Erdemli Davranışlar Arasında Oruç
“Adalet, eşitlik, kardeşlik, sevgi, acıma, paylaşım, özgürlük, barış değerlerine teslim olan erkek ve kadınlar;[1] vicdan, akıl ve sağduyu değerlerine güven duyan ve bu konuda kendisine güven duyulan erkek ve kadınlar;[2] kendini güven ve barış değerlerine adayan erkek ve kadınlar;[3] direnen, direnişçi duruşa sahip olan erkek ve kadınlar;[4] vicdan, akıl ve sağduyu değerlerine karşı saygısızlık yapmaktan kalpleri ürperen erkek ve kadınlar;[5] güven, barış, adanmışlık, direniş, saygıyla dopdolu ruhsal ürperti içinde oluşunu servetini yoksullarla paylaşarak ispatlayan erkek ve kadınlar;[6] elini, belini, dilini tutmasını bilen, benliğini kontrol edebilen erkek ve kadınlar;[7] cinsel organlarını hukuk ve ahlak dışı kullanıma kapatan erkek ve kadınlar;[8] barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik değerlerinin şerefini ısrarla yüksekte tutan erkek ve kadınlar[9] için toplumsal vicdan bağışlama ve büyük ödülleri layık görür.[10] Vicdan, akıl ve sağduyu değerleri ile bu değerlerin elçisi olan Muhammed bir konuda karar vermişse[11] Tanrısal değerlere güvenen ve kendisinde bu güveni yansıtan erkek ve kadının ilgili karara karşı başka bir karar vermesi asla düşünülemez. Kim ki özgürlük, eşitlik, adalet, paylaşım, kardeşlik, sevgi ve barış değerleri ile bunlara elçilik eden Muhammed’e başkaldırırsa bu değerlerden gizlisi saklısı olmayacak biçimde sapmış biri olur.[12]”[13] ayetleri kendi döneminde tam bir manifesto çıkışıdır. Evvela erkek ile kadını eşit sorumluluk sahibi göstererek ataerkil ve erkekçi bir toplumsal düzene hayır diyor. Erkek ve kadının olmazsa olmazlarını barış, güven, adanmışlık, direniş, saygı ürpertisi, varlığını yoksulla paylaşım, cinselliğini nikâhlısıyla yaşama, vicdan değerlerinin şerefini kişiliğinde temsil etme en güzel biçimde sıralanıyor. Tüm bunların ardından öylesine bir hüküm var ki samimiyet ve sadakatin ana ölçüsü olarak belirtiliyor. Birey ve toplumun kıymetini yükselten değerler ile onları söz ve eylemleriyle yayanlara itiraz etmeme ilkeleştiriliyor. Bu beklenti dikey bir itaat bekleyişi değildir. Değerler ve onu yayanlarla eşit ve yatay bir ilişki içinde olmaktır. Çünkü bir üstte zaten eşitliğe gereken vurgu yapıldı. Ardından herkesi hiç kimsenin hegemonyasına sokmayan ama üst değerlerde eşit sorumlu yapan bir konum belirlendi.
Peygamberin hükmüne karşı çıkma reddedilir ama sosyal yaşamın herhangi bir alanında peygambere uyun anlamı da çıkmaz. Elçi Muhammed’in toplumsal eşitlik düzeni, adalet ve özgürlük yolunda ortaya koyduğu hükümlere uymamız gerekirken bunlarla ilgisi olmayan kültürel düzenlemelere karşı çıkabiliriz. Örneğin Elçi Muhammed Hendek kuşatması öncesinde Gatafan liderlerine Medine’nin o yılki hurma hasadının üçte birini verme teklifini götürerek düşmanı bölme planı yapar, ancak Sa’d bin Muaz’ın itirazları üzerine kararından vazgeçer. Bedir Savaşı’nda ordunun konumunu belirlerken verdiği kararı Hubab bin Münzir’in itirazı ve kuyulara yakın konuşlanma önerisi üzerine değiştirir. Beriye adlı kadın sahabenin kocasını kıramayarak Beriye’ye “Kocana dön.” demesine rağmen Beriye kocasına dönmez. Bunlar gösteriyor ki değerlere elçilik yapanlara mutlak itaat edilmez, eksik veya isabetsiz söylem ve eylemlerde bulunurlarsa karşı çıkılır ve doğrusu söylenir.[14]
Yukarıdaki ayetlerde çok tanıdık sözcükler ardı ardına dizilerek muhteşem bir kombinezon[15] oluşturulmuştur. Barışçı, güvenilir, adanmış, direnişçi, saygılı, paylaşımcı; elini, belini, dilini tutan; cinselliğini gelişigüzel yaşamayan, değerlerin şerefini yücelten diye sıralanan üstün insanlık değerlerine sahip bir kişi Kur’an mektebinin ideal insanı, insan-ı kâmil’i, adam kadmon’u, üst insan’ıdır. Tüm ritüellerin amacı da bu değerlerin şerefini yükselten birey ve toplumlar yaratmaktır. Burada sâim kadın ve erkekler de övgüye layık görülmüşlerdir. Yani toplu biçimde ve karşılıklı elini, belini, dilini yanlışlara karşı tutanlar erdemli bireyler arasında görülmüştür. Aslında bu sıralanan nitelikler erdemlilik nedir sorusuna verilen bir yanıttır.
Oruçla kastedilen şey yeme, içme ve cinsellikten uzak durmak değildir. Che Guevera gibi “Bana aç insanların karnını doyurduğum zaman kahraman, bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman komünist diyorlar.” diyebilmek oruçtan beklenen salihâttır. Elçi Muhammed’in “Yalan söylemeyi terk etmeyen, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve susuz bırakmasına Tanrı’nın ihtiyacı yoktur.“[16] demesi ayetin erdem betimlemesiyle birebir örtüşür. “Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun alacağı olumlu karşılıktan bir eksilme olmaksızın, oruçlunun alacağı kadar karşılık alır.”[17] hadisi kendini gün boyu tutma erdemi ortaya koymuş kimselerle oturup yemek yemenin değerli bir eylem olduğunu anlatır. Çünkü üzüm üzüme baka baka karardığı için erdemin bulaşıcılığı artar. Kendini tutma eğitiminin belki de en değerli yanı klasik fıkhın deyimiyle sedd-i zerî’a[18] davranışı kazandırmasıdır. Bu nedenle kapitalist bir patron, tıka basa doyan bir zengin, gizli hesapları şişkin bir para babası alttakilerin ezilmişlikleri nedeniyle oluşacak devrimci isyanlarla keyfini kaçırmak istemiyorsa onlarla paylaşmayı, ortaklaşmayı, sırdaşlığı, kardeşliği, açlıktan kurtulma yollarını, yoksulluğu yok etme teşebbüslerini kendinden ödünler vererek hayata geçirmeli; biriktirme, zenginlik tepeleri oluşturma, sınıf yaratma hırsına bürünme gibi ruhsal arızalara karşı kendini tutmalıdır.
“Oruç, ateşten koruyan kalkandır.”[19] aktarımından da anlaşılacağı üzere keyfinin kaçmasını istemeyen kimse yukarıda sıralanan erdemleri içselleştirdiği gibi kendi hırslarını da tutmasını bilmelidir. Aksi halde zenginler, makam sahipleri, kariyer ve konfor düşkünleri tüm varlıklarıyla yoksulluk ateşinin yaktığı alevlerin arasında kalır.
İnsan ve toplum gerçekliğinin semtine pek uğramayan geleneksel fıkıh ıskât-ı savm[20] diye bir hüküm koyarak oruç tutma borcuyla ölen birinin varisine “yoksullara fidye vermesini” söylemesiyle güzel bir karara imza atmıştır.
[1] İnne’l-müslimiyn(e) ve’l-müslimât(i)
[2] Ve’l-mü’miniyn(e) ve’l-mü’minât(i)
[3] Ve’l-gânitiyn(e) ve’l-gânitât(i)
[4] Ve’s-sâbiriyn(e) ve’s-sâbirât(i)
[5] Ve’l-hâşi’iyn(e) ve’l-hâşiât(i)
[6] Ve’l-mutasaddıgıyn(e) ve’l-mutasaddigât(i)
[7] Ve’s-sâimiyn(e) ve’s-sâimat(i)
[8] Ve’l-hâfıziyn(e) furûce-hum ve’l-hâfizât(i)
[9] Ve’z-zâkiriyne’l-lâhe kesiyran ve’z-zâkirât(i)
[10] E’addel’lâhu le-hum mağfiraten ve ecran aziym(en)
[11] İzâ gazâ’l-lâhu ve rasûle-hû emran
[12] Ve men ye’si’l-lâhe ve rasûle-hû fe-gad dalle dalâlen mübiyn(en)
[13] Ahzâb, 35-36
[14] Nur, 62
[15] Kombinezon: Başarı sağlamak için alınan önlemler ve yapılan her türlü düzenlemeler
[16] Buhârî, Savm, 8
[17] Tirmizî, Savm, 42; İbn Mâce, Sıyâm, 45
[18] Zarar gelmesi kesin olmadığı gibi zarar ihtimali dahi olmamasına rağmen kişinin kendini tehlikeli ortam, eylem ve söylemden uzak tutmasıdır.
[19] Buhârî, Savm, 2; Nesâî, Sıyâm, 43; İbn-i Mâce, Sıyâm, 1, Zühd, 22, Fiten, 12
[20] Diriyken oruç tutmayan birinin ölünce onun tutmadığı günler sayısınca yoksullara fidye ödenerek ölenin omzundan oruç borcunun düşürülmesidir.