktadır.
Özerk kent demokrasilerinin, kurulan Atina İmparatorluğu’nun merkezi yapısında eritilmesinden sonra, ordu komutanı olan Perikles, sağlam yetkiler edinmiş ve gücünü sürekli arttırmıştı. Onun bir benzeri olan Roma İmparatorluğu da demokrasiyi bataklığa gömmekte gecikmedi. Kentin yoksulları arasında birçok yandaşı olan patriciuslar ile küçük mülk sahibi soylular, orta ve küçük mülk sahibi köylülerin partileri politik arenadan silindi. Roma ordusu da işlemez kılınan kurumları dağıtıp istediği imparatoru tahta çıkarmaya başladı. Savaş ve talanın “zorunlu” bir yaşam ve varoluş halini alması, devletin merkeziyetçiliğini güçlendirdi. Ortaçağda İtalyan kentlerini tüccarların oligarşisi yönetti. Yaklaşık 2000 yıl yani sanayi devrimine kadar bu süreç böyle devam etti. İsviçre dağlarında küçük köylülerin oluşturduğu nadir demokrasi kantonları dışında, Avrupa’da demokrasinin adı bile okunmadı.
Genel oy sisteminin yerleşmesi bile çok uzun zaman aldı. 19. Yüzyılın ilk yarısında bile ancak belli bir serveti ve mülkü olanların oy vermesi genel bir kuraldı. Sürekli iş arayan ve çalışmak için oradan oraya göçen işçi ve topraksız köylülere 6 ay belli bir yede ikamet etmedikleri sürece oy kullandırılmıyordu. Sendikaların ve işçi partilerinin kurulmasından sonradır ki genel oy sistemi benimsendi. Aslında genel oy hakkının; demokrasinin gerçek güvencesi sayılamayacağı, 3. Napolyon ve Hitler gibi birçok diktatörün, zalim iktidarlarını yasallaştırmak için propaganda ve medya araçlarıyla, bir yalanı bin kez söyleyip kanıksatmalarından ve kitlesel bir histeri gücüne ulaşmalarından sonra anlaşılmış ve böylece genel oy hakkının; eşit propoganda ve özgür medya olnaklarıyla korunmadığı sürece, hiç bir anlam ifade etmediği kanıtlanmıştır.
Demokrasi çağlar boyunca evrim geçirerek günümüze gelmiştir ve zorlu mücadeler sonucunda bazı kazanımlara karşın, birçok toplumsal değerin kaybında da rol oynayacak biçimler almıştır ve hatta günümüzde demokrasinin, duygu ötesi bir gösteriye dönüştürüldüğü görülmektedir. Demokrasi tarihi, basit bir tekerrürden ibaret değildir. Aksine tarih; hak, özgürlük ve adalet kazanımlarının artması veya azalması için mücadele edenlerin sürekliliğinde gelişen bir evrim içerir.
Ekonomide ve siyasette merkezileşmeyi başlatarak, Antik demokrasiyi yıkıma götüren Perikles gibi, ekonomik ve siyasal hayatı ve topyekün iktidarı kendisinde birleştiren siyasal aktörlerin bugünkü izdüşümleri de, “demokratik” olduğu varsayılan ülkemizde açığa çıkmıştır. Öte yandan, hak ve adalet arama mücadelesinde yeni ve farklı birçok arayış, kendi doğallığı içinde demokratik alanda birleşmekte ve insanların sorumluluklarını birleştirdiği bir eşitlenme modeli olan radikal demokrasi, giderek açığa çıkmaktadır. Radikal demokrasi; geçmişin hatalarından dersler çıkarıp arınmakta ve yenilenmekte, siyasal ve ekonomik olarak eşitlenmenin ve ortaklaşmacı yaşamın yolunu insanlığa açmaktadır. Tabiki radikal demokrasiyle, gösteri demokrasi arasında fersah fersah fark vardır. Bu fark, dayanışma ve eşitlenme mekanizmalarının farklılığında somut olarak hemen fark edilmektedir.