”İslamiyetin kuruluşunda muazzam bir devrimci unsur var. Medine’de kurulmuş Halk Cumhuriyeti Medine’deki ilişkiler, Kur’an-ı Kerim’e atfederek konuşuyorum, o zenginlere karşı, Mekke’li tefeci bezirganlara karşı açılmış bir savaş var. Yoksulun hakkından kadın hakkına, düşmüş insanların hakkına kadar bir savunma var. Bunu gördük biz, biliyoruz. Eğer bunu 1968’de bilseydik bu kadar tecrit olmazdık.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde aktarmaya devam ediyoruz. Bugün Dev-Genç kurucularından Sarp Kuray’ın konuşmasından mesajları sunuyoruz…
***
Ben sosyalist mücadelenin içinden geliyorum. Aynı zamanda 1966 harp okulu mezunu Bahriye subayıyım. Burada da eski Bahriyeli arkadaşlarım var onlara da hoş gelmişler diyorum.
Şimdi burada İhsan Hoca bir çaba harcıyor. Anlattı, arkadaşlar, akademisyenler, küreselleşmeden bahsettiler, dünyaya nasıl abandığından bahsettiler ve Türkiye’nin karanlık bir tablo içinde olduğunu söylediler. Bunlarla mücadele edilecek konu bu. Buraya bir tez sundular. İhsan Eliaçık Öteki İslam diye bir kitap yazmış ve böyle başka kitaplarda yazmış. Bize İslamı kendi bakışına göre tarif ediyor, tanımlıyor. Şimdi bu platforma bizim katkımız ne olacak? Solu anlatacak halimiz yok. Biz buraya kendi mücadelemizi anlatmaya gelmeyeceğiz. Biraz önce Fatma Bostan Ünsal doktordan (Hikmet Kıvılcımlı) bahsediyor. 1971’de Dr. Hikmet Kıvılcımlı benim yargılandığım davanın bir numaralı sanığıdır. Türkiye’de ben doktorcu diye bilinirim. Ama benim doktordan haberim yok, hikaye o. Adam ciltle kitap yazmış, Allah, Peygamber kitabı yazmış, Osmanlı tarihini maddesini yazmış, fetih medeniyetini yazmış, Şamana kadar inmiş, İlhan dininden bahsetmiş, yani Türk unsurunun Müslümanlığa gelişinden bahsetmiş bizim haberimiz yok. Bizim elimizde silah, karşımıza gelmiş gruplarla mücadele ediyor, biz Dev Gençiz, bizi bir alana doğru sıkıştırmışlar. Arkasından da önümüze 9 Mart diye bir program sunmuşlar. Programda bankaları, sigortaları millileştireceğiz, toprak reformu yapacağız demişler, yedi bin subayımızı işin içine çekmişler, sonra da iki gecede bu işi değiştirip belimizi kırmışlar. Olay bundan ibaret. Şimdi solun hikayesini başka anlatmak lazım. Tarihsel dinamiğini, sınıfsal dinamiğini falan yıllardır da bunları söyleriz. Ben bu konuda İsyan ve Tevekkül diye bir kitap yazdım, bunları da uzun uzun anlatmaya çalıştım, kendi öz eleştirimle beraber.
- İslamiyetin kuruluşunda muazzam bir devrimci unsur var. Eğer bunu 1968’de bilseydik bu kadar tecrit olmazdık
Şimdi biz doktordan bir şey öğrendik; 600 yılında o bize Allah’ı şöyle tarif etti. Dedi ki; Allah, doğa ve toplum kanunlarıdır. Buna tarihsel determinizm denir. Yani toplumun da, doğanın da kendi kanunları vardır, hep gelişmeye yönelik, toplum biçimlerinin gelişmesine yönelik ve Hz. Muhammed öncülüğündeki Müslümanlık bu doğa ve toplum yasalarına göre etüt edilmesi lazım dedi. İbni Haldun da buna Bedevi umran, Hadari umran diyor. Bu bilimsel sosyalizmde, ilkel komün toplumunda yerleşik toplum olarak görülüyor. Hani diyorlar ya, dini tarif etti mi, etmedi mi, Marks’ta var mı Engels’de var mı? Zaten 600 yılında sosyalizm falan yok. Dönüyorlar tekrar oradaki ilerici damarı yakalamaya çalışıyorlar. Oradaki ilerici damarı, devrimci damarı ne determine ediyor? İşçi sınıfı yok, toplumun iç dinamiklerle değişecek bir durumu yok. O zaman ailenin özel mülkiyeti, devletin özel mülkiyeti diye koskoca kitap yazıyor, barbarlık ve medeniyet ilişkisinden bahsediyor. Şimdi barbarlık lafını hakaret etmek için kullanıyorlar. Oysa barbar lafını bilimsel sosyalizmler bir toplum biçimi olarak kullanıyor.
Hakikaten İhsan Hocanın, devrimci Müslüman kardeşlerimizin dediği gibi İslamiyetin kuruluşunda muazzam bir devrimci unsur var. Medine’de kurulmuş Halk Cumhuriyeti Medine’de ki ilişkiler,Kur’an-ı Kerim’e atfederek konuşuyorum, o zenginlere karşı, Mekke’li tefeci bezirganlara karşı açılmış bir savaş var. Yoksulun hakkından kadın hakkına kadar, kadın hakkından düşmüş insanların hakkına kadar bir savunma var. Bunu gördük biz, biliyoruz. Eğer bunu 1968’de bilseydik bu kadar tecrit olmazdık biz. Ben 68’liyim. Ordu’dan atıldıktan sonra da devrimci olarak görevler yapmış bir arkadaşınızım. Biz ne zaman din tartışmasını yaptık tecrit olduk Ben bunu yıllardır söylüyorum. Mağlubiyetimizin en büyük nedeni dini ıskalamamızdır diyorum. Belki de bunu Türkiye’de bu kadar net 68’li kuşaklar içinde, öz eleştirisini yapan insan benim. Şimdi İslam’da bir devrimcilik damarı var. Bu devrimci damar Hz. Muhammed’in temsil ettiği İslamdır bizim için. Ama ne oluyor, bu devrimci damara basıyorlar. Biraz evvelki konuşmacı arkadaşımızda söyledi, öldüğü gün bile, o mescidin yanındaki odasında kendisine kalleşlik yapılıyor. Onun cenazesini yıkamaya kadar, oradaki yapılmış halife seçimine kadar, onun bıraktığı ahlak, o ilk dakikadan itibaren delinmeye başlıyor. Sonra da Muaviye denen o dönem geliyor. Ebu Süfyan’ın yani yıllarca Mekke’de, Bedir, Uhud, Hendek Savaşında Hz Muhammed’in o sahabelerine karşı mücadele ettiği grup İslamiyet’in üzerine çöküyor. Çökünce İslamiyet’in devrimci özünü boşaltmaya başlıyorlar. İşte İslam aydınlanması burada başlıyor. Ebu Zer, Karmati, Zencler, Babek, yıllarca o dörtyol ağzı Bağdat’taki manifaktür işçileri, köle işçilerinin kurduğu iktidarlar İslam’ın içinden bir devrimci damar çıkıyor ve bir tasavvuf akımı çıkıyor. Yani İslam’ı Hz. Muhammed’in temsil ettiği boyutuyla kavramış, bir aydınlanma damarı ve du damara karşı Mekkeli mütegallibenin, tefeci bezirganın, zenginin İslam’ın üzerine çökmesi ile beraber bir aydınlanma damarı çıkıyor. Bunun burada konferansıları yapılıyor. Biz de geliyoruz onurlu bir şekilde o konferansları dinliyoruz.
- Mülk Allah’ındır esasına göre kurulmuş toprak düzeni bozulunca, bu coğrafyada isyanlar başlıyor
Şimdi buradan bir de Orta Asya’dan kopup gelen Türk unsurunun ve bu coğrafyada yaşayan Kürt unsurunun İslamla tanışması var. Kürt arkadaşlar bunu anlatırlar, benim haddim değil kimseye akıl vermek. Ben kendi damarım adına söylüyorum, üç yüz sene Emevilerle kıran kırana Türk faktörü kavga yapıyor. Müslümanlığı kabul etmiyor. Yani o bozulmuş, Hz. Muhammed sistemini bozmuş, egemenliği, kadını köle yapan eşitlikçi çizgisini, paylaşımcı çizgisini paramparça eden çizgiye karşı, o ilkel komine gelenekleri ile donatılmış çizgiye karşı Türk faktörü kavga yapıyor. Ne zaman Müslümanlığa giriyor? Emevilerin devrilmesi ile birlikte giriyor ve Osmanlı Devleti kuruluyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu bilmek lazım. Hani bu topraklar, tarihsel dinamikler, öyle böyle yuvarlak laf edilmeyecek. Osmanlı Devleti nasıl kuruluyor. Osmanlı Devleti’nde mülkiyet yok, mülk Allah’ındır ilkesine göre kurulu sistem. İşte o toprakları hala parçalaya parçalaya bitiremediler, hazine toprağı denir ona. Hiçbir özel mülkiyet yok.Tasarruf hakkını veriyorlar köylüye, onda dokuzu köylünün tasarruf hakkı oluyor, onda biri de sipahiye veriliyor. O hem içeride görevi sağlıyor, birbirlerine karşı bir istismar olmasın diye, hem de dışarı karşı ülkeyi savunuyor. Kam’lar inip din adamı oluyorlar, Hakanlar, Gaziler, Alpler, Erenler ve bir sistem kuruluyor. Ne zaman bu sistem derebeyleşiyor, ne zaman bu sistemde, mülk Allah’ındır esasına göre kurulmuş toprak düzeni bozuluyor, bu coğrafyada isyanlar başlıyor. Selçuklu bozuluyor Babai isyanları başlıyor, işte bir ucunda Baba İlyas var, bir ucunda Baba İshak var, dört tane tarikat var, bunlar içinde Haydarilar, Kalenderiler, Yeseviler, Vefailer var, Kurmançilerle Türkmen, Alevi beraber derebeyleşmeye karşı isyan ediyor. Kardeşlik buradan başlıyor. Dokuz yüz yıllık Türk-Kürt kardeşliğini anlatacaksan buradan anlatacağız. Neye karşı o topraktaki derebeyleşmeye karşı isyan patlıyor. Bakın Babai’leri biliyorsunuz, bunların halifelerini de biliyorsunuz, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş, Ahi Evran bunların halifesi. Bunlar hem Selçuklu derebeyleşmesine baş kaldırıyorlar, hem de geliyorlar Osmanlı kuruluşuna katılıyorlar. Demek ki kuruluşta başka bir sır var. Bu sırrı çözmek lazım. İşte o sır, İslam’ın 600 yılındaki İslam’a benzemesidir. O Türk unsurunun buraya gelerek, Osmanlı Devletini kurduğu zamanki Müslümanlık anlayışı, 1300 yılının Müslümanlık anlayışına benzemez. 600 yılındaki Müslümanlık anlayışına benzer. Sonra Osmanlı Devleti’nde aynı derebeyleşme başladığı zaman da önce Bedreddin ayaklanıyor. O Yıldırım dedikleri adamın, Yıldırım olmadığı, şimşek bile olmadığı anlaşılınca, Timur’dan tokat yiyiyor ve bu ülke dağılıyor. Sonra Fetret Dönemi ve büyük bir isyan oluyor burada. Bedreddin ayaklanması oluyor.
- Çalıştayın amacı, bu coğrafyanın aydınlanma damarına sahip çıkmayı içerdiği için, o tarihsel dinamiklerden gelmiş bizde sahip çıkacağız
Bir de Anadolu ayaklanması var. Bu Anadolu ayaklanmasında sadece İslam aydınlanması değil, bir de Anadolu aydınlanması var. Kemalizm deyip Kurtuluş Savaşı’nı atlamayacağız. Hani tarihsel dinamik sınıfsal dinamik deniliyor ya, onun tarihsel dinamiği Kuvayi Milliyedir, sınıfsal dinamiği de Müdafaa-i Hukuktur. Şimdi Kuvayi Milliye o tarihsel dinamiği iyi bilmek lazım. Kemalizm lafıyla, Kurtuluş Savaşı dinamikleri ve Kuvayi Milliye mücadelesi atlanmayacak, Cumhuriyette atlanmayacak. Cumhuriyete benim eleştirilerim var. Bir daha sola düşman olmayacaksınız, Kürde düşman olmayacaksınız, laikliği doğru tarif edeceksiniz, işçi sınıfına hak vermek için 1961 Anayasasına kadar beklemeyeceksiniz. Eleştiri ayrı ama Cumhuriyetin saltanata ve emperyalizme karşı kurulmuş koruma kalesi olduğunu da hiç unutmayacağız. Türkiye’deki bu aydınlanma damarına sahip çıkacağız. İhsan Hocanın yaklaşımları, bu aydınlanma damarına olduğu gibi sahip çıkmayı içerdiği için, o tarihsel dinamiklerden gelmiş bizde sahip çıkacağız. Bizler gökten paraşütle atılmadık, bizim devrimciliğimiz bu toprakların devrimciliğidir ve biz Babailere kadar kökü bağlı insanlarız. O anlamda tekrar ortak noktalar tespit edilebilir, edilmesi gereklidir. Aydınlanmalara sahip çıkmak lazım, aydınlanma hareketlerine sahip çıkmak lazım. İslam aydınlanmasını iyi bildiğimiz kadar, Anadolu aydınlanmasını da iyi bilmemiz lazım ve Türkiye’de bu aydınlanma çizgisindeki eksiklikleri doğru koymamız lazım. Herkesin yeri var burada ve asgari müştereklerde birleşip bu zalimleri indirmek lazım, onu bilir onu söylerim.