A. Hatırlatma
Gelecek sözleri bir İmam Hatip Lisesi mezunu (1989) olarak İmam Hatip Liselerinde yedi yıl öğrencilik ve dört buçuk yıl öğretmenlik yapmış bir dostumla yaptığım uzun sohbetin ardından yazıyorum. İmam Hatip’in mutfağında pişmiş, tüm sosyal görevlerinde olabildiğince etkin roller almış, yurtta kalmış; MSP, RP, FP, SP ve AKP’nin peşinden koşmuş;[1] cemaat ve tarîkâtları dinin aslı zannederek desteklemiş, on iki yaşındayken muhafazakâr ailesinin gönderdiği ve seçtirdiği İmam Hatip’in militanına dönüşmüş, ailesinin Nurculuk eğilimi nedeniyle Said Nursi’yi büyük üstat diye okumuş ve savunmuş, yıllar sonra da tüm geçmişini ve dayatılan öğretileri sorgulamış birinin anı, eleştiri, tecrübe ve önerileri üzerinden bu yazıyı kaleme aldım. Çok yakın bir dostum olan kaynağımın sağlam karakterli, vicdânlı ve özeleştiri yapmış biri olması benim için bulunmaz bir değerdir. Her politik ve sosyal çevrede bu tip insan vardır, umarım hayatım boyunca böylesi insanlarla konuşma fırsatım olur.
B. İmam Hatip Misyonu
İmam Hatip konusunda taraftar ve karşıtların aynı düzeyde ön yargıları vardır. İmam Hatipliler kimine göre İslâm’ı kurtaracak, şeriatı getirecek nesil; kimine göre laikliği yok edecek, Cumhuriyet’i kaldıracak ve Atatürk’ün adını silecek kuşaktır. Gerçekte hiç biridir. Bu durum İlahiyât Fakülteleri için de geçerli olduğundan İlâhiyât’tan umudunu kesenler İslâmî İlimler Fakültesi adında alternatif bir fakülte kurdurdular ve şark medreselerinin önünü açtılar.
İmam Hatipliler; genelde aileleri tarafından okula kaydı yaptırılan, gelenekçi, sağcı, toplum ortalamasında ilmihal bilen, Kur’ân’ı derinliğine okumamış, İslam soslu parti ve liderleri dinin koruyucusu sanan; kapitalizm, sosyalizm, komünizm, milliyetçilik, Batıcılık, Doğuculuk konularında derin ve karşılaştırmalı bilgileri olmayan; ritüelleri, başörtüsünü, sağ partiyi desteklemeyi, abdestli kapitalistlerle omuz omuza vermeyi, devleti sorgulamamayı, devlete her koşulda itaat etmeyi din sanan; sarık, takke, şalvar, tarîkât, cemaat, seccade ve mevlüdü dindârlık diye kodlayan; padişahları eleştirilmez veya keramet sahibi yüce varlıklar olarak gören, ama Osmanlı tarihinin derinliğini pek de incelemeyen insanlardır. İmam Hatip okulları gençlerin mezhepleri, devletleri, sultanları, önderleri, şeyhleri, efendileri ve geleneğin yücelttiği pek çok Kur’ân dışı değerleri sorgulatmayan bir yapıya sahiptir.
İmam Hatipler, kurulduğundan beri skolastik düşüncenin tapınakları yapılmak istenmiş gibidir. Osmanlıcılık, İslamcılık, mezhepçilik, Türk-İslamcılık, ümmetçilik gibi içi tam doldurulamamış; sorgulanmamış, elekten geçirilmemiş, diyalektik bir süzgece dökülmemiş, sadece slogana dönüştürülmüş yaklaşımlarla İmam Hatiplilerin zihni esir alınmıştır. Bu konuda Atatürkçü ve laik olduğunu sanan derinlik, sentez ve analizden uzak pek çok çevrenin de katkısı olmuştur. Onların İmam Hatiplere ön yargılı davranması sebebiyle sorgulamaya başlayacak nesil korumaya geçmiş, kitâbî hurafeleri hakikat gibi savunmuş, iç çelişkilerine rağmen dışta bir mücahid tavrına bürünmüştür. Yani İmam Hatiplilileri mutaassıp yapanlar onların yandaşlarıyla karşıtlarıdır.
İmam Hatip’te öğrencilik yapmış, ailesi, okul çevresi, cemaat ve tarîkât etkisi sebebiyle farklı dini gruplara militanlık düzeyinde hizmet etmiş pek çok insan var. Bunlar üniversiteye gittiklerinde cemaat ve tarîkâta üye kazandırarak İslâm’a hizmet ettiklerine inandırılmıştır. Onlar bir lidere biat ederek onun sancağı altında cennete gideceklerine dair kalplerindeki tüm şüpheleri kaldırmış; okumak yerine itaat edince Hakk’ın rızasına ulaşacaklarına iman etmişlerdir. Bir de kaldıkları dini yurt ve evlerden mezun olduktan sonra iş ve evlilik konusunda yardım görünce tüm yaşamlarını içinde bulundukları grubun çıkarları doğrultusunda harcamaya başlamışlardır.
Abdestli kapitalizmin sadakat gösterisi ortaya koyanlara nimet dağıttığı ortamda vicdanını susturan; aklını makam, kariyer, konfor ve zenginlik yarışına adayan; ceylan derili Kur’ân, geyik postundan seccade, en lüksünden otomobil, en pahalısından başörtüsü, en akıllı ev sahibi olma rekabeti yürüterek bunları kendine sağlayacak sözde dindar egemenlerle her türü hukuksuz, merhametsiz, vicdansız işbirliğine girişebilen İmam Hatiplilerin olacağı bir ortamda bir başka İmam Hatip zümresi daha var ki onlar seküler çevrelerin radarı dışında kalsa da din pazarının tüccarları tarafından dikkatle takip edilmekte ve güçlenmelerine karşı siyasi, ekonomik, sosyal ve hukûkî önlemler alınmaktadır.
C. İmam Hatip’in Muhâlif Çocukları
İmam Hatipli olmayı sağcı, milliyetçi, mezhepçi, Osmanlıcı, kutsal devletçi, gelenekçi olmanın sabit kimliği biçiminde etiketleyen milliyetçi-muhâfazakâr çevrelere karşı teolojik ve politik bir karşı dil geliştiren muhalif İmam Hatipliler ve İlahiyatçılar her nasılsa toplumun gözünden uzak tutulmaktadır. Bu başarılı bir operasyondur. Buna rağmen öne çıkanlar medya, hukuk ve siyaset gücüyle sağlanan anti-propaganda araçları üzerinden tez söndürülüyor. Örneğin İmam Hatip veya İlâhiyât kökenli Mustafa İslamoğlu, İhsan Eliaçık, Hayri Kırbaşoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, İlhami Güler, Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk, Şinasi Gündüz, Mehmet Azimli, İsrafil Balcı, Şaban Ali Düzgün, Baki Adam ve Alper Taş’ın geleneksel dini çevrelerin iddia ve tezlerine karşı ortaya koydukları politik ve teolojik fikirler topluma asla hissetirilmemektedir. Mustafa Öztürk ve Mehmet Azimli’nin başına gelenler, İslamoğlu’na atılan iftiralar, İhsan Eliaçık’a açılan davalar farklı yaklaşımdaki dindarlık modellerini yaşatmamaya azmetmiş bürokratik bir oligarşi ile skolastik bir yapılanmayı işaret ediyor. Ancak buna rağmen Güneş balçıkla sıvanamıyor, gerçek gömülse de filiz verip çıkıyor, akıntı setlerle kapatılsa da dipten gelen akıntı tüm varlığıyla yeryüzüne çıkmayı bekliyor.
D. Solcu ve Devrimci İmam Hatipliler
Herhangi bir akademik ünvanı, siyasal konumu, zenginliği olmadığı için toplumun gözüne batmayan; ancak İmam Hatip okullarında aldığı eğitimi sorgulayan sessiz bir kesim var. Bunlar bir zamanlar cemaat ve tarîkâta girmiş; hadis, fıkıh, kelâm, akaid, meal yanında Elmalılı, Zemahşerî, Matüridi, Râzî, Risâle-i Nur, Saadet-i Ebediye, Fi-Zilali’l-Kur’ân, Mevdûdî, Humeyni, Hasan el-Bennâ, Tabatabâî gibi kaynakları önce koşulsuz doğru kabul ederek dikkatle okumuş; sonra Marks, Engels, Lenin, Ahmet Arvâsî, Alpaslan Türkeş, Nazım Hikmet, Joseph Campell, Mircea Eliade, Noah Kramer, Leo Huberman, Paul Sweezy, Bernhard Brosius ve Emile Burns’i didik didik okurken dünyadaki devrimci mücadeleleri, Che başta olmak üzere Deniz Gezmiş, Rosa Luxemburg, Mustafa Suphi, Troçki, Clara Zetkin ve Şahide ebu Gazalî gibi devrimcilerin yaşam öykülerini araştırmış; Afgânî, Mehmet Akif, Fazlurrahman, Nasr Hamid ebu Zeyd, Muhammed Taha ve Ali Şeriati gibi İslam bilginlerini derinlemesine tetkik etmiş; dar bir çevrede entelektüel bir ada oluşturarak okumalarını devam ettirmişlerdir. Bu çevrelerden birine sürekli katılan biri olarak bu tip çevrelerin dinamik biçimde eleştirel, sentezci ve analitik bilgi ürettiğine bizzat tanığım.
İmam Hatip’in dar dindarlık, sığ bilgi ve ezbere dayalı skolastik kalesini özel dünyasında yıkan bu İmam Hatipliler Marksizm, Kur’ân, Eçi Muhammed ve Marks üzerinden inanılmaz bir sentez geliştirmiş; İslâmî sol veya sosyalist bir İslâm sentezi yaratma konusunda “İşçiye, emekçiye selâm; yaşasın devrimci İslâm!” biçiminde bir slogan da geliştirmişler. Bu İmam Hatipliler, her iki dünyanın temel değerlerinden ve tarihsel tecrübelerinden muazzam bir çatı inşâ etmişler. Ancak geniş kitlelere ulaşma konusunda gördükleri politik baskılar dışında cemaat ve tarîkât mensuplarının iftiralarına cevap yetiştirerek enerjilerini boş şeylerde harcama endişeleri taşıma nedeniyle kendi adalarından çıkmıyorlar. Örneğin konferanslar, açık oturumlar, paneller, sempozyumlar ve forumlar düzenlemiyorlar; internet ve tv.lerde yayın yapmıyorlar. Fakat birikimlerini ortaya koymaları, miliyetçi-muhâfazakâr skolastik çemberi kırmaları gerekir. Aksi takdirde tarih onları sorguladığında sokaklara inerek reddedilen Muhammed gibi mi yoksa kafa konforunu bozmamak için aleni mücadeleden kaçan pasifler mi olarak niteleyecek. Hâlbuki insanlar yapmadıklarından da hesaba çekilir.
Devrimci-sosyalist-İslamcı İmam Hatipliler muhafazakâr çevrelerinden dışlanmış, sapıklıkla (sapkınlıkla) suçlanmış, hatta bazıları milliyetçi-muhafazakâr anne ve babalarının mirasından bile mahrum edilmişlerdir. Buların kadın eşleri de onlara verdiği destek nedeniyle başörtüsünün tarihsel sürecini ve metinlere geçiş biçimini inceleyerek başörtüsünü çıkarmış, ritüel kutsamalarını elekten geçirerek eleştirel biçimde dinler tarihi okuması yapmış; tarih, toplum ve coğrafya gerçekliği üzerinden İbn-i Haldun gibi tarihselci bir yaklaşım ortaya koymuşlar, kültür ve zamanla sınırlı statik şeriata bağlılık yerine dinamik hukukun evrensel ilkelerine bağlanmışlardır.[2]
E. Ey Devrimci-Sosyalist İmam Hatipliler!
Zaman sizi göreve çağırıyor, mahalle baskısının üstünüze serptiği ölü toprağından silkinin, skolastik kaleleri yıkmaya, özgürlük ve adaleti ayağa kaldırmaya, mezhepçi ve militarist tarihçiliği yok etmeye, lider putçuluğu başta olmak üzere tüm putçuluk ve totemciliği tarihe gömmeye, Tanrı’nın her bireye verdiği özel niteliği insan ailesinin yararı için sergilemeye, Kur’ân İslâm’ını diriltmeye, barış ve eşitlik çatısında bir dünya kurmaya, Kur’an süzgecinden geçmiş bir siyerin anlattığı peygamber profilini tanıtmaya, Muhammedî bir devrimi sosyalist tecrübenin yardımıyla ve sosyalist literatürün desteğiyle çağın dilinde yeniden ayağa kaldırmaya mecbursunuz. Çünkü insanlık kan ağlıyor, kıtalar abdestli ve abdestsiz kapitalistlere karşı siyâsî, ekonomik, sosyal ve kültürel dayanışma bekliyor; hangi din, kavim, renk ve ideolojiden olursa olsun yeryüzünün tüm çaresiz ezilenleri umuda gözünü dikmiş ve “Yardım eli nerde, niye gelmedi!” diye feryat ediyor. Sezâi Karakoç’un Diriliş muştusu gibi dirilin, Platon’un mağara alegorisinde belirttiği gibi mağaralarınızdan çıkıp insanlığın derdine derman olun; korku imparatorluğu kurarak siyasal, hukuksal, askerî ve ekonomik mülkiyet tekeli oluşturanların dünyasını başına dar edin. Zira vicdân elçisi Muhammed bugün yaşasaydı ya barış ve özgürlük devriminin şafağını yaşıyor ya eşitlikçi ve âdil bir devrimin şarkılarını söylüyor ya da Medîne Sözleşmesi’nin tüm insanlığı kuşatan evrensel beyannamesini hayata geçiriyor olurduk. Tıpkı vicdân elçisi Muhammed, Marks ve Lenin gibi kapitalist dünya düzeninin belini kırmak için yola çıkın.
Dünyayı sadece yorumlamak yerine değiştirmek için mücadele veren ve tüm emekçi sınıfların zincirlerini “fekku ragabe”[3] düsturuyla paramparça eden devrimci-sosyalist İmam Hatiplilere selâm olsun!
________________________________________________-
[1] Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi
[2] İlhami Güler, Sabit Din Dinamik Şeriat, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2019.
[3] Beled, 13/Kölelik zincirlerini paramparça edin