Yumurtalı eyleme hiç girmeyeceğim, muhatabı için oldukça tatsızama dünyanın her yerinde fazlasıyla sıradan olan bir protestoeylemi, ‘ileri demokrasi’ aşamasına geçmiş ülkemizde ciddi birsiyasi kriz haline geldi. Daha ne diyeyim?
Çok şükür o günleri geride bıraktık ama zamanında eli tabancalı, Bahçelievler’de bir evdekıstırdıkları yedi genci boğazlayanlar arasından gelenlerin yumurtalı protestoyu mahkûmettiği bir noktaya gelmek de ayrıca düşündürücü. Veya çok basit, dertleri demokrasi falandeğil, eskiden de solcu gençlere tahammülleri yoktu, şimdi de, eskiden de polislerin dövdüklerini değil, polisleri kollarlardı şimdi de!
* * *
En acıklısı, sol siyasetten gelme liberal ve demokratların bir sürüsünün bu takıma katılması, yumurta atmak üzerine derin akıl yürütmelere girmesi. Nerden baksanız,hüzünlü, acıklı, ürkütücü bir tablo!
İktidarlar, hatta ‘paradigma’ değişiyor ama baskıcı, otoriter siyasetler ve onların mazeret olarak kullandığı söylemler değişmiyor. Bir zamanlar haktan hukuktan bahsedenler ‘anarşist’ti, olmadı ‘mürteci’ idi, şimdi geldiğimiz noktada yine öyle. Protesto edenlerin‘illegal örgütlerle bağlantısı’, ‘kullanılıyor olmaları’ vs. eskiden duymaya alışık olduğumuzne varsa tıpkısı, yeni iktidarın ağzından tekrar ediliyor.
“Çok yakın arkadaşlarımız fotoğraflarıyla tespit ettiler. Sultanahmet’te olan hadiselerinarkasında da esas din düşmanları var. Başka yerlerde olan hadiselerin arkasında bilgi düşmanları var. Sözde türban adına yürüyorum diyenler istihbarat örgütlerince derdestedilince bu başörtülü mantolu, çarşaflı, kadınların çoğu erkek olarak çıktı ortaya. Vebunların çoğu bir kostüm dükkânından nasılsa İslami kıyafetler almış açık saçık kadınlarolduğu tebeyyün etti.” (Kaynak: İmza Dergisi, özel ek, Aralık 1989-Ocak 1990/zikreden Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan)
* * *
Demek ki neymiş? Birileri o zamanlar insanların türban ile üniversiteye girmek gibi birsorunları olduğunu teslim etmek istemiyormuş. Bu yönde verilen mücadeleyi anlamak yerine, ardında bit yeniği aramaya koyuluyormuş, eylem yapan başörtülüler ‘sözde’ diye töhmet altında bırakılıyormuş. 28 Şubat ile doruğa çıkan bu baskıcı dil ve anlayışın daha bilindik, tipik çok örneği var. Çarpıcı ve hafızlardan silinmiş olduğu için Gülen örneğiniverdim. Sonuçta önemli olan, hedefi, ne zaman kimin olacağı değişen ama kendisi değişmeyen otoriter zihniyet ve siyaset anlayışı. Kısacası, eski vesayet, baskı (artık ne derseniz deyin) sistemi yıkıldı, yenisi geldi, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Fazla sözehacet yok, konu bu, Türkiye’nin bu açıdan geldiği nokta ortada!
Hürriyet