Şükür Orucu
“İnsanlığa gittiği yolda rehberlik yapan,[1] insanlığı doğru ile eğriyi ayırmada ölçünün ne olması gerektiği konusunda aydınlatan[2] Kur’an yakıcı ve kavurucu sıcakların Dolunayında,[3] hata ve yanlışların gözden geçirilip barışçıl eylemlerle düzeltildiği süreçte Muhammed’in kalbinden[4] topluma yayılmaya başlamıştır. Kim yılın en yakıcı ve kavurucu sıcaklarının Dolunayına tanık olursa oruç tutarak tanıklığını ortaya koysun. Ancak hastalanmış veya yola çıkmış biri ısının yüksek olduğu ayda oruç tutmayabilir. Hastalıktan kurtulan veya yolculuktan dönen kimse tutmadığı gün sayısınca sonradan oruç tutsun. Bu açıklamaların gerekçesi toplumdan zorluk görmemeniz, toplum içi ilişkilerinizde kolaylık istemenizdir.[5] Toplumsal vicdanın hastalık ve yolculuk nedeniyle orucu daha sonra tamamlamanız konusunda size tölerans göstermesi karşılığında siz de toplumsal vicdan, akıl ve sağduyuya gereken değerini verin,[6] teşekkürünüzü sunun.”[7] ayetinde ramazan orucu şükür orucu, tanıklık orucu olarak öne çıkarılıyor. Ramazan orucuyla ilgili ayet takva orucundan bahseden ayetten bir yıl sonra gelmiştir.[8] Ramazan orucu Elçi Muhammed’in toplumda yansımaya başlayan sosyal çıkışları, isyan dili ve başkaldırısına tanıklık edenler için bir teşekkür orucu olarak dillendiriliyor. Ramazan orucunu klasik ramazan ayında tutulacak oruç olarak kabul edenler bilsin ki bu oruç Kur’an anısına tutulduğu için ayın tamamı Kur’anla ilgili programların yapıldığı etkinlikleri barındırmalıdır. Kur’an’ın bilim, sanat, felsefe, eğitim, tarım, siyaset, ekonomi, kadın, çocuk, paylaşım, üretim, hukuk, sanayi, hayvancılık, botanik, orman, uzay, basın, medya, sinema, tiyatro, edebiyat, resim, müzik, barış, eşitlik, adalet, özgürlük, sevgi gibi konularda neler söylediğine dair sempozyum, konferans, açık oturum, münazara ve tartışmalar düzenlenmeli; sonuç bildirgeleri yayımlanmalı, projeler üretilmeli ve gerçekçi plânlamalar yapılmalı; takip komisyonları ve icrâ kurulları oluşturulmalıdır. Kur’an’a teşekkür ayı ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir. Dolunay gerçekliğinden hareket edenler de ayın ortalarını (13-15/14-16. günler) oruçlu geçirirken bunun öncesi ve sonrasını yukarıda belirtilen içerikte değerlendirmelidir.
Araplar eskiden ayları rastladığı mevsime göre adlandırırdı. Ramazan yerine nâtık derlerdi. Ancak bu ay on yıl üst üste şiddetli sıcağa rastlayınca adını ramazan diye değiştirdiler.[9] Ezheri’ye göre de kılıç keskinleştirme veya okları sivriltme ayı olup savaşa hazırlık dönemleri olduğundan, yani şiddetli geçecek günlerin habercisi olduğundan bu aya ramazan adı verilmiştir. Araplar rebiu’l-evvel,[10] rebiu’l-âhir[11] ve ramazan[12] aylarının başlarına şehr kelimesini getirerek kullanır. Bazen de sadece şehr diyerek kısaltır. Arap yarımadasında güneş ısısının şiddetinden kayaların kızarmasına ramaz denir. Isının şiddetinden kızarmış kayalık bölgeye ramzâun denir. Ayrıca sonbaharın başında yağan yağmura ramaziyyun denir. Oruç tutulan yüksek ısılı ayın içinde de kişinin açlık, susuzluk ve doğal pek çok ihtiyacını gerçekleştirmek için bedensel ve ruhsal yönden yanması ile iftar serinliğine ermesi nedeniyle ramazanda tutulan bu oruca kısaca ramazan denilmiştir.
Ramazan, remize’nin masdarı olup yanma, yakma temel anlamlarına gelir. Şehr-i ramazan, en yakıcı sıcaklığın olduğu günün/günlerin Dolunayı, ramazan Dolunayı anlamlarına gelir. Sıcak Dolunay tarihleri 2017’de 9 Temmuz iken 2018’de 28 Haziran’dır. Bu tarihler kadir gecesinin de tarihleridir. Bu vakte erişenler o günleri oruçlu geçirirler. Elçi Muhammed, her ay üç gün oruç tutardı.[13] Bu üç günü bazen ayın başına, bazen ortasına, yani eyyâm-ı bîz denilen ve Ay’ın on üç, on dört ve on beşinci veya on dört, on beş ve on altıncı Dolunay gecelerinde oruç tutarken bazen de oruçlarını ay sonuna denk getirirdi.[14] Dolunay günlerinde oruç tutmayı[15] özellikle tavsiye ederdi.[16] “Haram aydan bir gün oruç tutana, Allâh-u Teâlâ her gününe karşılık bir ay oruç tutmuş sevabı yazar.” rivayeti ile “Haram aydan bir günün orucu, diğerlerinin otuzundan efdaldir.”[17] aktarımı gerçekte haram aylara denk gelen ramazan orucunun süresini de zımnen belirtiyor. Çünkü ramazan orucu Dolunayla başlayan ve biten bir oruç olduğundan, yani bir veya en fazla dört gün sürdüğünden Dolunaya erişen kimsenin teşekkür orucu tutmasına dair bir kırıntı aktarılmıştır. Oruç konusunda bilinmesi gereken bir husus da şudur ki hicret safer’de başladı, rebiül-evvel’in ortasına kadar devam etti. Elçi Muhammed on üç rebiül-evvel’de Medine’ye geldi. Ramazan orucu, Elçi Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinin ikinci yılında farz kılındı. Dolayısıyla Elçi Muhammed, sadece sekiz yıl ramazan orucu tutmuştur.
Yılın en sıcak ayında oruç tutma geleneği eski zamanlara dayanır ve insanlar sıcak aylarda oruç tutması nedeniyle de çok sıkıntıya düşer. Kur’an mesajlarının Muhammed’in kalbinden Mekke ufuklarına fışkırışı yine böylesi sıcak bir aya denk gelmiştir.[18] Araplar, Mezopotamya kültüründen aldıkları ay adlarını kendilerine özel yaparken ayları mevsimlerle eşleştirdiler ve sıcaklığın ileri düzeyde yükseldiği ay’a ramazan dediler.[19] Ramazandaki üç veya itikafla birleştirilerek tutulan on günlük şükür orucu sadece ramazanda tutulur. Bu çok açıktır. Başka zamanda tutulacak bir oruç ramazan orucu olmaz. Bu tıpkı bir şehrin kurtuluşunu düşmandan kurtulduğu günde kutlamaya benzer. Ramazan ayında ısrarın nedeni de Kur’an’ın Muhammedi dilde ramazan ayında duyulmaya başlamasıdır. Ramazan orucu Kur’an’ın dillendiriliş anısına tutulan bir teşekkür orucudur, üç veya on gün gibi sayılı günlerde tutulması gereken bir oruçtur.
Kur’an’ın indiği aya ramazan denilmesinin nedenini “hata ve yanlışları barışçıl eylemlerle mecazen yok edip yakmasıdır” diye gösterenler de olmuştur.[20] Bu bakışa göre ramazan Ay takviminden bir ay olmaktan çok Kur’an’ın inişini dikkate alıp özdenetim yapma, Kur’an’ı çok okuyup inceleme ve barışçıl eylemleri hayata geçirme motivasyonu kazanma sürecidir. Bu yaklaşıma göre herhangi bir ayı Kur’an ayı ilan edip o ay içinde üç ile on gün arasında oruç tutup Kur’anla ilgili etütler yapmak; konferans, açık oturum, tez sunumu, panel ve sempozyumlar düzenlemek o ayı ramazan yapar. Bu durumda astronomik ay mı yoksa Tanrı’nın herhangi bir ayına ruhsal/manevi anlam yükleyerek o süreyi Kur’an çalışmalarına ayırmak mı değerlidir diye sormalıyız? Gerçekte Kur’an’a tahsis edilmiş herhangi bir ay mı yoksa sadece oruç tutulan ve hurafeler yığını televizyon programları düzenleyen ama Kur’an’ın derinlik ve analizini gerçekleştirmeyen bir ay mı Kur’an’a teşekkür ayıdır?
“Kışta tutulan oruç zahmetsiz ganimettir.”[21] hadisinden hareketle de günlerin kısa olduğu kış mevsiminin bir ayında Kur’an çalışmaları ve teşekkür orucu birlikte yürütülse o ay içerik olarak ramazan olmaz mı? Amacı öncelersek Kur’an ayı ilan edilen ayın kendisi ramazandır, astronomiyi öncelersek yılın en sıcak günlerinde ortaya çıkan Dolunayın gündüz ve geceleri ramazandır.[22] Ayetin tüm bağlam ve maksadı dikkate alındığında astronomik ramazan ayından çok manevi ramazan öne çıkarılmaktadır. Kur’an’ın yeniden tahlil edilmesi için Kur’an’ın doğum ayı oruç aracılığıyla önümüze getirilmektedir. Aslına bakılırsa kişinin Kur’an ve Kuransal değerlerle vakit geçirdiği geceler kader/kıymet gecesi olduğu gibi zamanını Kur’ansal değerleri anlama ve uygulamaya tahsis ettiği gündüzler de ramazandır.
Yolculuk ve hastalığın Bakara-185’te yeniden dillendirilmesi, ayetin kendi bağlamı[23] içinde mazeretin ayrı bir kategoride yeniden zikredildiğini gösterir. Dikkat edilirse bu oruç toplumsal sorumluluk orucundan farklıdır. Sevgi, acıma ve adalet duygusunun kan ağladığı bir ortamda vicdanlara hapsolmuş talepleri Mekke’nin egemenlerine haykırma anısına bir teşekkür orucu tutmamız istenmektedir. Kim ki ramazan ayına ulaşırsa bu erdemli haykırışın anısına yeme, içme, cinsel ilişkiye girme, kötü söz ve davranışlardan uzaklaşma gibi eylemlerini gündüz terk ederek günün anlam ve önemine odaklanmalıdır. Böylece motivasyon dinamik tutulmalıdır. Şükrün oruç biçiminde olması Kur’an’ın her eylemi topluma yönelik uygulamasından kaynaklanır. Zira oruç emrinin geldiği dönemlerde aç, yoksul ve köle sayısı egemenlerin sayısı yanında devede kulaktı. Barış devriminin[24] ruhunda aç, yoksul ve ezilenleri ayağa kaldırma çabası olduğu için buna dair işaretler bir eşitlenme ritüeli olan oruç aracılığıyla zihinlere kazınmak istenmiştir. Çünkü Elçi Muhammed “Kızıllar ve siyahlara gönderildim.[25]”[26] der. Bu bağlamda Muhammedî ideolojik duruş, İslâm devrimi, Kur’an başkaldırısı ezilen, hakkı yenilen, cinsiyet ayrımına tutulan, zayıf kabileden olduğu için malı mülküne çökülen, faizli borç verip karısı ve kızı fuhuş sermayesi yapılan kimseleri koruma ve örgütleme temelleri üzerinde yükselir. İşte bu nedenle Kur’an asil kan, seçilmiş sülale ve soylu sınıf olma iddiasıyla eşitsiz bir dünya kuranlara karşı ezilenlerin, siyah ve kızılların sesidir.
Kur’an sosyal sorumluluk bilincini dinamik tutan oruçta sonradan tutma zorunluluğu yerine fidye ödeme cezası getirirken ramazan orucu için telafi etme/kazasını yapma sorumluluğunu dillendiriyor. Böylece bir teşekkür orucunun ramazanda mutlaka yapılması emrediliyor. Ancak hastalık ve yolculuk gibi ciddi mazeretler nedeniyle tutulamaması halinde tutulmayan gün sayısınca oruç tutma öne çıkarılıyor, fidye ödeme cezası söylenmiyor. Takva orucu toplumla ilişkili tutulurken şükür orucu Kur’anla ilişkilendiriliyor. Bu nedenle takva orucunu tutmayanların fidye vermesi gerektiği, şükür orucu tutmayanlarınsa tutmadıkları gün sayısınca oruç tutmaları isteniyor. Yani aşure orucu toplumsal sonucu itibarıyla ramazan orucundan daha kuvvetli bir oruç olarak ortaya konuyor.
Ramazan orucunun farziyeti konusunda İmam Mâtürîdî “Kim yılın en sıcak ayına[27] tanık olursa oruç tutarak tanıklığını ortaya koysun.”[28] ayeti ile kutibe[29] kelimesini delil getirir. Ancak fe’l-yesum-hu ifadesinin “oruç günlerini tamamlamanız için” anlamıyla da farz edildiğini belirtmekten geri durmaz. Yani orucun sayılı günlerde tutulması gerektiğini savunan görüşe sürekli kapı aralar.[30] Ayetin devamındaki “Bu açıklamaların gerekçesi toplumdan zorluk görmemeniz, toplum içi ilişkilerinizde kolaylık istemenizdir.”[31] ayeti ramazanı sayılı günler içinde geçirmeyi gerektirir ve bu bakışın daha isabetli olacağını ortaya koyar.
Şeh(i)r Sorunu
Araplar herkesin görebileceği bir ortam hazırlamaya, sergi açmaya teşhir; herkes tarafından görülen ve tanınan kimseye meşhûr der. Her iki sözcük de şeh(i)r kelimesinden türemiştir. Şehr, Ay’ın şöhret kazanmış, meşhur olmuş, herkesin gözü önüne çıkmış halidir. Bunu Ay’ın en parlak vaziyeti diye de tanımlayabiliriz. Ay’ın en parlak hali onun tüm varlığıyla ortaya çıktığı Dolunay durumudur. İşte bu nedenle şehr-i ramazan tamlaması Ay takviminden bir ayı değil, yakıcı ve kavurucu sıcak günleri barındıran bir ayı ve o ay içindeki Dolunayı kasteder. Ramazan sonradan uydurulmuş bir addır. Nedenin de sıcaklık olduğu isminden bellidir. Bu bakıştan hareket ettiğimizde Kur’an yılın en yakıcı ve en kavurucu bir Dolunayında inmiştir. Şu halde oruç, Güneş takvimine göre sürekli geriye giden Ay takviminin kışa doğru giden bir ramazan ayında değil, yılın en şiddetli sıcaklarının olduğu bir ayın Dolunaylı zamanlarında tutulur. İşte bu gecenin Dolunayı bin dolunaydan daha değerlidir.[32] Kur’an bu geceyi dillere destan bir gece, çağlar boyu anısı yaşatılacak bir gece, dilden dile kulaktan kulağa anlatılarak hep hatırda tutulacak bir gece[33] diye niteler.[34] Açıkçası Diyanet İşleri Başkanlığı, İran İslam Cumhuriyeti ve Suudi Arabistan Krallığı tarafından herkese tutturulan ramazan ayı gerçek şehr-i ramazan değildir.
Mâtürîdî’ye göre şehr aşure günleri olmadığı gibi Ay takvimindeki Dolunaylı günler de değildir; iki hilalin arası veya güneşin başladığı noktada yeniden görülmesi süresidir. Ona göre Ay ve Güneş takviminin bir aylık süresine şehr denir. İbnu Esir, Araplar arasında hilâle de kimi zaman şehr denildiğinden bahseder. Elmalılı’ya göre Araplar şehr denilince gökteki Ay’ı veya iki hilal arasındaki süreyi kasteder.[35] Ancak bu açıklamalar zorlama olduğu kadar gerçekçi de değildir. Zira şehr meşhur, herkes tarafından bilinen, apaçık görülen anlamlarına gelir. Şehr, şöhret kelimesinin mastarı olup bir şeyin herkes tarafından tanınır ve bilinir olmasına, açığa çıkarılmasına denir. Bu nedenle bir şeyin herkesin gözü önünde durması nedeniyle bilinmesi, şöhret olması, ünlenmesine şehr denir. Gerçekte Dünyanın uydusu Ay’a kamer, Ay’ın şişmiş, tombullaşmışmış ve herkes tarafından göz alıcı biçimde görünür olmuş haline şehr; Ayın iyice zayıflamış, karnı içeri çekilmiş kavisli haline hilâl denir. Hilaller de Ay takviminde ay başı ve ay sonunu belirler. Dolunaya şehr denilmesinin önemli nedeni herkes tarafından gece karanlığında gayet parlak biçimde görülmesidir. Araplar kılıcın kınından çıkarılıp gösterilmesine şehhera seyfehu; şu kimse meşhur oldu, ünlü oldu derken şuhuri fulânun derler.[36]
[1] Huden li’n-nâs(i)
[2] Ve beyyinâtin mine’l-hudâ ve’l-furgân
[3] Şehr-u Ramazân
[4] Bakara, 97
[5] Yuriydu’l-lâhu bi-kumu’l-yusr(a) ve-lâ yuriydu bi-kumu’l-‘usr(a)
[6] Ve li-tükebbiru’l-lâhe
[7] Bakara, 185
[8] Ebu’l-Ala Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, 1. Cilt, Bakara Suresi, 185 numaralı dipnot, 2. Baskı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1996
[9] YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 1. Cilt, Bakara Suresi, 185. Ayet, Sadeleştirenler: İsmail KARAÇAM, Emin IŞIK, Nurettin BOLELLİ, Abdullah YÜCEL, Azim Yayıncılık, İstanbul, 1992
[10] Baharın geldiği, ağaçlarda çiçeklerin açtığı aydır.
[11] Dallarda meyvelerin olgunlaştığı aydır.
[12] Sıcağı yakıp bunaltan aydır.
[13] Müslim, Sıyâm,194; Ebu Davud, Savm, 70
[14] Tirmizî, Şemâil, 51
[15] Ebu Dâvud, Savm 68; Nesâi, Savm 83
[16] Buhârî, Savm, 56, 58; Müslim, Sıyâm, 181-182
[17] Gazâlî, el-İhyâ, Kitâb-u esrâri’s-savm, Fasıl:3, 1/281; Ebû Muhammed el-Hallâl, Fedâil-ü Şehr-i Receb, no:5, 15, sh.52, 73
[18] Mahmud ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, Bakara Suresi, 185. Ayet Dipnotu, Ekin Yayınları, Çeviren: Harun Ünal, 1. Cilt, İstanbul, 2016
[19] Kurtubî, el-Câmiu’l-Ahkâmi’l-Kur’ân (ilgili madde)
[20] YILMAZ, Hakkı, Tebyinü’l-Kur’an, Bakara Suresi, 184. Ayet, Ramazan Ayı, İşaret Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2015
[21] Tirmizî, savm, 74
[22] Muharrem, Safer, Rebiü’l-Evvel, Rebiü’l-Âhir, Cemaziye’l-Evvel, Cemaziye’l-Âhir, Recep, Şa’bân, Ramazan, Şevval, Zi’l-Kâde, Zi’l-Hicce
[23] Bakara, 184
[24] İnkılâb-ı İslâmî
[25] Bu’istu ile’l-ahmer(e) ve’l-esved(e)
[26] CANAN, Prof. Dr. İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 9. Cilt, Ankara, 1990
[27] Ramazan
[28] Fe-men şehide min-kumu’ş-şehra fe’l-yesum-hu
[29] Yazıldı
[30] Ebu Mansur el-Matüridi, Te’vilâtü’l-Kur’an, Bakara Suresi, 353. Numara, Çeviren: Bekir Topaloğlu, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2017
[31] Yüriydu’l-lâhu bi-kumu’lyusra velâ yüriydu bi-kumu’l-‘usra
[32] Kadir, 3
[33] Leyletin mübâreketin
[34] Duhân, 3
[35] YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 1. Cilt, Bakara Suresi, 185. Ayet, Sadeleştirenler: İsmail KARAÇAM, Emin IŞIK, Nurettin BOLELLİ, Abdullah YÜCEL, Azim Yayıncılık, İstanbul, 1992
[36] Rağıp el-İsfehani, el-Müfredât, Ş-H-R Maddesi, Çeviren: Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul, 2007; ayrıca Lisânu’l-Arab,el-Mücmel, Kâmusu’l-Muhit ve Mekâyisu’l-Luğa’nın ilgili maddesine bakılabilir.