14-17 Mayıs tarihleri arasında, Cenova’da düzenlenen Slow Fish etkinliği sırasında toplanan Slow Food İtalya’da sızma zeytinyağını korumak üzere üreticileri bir araya getirecek yüksek kalite ve doğal çevreyi koruyucu kurallar getirecek bir komite kurmaya karar vermiş.
Şimdilik sadece İtalya toprakları ile sınırlı kalan yeni Slow Food Komitesi, ulusal bir düzenlemeye bağlı 26 İtalyan üretici şirketi kapsıyor.
İklim değişiklikleri ve nerdeyse tüm ürünün hasat zamanı gelmeden bitmesine yol açan böcekler gibi çeşitli nedenlerle İtalya’da zeytin yetiştiriciliği zor bir dönem geçiriyor.
Bu yüzden Slow Food, tüm ticari, bürokratik ve çevresel zorluklara rağmen, mükemmellik, sürdürülebilirlik ve yöresellik için üreten küçük işletmecileri destekleme kararı almış.
Ancak üreticilerin, ürün ambalajlarının üzerinde Slow Food etiketine sahip olmaları kurallara bağlanmış. Örneğin, zeytin yetiştiricilerinin, bitki öldürücü kimyasal madde ve gübre kullanmadan ekilen yöresel ürün çeşitliliğini barındıran bahçelerinin olması gerekiyor. Komite tarafından belirlenen yüksek ürün kalitesine sahip olabilmek ve ürünlerin sürdürülebilirliğine riayet etmek için zeytin toplama işlemi, bitki örtüsüne ve zeytinlere hasar vermeyen ekipmanlar ya da el ile yapılması gerekiyor.
Ayrıca üreticinin hikayesini anlatmasına ve ürünün tam değerini tanıtmasına imkan veren ürün etiketi üzerinde, ürünün kaynağı, işlem süreci, üretim yılı ve nerde üretildiği, vs. gibi bilgiler bulunuyor.
Sızma zeytinyağı üreten diğer ülkelere örnek olmak isteyen İtalya’da başlayan bu sistemle Slow Food yüksek kalite standartlarını yakalamış, yöresel bölgenin kültürünü yansıtan ve çevreye duyarlı, dünyanın her bir köşesindeki küçük işletmecilerin yerel ürünlerini korumak ve değerini artırmayı amaçlıyor.
TÜRKİYE’DE NE OLACAK?
Bu haberi alınca Slow Food Uluslararası Konsey Üyesi ve Fikir Sahibi Damakların Başkanı Defne Koryürek’e, “Bu gelişmenin Türkiye’ye bir katkısı olur mu, bizde böyle bir yapılanma mümkün mü?” sorusunu yönelttim.
2016 Nisan ayında Mardin’de gerçekleştirilecek ‘Uluslararası Slow Olive’ toplantısında Türkiye’den de bir ‘Zeytinyağı presidia’sı çıkarmayı planlıyorlarmış.
Koryürek; “Bildiğin üzere zeytinin ana yurdu olarak Mardin ve çevresi tarif ediliyor, (biz arkeologların yalancısıyız) ama bölgenin, örneğin Derik’in son derece eski ve özel bir zeytini olduğu, yemeklik olduğu kadar yağlık kalitesi ile de göz kamaştıran asırlık ağaçları olduğu biliniyor. belli mi olur, Artvin’den Derik’e cins cins zeytinlerimiz presidia olmak üzere sıraya girseler, bu ağaçları bize emanet bırakan atalara ve bu çeşitliliği bize armağan eden tabiat anaya hürmet bağlamında sırtımız bir nebze dikleşmez mi?” diyor.
Zeytinyağı hakkında çeşitli spekülasyonların ortada dolaştığı, hepimizin aklının karıştığı günlerde böylesi gelişmeleri heyecanla bekliyoruz ve tabii ki de destekliyoruz.
Umarız Türkiye’nin de zeytinyağıyla, ağaçlarıyla batıdan doğuya birden çok presidia’sı olur.