Washington Post, mali istikrar için küresel düzeyde daha sert tedbirler alınması gerektiğini savunuyor. Gazete, Avrupa ülkelerinin bu yöndeki girişimleri engelleme çabasını eleştiriyor:
“Avrupa bankaları ve hükümetleri, sermaye yapılarını güçlendirmeleri için fazla baskı yapmanın, bankaların kredi verme imkânını azaltacağını, bunun da ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceğini savunuyor. Bazı bankalar ve onları sübvanse eden hükümetler için, katı ve sağduyulu kurallar konmasının zamanı hiç gelmeyecektir. Ancak kamuoyu açısından durum farklıdır. Kısa vadede ekonomik büyüme üzerindeki olası olumsuz etkilere karşı, uzun vadede yeni bir mali ve ekonomik krizin yaşanması riski göz önünde tutulmalıdır. Son kriz, hepimize sonradan pişman olmaktansa bugün güvenlik önlemleri almak gerektiğini öğretti.”
New York Times, IMF’ye göre Çin’in düşük kur politikasını kriz döneminde de sürdürdüğünü kaydediyor. Bu politikanın ciddi bir tehlike oluşturduğunu savunan gazete, Pekin’e yönelik baskıların artmasını istiyor:
“Küresel kriz döneminde bile Çin’in dünya ihracatındaki payı neredeyse % 10’a yükseldi. Çin’in kur politikasını değiştirme kararını açıklamasından sonra, Çin para biriminin değeri dolar karşısında biraz arttı. Ancak Euro ve Japon yeni karşısında değer kaybetti. IMF, Çin’le ilgili gelişmeleri, bardağın yarısının dolu olduğu biçiminde yorumluyor. Bu hoşgörülü yaklaşım, akıllıca bir tutum olarak kabul edilebilir. Çin’e karşı, bazı Kongre üyelerinin de savunduğu gibi, ticari engeller konması, ekonomideki düzelmeyi tehlikeye atacak bir ticaret savaşına yol açabilir. Ancak yine de IMF, küresel talep üzerindeki etkisini ölçmek için Çin’in ticaret fazlasını izlemeye devam etmelidir. Eğer IMF uzmanlarının söyledikleri doğru çıkarsa, yönetim kurulu da tavrını gözden geçirmelidir. Manipülasyon yapan bir ülkeye manipülatör demekten çekinmemeli ve Çin’i durdurmak için uluslararası toplumu ikna etmelidir.”
Los Angeles Times, uluslararası toplumun İran’ı tecrit etmekte başarısız olduğunu yazıyor. Haberde, Çin, Rusya, Hindistan ve Türkiye’nin, Batı’nın yaptırımlarından yararlanarak İran pazarındaki paylarını artırdıkları belirtiliyor:
“Amerika ve Avrupalı müttefiklerinin, İran’ın nükleer programını durdurmak amacıyla oluşturmaya çalıştıkları cephe, Çin, Rusya, Hindistan ve Türkiye’nin giderek artan direnciyle karşılaşıyor. Bu dört ülke, Batı’nın uyguladığı yaptırımları göz ardı ederek, kendi ekonomilerini güçlendirmek için İran’daki yatırım fırsatlarını değerlendiriyorlar. Bu durum, Amerika’yı ikilemde bırakıyor. Eğer İran bu hevesli partnerleri aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılayabilirse, yaptırımların etkisi zayıflayacak. Avrupa firmaları da, yeni yaptırımların İran’daki karlı iş alanlarının rakiplerine kaptırılmasına yol açtığını görürlerse, yeniden İran pazarına girebilmek için yaptırımların kaldırılması amacıyla kendi hükümetlerine baskı yapmaya başlayacaklar.”
Boston Globe, Amerikan ordusunda muharip askerler arasındaki intihar oranının giderek arttığına dikkat çekiyor. Gazete, yapılan bir araştırmaya göre, ordudaki intiharların artmasında, askere alma standartlarının düşmesinin etkili olduğunu vurguluyor:
“2004 ve 2009 yılları arasında, geçmişlerinde alkol ve uyuşturucu bağımlılığı olan veya sabıkası bulunan 47478 kişi orduya alındı. Normal şartlarda bu kişiler orduya kabul edilmezdi. Irak ve Afganistan’da uzun süredir devam eden savaşlar, gençlerin ve ailelerinin askerlik hizmetini kabul etmesini güçleştirdi. Bu da standartların düşürülmesine neden oldu. Ekonomi düzeldiğinde ve gençlerin orduya girmeyi kabul etmeleri daha da güç hale geldiğinde, teşvik amacıyla daha cömert bir ücretlendirmeye gidilmelidir. Ordunun kadroları, kışlaya kendi kişisel sorunlarını da beraberlerinde getirenlerle doldurulmamalıdır.”
“Avrupa bankaları ve hükümetleri, sermaye yapılarını güçlendirmeleri için fazla baskı yapmanın, bankaların kredi verme imkânını azaltacağını, bunun da ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceğini savunuyor. Bazı bankalar ve onları sübvanse eden hükümetler için, katı ve sağduyulu kurallar konmasının zamanı hiç gelmeyecektir. Ancak kamuoyu açısından durum farklıdır. Kısa vadede ekonomik büyüme üzerindeki olası olumsuz etkilere karşı, uzun vadede yeni bir mali ve ekonomik krizin yaşanması riski göz önünde tutulmalıdır. Son kriz, hepimize sonradan pişman olmaktansa bugün güvenlik önlemleri almak gerektiğini öğretti.”
New York Times, IMF’ye göre Çin’in düşük kur politikasını kriz döneminde de sürdürdüğünü kaydediyor. Bu politikanın ciddi bir tehlike oluşturduğunu savunan gazete, Pekin’e yönelik baskıların artmasını istiyor:
“Küresel kriz döneminde bile Çin’in dünya ihracatındaki payı neredeyse % 10’a yükseldi. Çin’in kur politikasını değiştirme kararını açıklamasından sonra, Çin para biriminin değeri dolar karşısında biraz arttı. Ancak Euro ve Japon yeni karşısında değer kaybetti. IMF, Çin’le ilgili gelişmeleri, bardağın yarısının dolu olduğu biçiminde yorumluyor. Bu hoşgörülü yaklaşım, akıllıca bir tutum olarak kabul edilebilir. Çin’e karşı, bazı Kongre üyelerinin de savunduğu gibi, ticari engeller konması, ekonomideki düzelmeyi tehlikeye atacak bir ticaret savaşına yol açabilir. Ancak yine de IMF, küresel talep üzerindeki etkisini ölçmek için Çin’in ticaret fazlasını izlemeye devam etmelidir. Eğer IMF uzmanlarının söyledikleri doğru çıkarsa, yönetim kurulu da tavrını gözden geçirmelidir. Manipülasyon yapan bir ülkeye manipülatör demekten çekinmemeli ve Çin’i durdurmak için uluslararası toplumu ikna etmelidir.”
Los Angeles Times, uluslararası toplumun İran’ı tecrit etmekte başarısız olduğunu yazıyor. Haberde, Çin, Rusya, Hindistan ve Türkiye’nin, Batı’nın yaptırımlarından yararlanarak İran pazarındaki paylarını artırdıkları belirtiliyor:
“Amerika ve Avrupalı müttefiklerinin, İran’ın nükleer programını durdurmak amacıyla oluşturmaya çalıştıkları cephe, Çin, Rusya, Hindistan ve Türkiye’nin giderek artan direnciyle karşılaşıyor. Bu dört ülke, Batı’nın uyguladığı yaptırımları göz ardı ederek, kendi ekonomilerini güçlendirmek için İran’daki yatırım fırsatlarını değerlendiriyorlar. Bu durum, Amerika’yı ikilemde bırakıyor. Eğer İran bu hevesli partnerleri aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılayabilirse, yaptırımların etkisi zayıflayacak. Avrupa firmaları da, yeni yaptırımların İran’daki karlı iş alanlarının rakiplerine kaptırılmasına yol açtığını görürlerse, yeniden İran pazarına girebilmek için yaptırımların kaldırılması amacıyla kendi hükümetlerine baskı yapmaya başlayacaklar.”
Boston Globe, Amerikan ordusunda muharip askerler arasındaki intihar oranının giderek arttığına dikkat çekiyor. Gazete, yapılan bir araştırmaya göre, ordudaki intiharların artmasında, askere alma standartlarının düşmesinin etkili olduğunu vurguluyor:
“2004 ve 2009 yılları arasında, geçmişlerinde alkol ve uyuşturucu bağımlılığı olan veya sabıkası bulunan 47478 kişi orduya alındı. Normal şartlarda bu kişiler orduya kabul edilmezdi. Irak ve Afganistan’da uzun süredir devam eden savaşlar, gençlerin ve ailelerinin askerlik hizmetini kabul etmesini güçleştirdi. Bu da standartların düşürülmesine neden oldu. Ekonomi düzeldiğinde ve gençlerin orduya girmeyi kabul etmeleri daha da güç hale geldiğinde, teşvik amacıyla daha cömert bir ücretlendirmeye gidilmelidir. Ordunun kadroları, kışlaya kendi kişisel sorunlarını da beraberlerinde getirenlerle doldurulmamalıdır.”
VOA Türkçe