Ön Sancı:
(Roboskî üzerine bir şeyler yazmaya utanıyorum.
Bu yazıyı da istemeye istemeye yazıyorum.
Roboskî’den bahsetmeye, Roboskî’yi ağlamaya ne takatim var ne de hakkım!
Bugüne dek yazılan Roboskî katliamına dair analizler-tespitler vs. gibi amacım yok.
Benim ki bir çığlık.
Bir itiraz sadedinde bir kaç söz düşmek, tarihe…
Unutmamak adına, Unutturmamak adına…
Hatırlamak istemediğimiz katliamları hafızalarımıza yükleyen ve nesilden nesile katliam anıları ile insanlığı kirleten; tüm, yeryüzü şirk’i olan Ulus-Devletlerin,
“GÜÇ” için kuduran iktidarlarının,
İlah ve Rab edindikleri :
Sermayelerinin ve…
Kalemlerinin ve…
Askerlerinin…
nasıl bir inkilapla devrileceklerini göreceğimiz/görülecek günlere selam olsun!)
***
“Roboskî” bilmediğim bir yer değildi. Geçen sene Kurban Bayramı sonrası Silopi’deydim. Silopi’li arkadaşlar “karınca”lara olan merakımdan ötürü beni Uludere’ye götürmeyi teklif etmiş ve çayımızı da içersin demişlerdi.
“-İnşallah” demiş ve ayrılmıştım Silopi’den.
Aradan bir yıl geçmedi ki sohbetini ettiğimiz Uludere’nin acısı önüme düştü.
Bölgenin jargonunda “karınca” olarak nitelenen kaçakçılar katledildi!
Olaydan sonra Roboskî’deki akrabalarından bir arkadaşımı aradım.
“Oradaki komutanlar bizi tanırdı. Biz de onları. Bizim ne zaman nerede olduğumuzu onlar çok iyi bilirlerdi. O yüzden bu kesinlikle hata değildi. Burada asla bir yanlışlık olmadı” diye ısrarla vurguladı.
Ben “nasılsın” diye soruyorum. O “burada bir yanlışlık olmadı” diyor.
Bile bile bir katliam yapıldığının altını ısrarla çiziyor.
-“Buraya gelmelisin. Seni o evlere götürmeliyim. Konuşmalısın. Hiçbir şey sizin oradan duyduğunuz gibi değil” diyor.
Roboskî katliamının Türkiye’deki ideolojik kampların ellerindeki silahlara şarjör olmaktan öte bir anlam taşımayacağını düşünüyorum.
Örnek: Milliyetçi fraksiyonlar ölenlerin kaçakçı mı “terörist” mi olduğunu tartışarak Uludere’yi kendi ideolojilerine şarjör yaptılar!
Geçelim…
CEYLAN ÖNKOL YANLIŞLIKLA ÖLDÜRÜLMEDİ!
Geçen sene Silopi’den sonra katledilen kardeşim Ceylan Önkol’un köyüne gittim. iki gece kaldım. Gördüklerim gitmeden anlatılamayacak şeylerdi. Yazdım mı? Hayır! Neden? Lice komutanlığı tarafından tehdit edilen, taziye ziyaretinde bir Akp milletvekili tarafından, yaptığınız açıklamalar örgütün ekmeğine yağ sürüyor deyu azarlanan, “Hepimiz Ceylan’ız” çığlıkları arasında Ceylan’ın babasının 30 bin lira borç altında inim inim inlemesi ve bundan dolayı kimlerle görüştü isem ellerim boş dönmüş olmam yüzünden Ceylan’ın babasını nereye koyacağımı bilemedim. Çok kimselere söyledim ama 30 bin lira toplayamadık ki adamın borcunu kapatalım.
Hepimiz Ceylan falan değiliz!!! Bir çoğumuz Ceylandan ancak bahseder ve üzülürüz o kadar! Ceylan’ın katilleri bulunana kadar Sırrı Süreyya ne demişti? “Ceylanın katilleri bulunana kadar kızlarınızın başını okşamak haramdır”
Kızlar büyüdü, babalar yaşlandı! Ceylan’ın cesedi çürüdü!
Ya Katiller?
Hadi katillerin bulunup cezalandırılmasını istemek bu ülkede hayalcilik olur!
Peki ya Ceylan’ın babasının altında ezildiği borç yükü?
Ondan da bahsetmek?…
O yüzden Akp’sinden Bdp’sine, Muhafazakar’ından laik-demokrat üzüntü çeken herkese soruyorum: Ceylan’ın babasının borcunu bitirebilecek misiniz?
Geçelim!…
İki gece boyunca Ceylan’ın annesi, babası ve amcası ısrarla bana bunun bir hata olmadığını anlatıyorlardı. Ceylan’ın dağda olan akrabalarını köye çekebilmek için böyle bir katliamın yapıldığı ısrarla vurguladıkları nokta idi.
Velhasıl:
-“Ceylan yanlışlıkla öldürülmedi!” Diyorlardı.
(Ne Mutlu Ceylan’ım Diyene isimli Şiiri okumak için:)
ŞERZAN KURT YANLIŞLIKLA ÖLDÜRÜLMEDİ!
Muğla’da Polis kurşunu ile katledilen Şerzan Kurt’un da evine gittim. Batman’a puslu bir gece indim ve babasını aradım. Babası gelip beni aldı. Konuşmadık hiç.
Eve geldiğimizde
-“beni hangi sebebten ötürü ziyaret etmiş bulunmaktasınız” dedi sesi titreyerek.
-“Gazeteci değilim” dedim. Ve devam ettim:
–“Bir STK adına da gelmediğimi belirttim. Araştırma, tez, çocuk ölümleri üzerne çalışan bir akademisyen de değilim. Ben buraya niçin geldiğimi bilmiyorum” dedim Şerzan’ın babasına. O da şaşırdı.
Elini öptükten sonra
-“Bir oğlun da benim demeye geldim, o kadar” dedim. Sabaha dek ağlayarak oğlunu anlattı bana. Ve ısrarla bunun bir hata olmadığını anlattı.
Velhasıl:
-“Şerzan’ı o polis yanlışlıkla öldürmedi” diyerek ısrarla altını çiziyordu babası!
GAÇAKÇILIH!
Kardeşim Ömer Bal, yıllar önce bir tiyatro oyunu oynamıştı. Oyunda kendisi kaçakçı rolünde idi. Oyunun konusu da kaçakçılık. Adilmedya’ya gönderdiği Kaçahçılıh yazısı ile parmak bastığı o noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Oyunun başrolünde, yılmak bilmez bir kanun adamı, başkomiser Ramazan vardı. Ramazan; rüşvet, iltimas, kayırma, dayak… Böyle şeylere hiç tahammül edemez, karşısında milletvekili bile olsa kanunun gereğini yapardı. Bu yüzden de onu bir sınır karakoluna sürmüşlerdi. Sınır karakolunda uğraşacak birşey bulamadığından, bir gece biz sınırı geçmek üzereyken, gelip bizi bastı.
-Bre kaçakçılık yaparsınız ha!
Ben çok konuşmuyorum, çünkü gizli bir öfke var içimde. Uzaklara bakıyorum sürekli. Ama diğer iki arkadaşım sürekli birşeyler anlatıyorlar komisere. Komiser çok sert, taviz vermiyor, getiriyor karakola, ifade almak için.
Hatırladığım kadarıyla, oyunun son diyalogları şöyle:
-Yaov gomiserim, tütün öte yanda 100 lira, burda 120 lira.. Ticaretimiz aha bu 20 liradır.
-Ne ticareti, düpedüz kaçakçılık işte!
-Bogaza yitirmenin gaçağı mı olur gurban. Haneyi doyururuz, çorbamız kaynar!
-Olmaz, sınırdan geçen her maldan haberi olacak devletin! Yoksa fakir düştü demektir memleket!
-Gurbanın olam gomiserim, sırtımızda iki heybe, arkamızda gamyon yok, han, gonak gondurmadık!
-Suç işleyen cezasını çeker!!!…AAAHHHHHHH!!!
Komiserin son cümlesi oldu bu. Çok az konuşan, suratı hep asık olan ben… Kolumun yeninden çıkardığım bıçağı komiserin karnına sapladım. Komiser diğer iki “gaçakçı”nın kollarına yığıldı. Uzun uzun onlara baktı. Sahne ışığı kırmızıydı. Başkomiser Ramazan orda öldü.
Şimdi Yıl 2011, 2012’ye iki gün kala… 30 KAÇAKÇIYI F-16’LAR BOMBALADI!”
(Gaçakçılıh yazısının tamamını okumak için:)
ROBOSKÎ…
Etrafımda gözlemlediğim insanlar yaralandılar. Herkesin kalbi kanıyor. Facebook’ta bir çok kimse soy adını “Encü” olarak değiştirdi.
Hangi vicdan kökenli arkadaşa “nasılsın” diye sorsam “niye soruyorsun ki” mealinde cevab veriyorlar.
“Nasılsın” kalmadı ne zamandır! Bugünler de geçecek. Ceylan’ları unuttuğumuz gibi Roboskî’yi de unutacağız!Bugünün duyumsanan acısı, yarının siyasi arenadaki politik salvo şehvetlerine yem olacak…
Ceylan’ın anası: “Hata yok. Yanlışlıkla olmadı. Bilerek oldu”. Diyerek yalvarırken
Şerzan’ın babası Ömer amca: “Hata yok. Oğlumu o polis bilerek öldürdü”.Diye yargının polisten yana tavır koymasına incinirken…
Ve nice katliam bile isteye işlenmişken…
Hüseyin Çelik açıklama yapmaya başlarken: “Hata varsa…” diye başlayabiliyor.
Hüseyin Çelik ya da İktidar eksenli düşünenler şunu anlamaları gerekiyor.
Hata Falan Yok!
Bu işin hatası kalmadı artık.
Bu iş iğrenç ve lanetli bir iş!
Bu iş bile isteye göre göre, Diyarbakır’dan ya da Ankara’dan gelen talimatlar ile “altı daima karışık tut ki üst rahat etsin” manevrası ile atılmış bir katliam imzasıdır.
Ülkeye ve özellikle bölgeye Egemen sistemin Abdestsiz kapitalist, Laik-Kemalist, Ulusalcı ve açığa çıkarttrılan Ergenekoncu yüzü ile yıllarca tecavüz edildi. Şimdi ise Muhafazakar Militarizm ve koluna taktığı Abdestli sermaye ile tecavüz ediliyor.
Fethullah Gülen bile taziye yayınlıyor.
Dün köyler yakılırken orduya methiyeler düzen F.gülen şimdi köylüler bombalanırken taziyeler yayınlıyor. Ama militarizme en ufak bir uyarıda bulunamıyor. Tabi ya! Abdestli Militarizmi arkasına alan Gülenler vesilesi ile bölge Küresel talana nasıl hazır hale getirilecek?
Neo-Liberal politikalar ile her yer marketing’leştirilirken, bölgeye akın eden küresel emperyalizm ile barışık olan Neo-Nurcu’luk ve iktidar eksenli muhafazakar dinamikler, dershaneleri, marketleri ve kolluk gücü ile hırpalanmış bölgeyi yeni kontrol mekanizmaları ile ele geçirmekte!
KÜRTLER KATLEDİLDİĞİ ZAMAN HATIRLANIYOR
Roboskî’de ki “karıncalar” 50 lira için sınır dışına çıkıp gelirken ölmüyorlar mıydı?
Bölgenin bir gerçeği olarak kaçakçılığı hoş görmek, ama teröre(!) geçit vermemek!
Bölge halkını kasıp kavuran tefecilik sisteminin arkasında duran küresel tefecilerin kendisi terör değil mi?
Anadilleri Kürtçe olan insanların yaşadığı dağlara “Ne Mutlu Türküm” yazmak terör değil mi?
Egemen sistem hükümetleri, ister sağcı ister muhafazakar ister solcu olsunlar, istiyorlar ki adalet’in distiribütörlüğünü hep Türkler yapsın, adil olan daima Türk Devleti olsun, Kürtlerin haklarını versin!!!
80 küsur yıldır egemenlik üzerindeki bu yağmacılıkla en büyük terörist eşitliği ve adaleti parselleyip dağıtanlar değil mi zaten? Kaldı ki onu da yapmıyorlar.
Son söz:
Allah
Kürtleri Türkçü ve sağcı, devletçi ve dinci, Türk solcusu çevrelerden kurtarsın…
Bölge sosyolojisini Laiklik adı altında Bizantinist muharref Sünni din empozesinden kurtarsın…
Devlete tapan, iktidar eksenli, karizma ve sermaye merkezli tüm şehvetlerden, şöhretlerden, servetlerden ve siyasilerden korusun…
Bu devlet ve güçleri haritada ismini değiştirdiği yerleri bombalayarak medya üstünden bize coğrafyayı yeniden öğretiyor.
Orda bir Roboskî varmış uzakta!
Gitmediğimiz ve gelmediğimiz için o Roboskî keyfi bombalanırmış!
Ve orası bizim köyümüzmüş!
O köydeki insanlar ile hiç görüşmeyen başbakanlar, bunca ölüm üzerine e bi zahmet telefon açıp görüşürmüş.
Buralarda yaşanmaz diye bölgeyi terk edip Batı’ya göç eden ailelerin kızları İstanbullarda Zeytinburnu, Avcılar tekstil atölyelerinde (yahut çeşitli biçimlerde) 15-16 saat kölelik yaparak, oğulları ise uyuşturucu, tiner, mafya ve türlü kirli işlerin içine çekilirlermiş…
Ha bir de : “Bir toplum özünde olanı değiştirmedikçe Allah o toplumun gidişatını değiştirmez” ayetini hatırlamak lazım!
(Ayete göz atmak için tıklayınız)
Bu ayetleri yıllarca işleyen ağabeylerimiz de “Yetmez Ama Evet” masalları ile güya laik oligarşiye geri adım attırırken neo-liberal bir pençeye yakalarını “merhalecilik, tedricilik, görece özgürlük alanları kazanmak” adı altında Faşizme ve Militarizme tersinden abdest aldırıp, İktidardan adaletli davranmasını beklermiş!…
İktidar olan tüm Sömürgenler adaletten defolup gitmedikçe!
Devlet denen kurumsal temsiliyet erk’lerin ve ırkların tezgahı olmaya devam ettikçe!
Roboskî’ler de ölür vatan da bölünür!
Şey…! Vatan demişim, afedersiniz!
Tüsiad’ı da Müsiad’ı da, yukarıdaki tüm Milli Akbabalar bölünür!
Sonra onlara Küresel Akbaba Sam amcaları kızar!
Neyse “Roboskî” diyordum. Roboskî’de katledilen kardeşlerime selam, ailelerine zalimler karşısında hınç, isyan, sivil itaatsizlik diliyorum. Bölgenin sisteme angaje olmamış Melelerine ve Seydalarına Allah’tan önce akıl ve fikir, vicdan ve cesaret diliyorum. Bölgenin gençlerine Allah’tan Sabır ve Metanet diliyorum.
Bu Allah’sızlığın ve kitapsızlığın ortasında tüm mazlumlara Allah-Ekmek ve Özgürlük diliyorum!
Roboskî katliamının asıl sorumlusu olan ve çağlarının şahidleri olmaları gerekirken suskun kalan alimlerin-din adamlarının-aydınlarının-ekran sülüklerinin ve tüm entellektüel gevezelerin/manüpülatörlerin ise çok geç olmadan Allah’tan ıslahını, Islahları mümkün değilse şayet kahrolup gitmelerini diliyorum.
Dün’ün Xalepçe’lerinin, Nevala Qasaba’larının, Başbağlar’ının ve nicesinin olduğu gibi bugünün de Roboskî’li mazlumların Allah’ına yemin olsun ki bir katliamı unutmak da bir katliamdır!
Ölürsem şayet hafızamı yanıma gömün! Ölürken bile unutmak istemiyorum!
Öyleki: biz yaşasak da… yaşamasak da…
Roboskî’yi unutanlar ve unutturanlar ile Uludere’yi unutmayanlar ve unutturmayanlar arasında yaşam devam edecek!