“Aile mahalleye yeni taşınmıştı. Kızlarının meskûn mahalde fuhuş yaptığından kuşkulanıyorduk. Çevrenin serserileri sabahlara kadar evin önünde toplanıyor; kavga, gürültü, tehdit ve küfürle mahalleyi rahatsız ediyorlardı. Gelen arabaların haddi hesabı yoktu. 155, tüm çağrılara kayıtsız kalıyordu. Canımıza tak edince, yirmi imza toplayıp mülki amire şikâyet ettik. Kaymakam, emniyet müdürüne yönlendirdi ve ‘Sonuçtan haberim olsun!’ dedi. Müdür karakola, karakol araştırmaya… Sivil, resmi birçok polisle görüştüm. Yetkilerinin olmadığını söylediler. Buna rağmen, ifademi almak için karakola çağırıyorlar, aileye ise dokunmuyorlardı. Hiçbir şey değişmemişti, 155 hala duyarsızdı. Kaymakama bilgi verdim. Artık polis gelip kalabalığı dağıtıyordu; ancak yeniden toplanıyorlardı. Üçüncü notumda kaymakama, ‘Aynı durum emniyet müdürünün evinin önünde olsaydı böyle mi olurdu, devlet dört serseriyle başa çıkamıyor mu?’diye sordum. Daha sonra BİMER’e (Başbakanlık iletişim merkezi) yazdım. Bilgilerimi ve telefonumu aileye vermişler. Aileden biri beni aradı ve niçin şikâyetçi olduğumu sordu. BİMER’den iki sivil geldi. Yetkilerinin olmadığını söylediler. ‘Bunun için mi geldiniz?’ dedim ve bilgilerimi neden saklı tutmadıklarını sordum. Savcılılığa şikâyetçi olmamı önerdiler. ‘Biz sorunu kendi imkânlarımızla çözeriz.’ dedim ve bir kovmadığım kaldı. Yine de önerilerini yerine getirdim. Savcı, ‘Dilekçeni alırım; ancak buna takipsizlik çıkar -bilgisayarını göstererek- işte yasalar, yasada bunun karşılığı yok, gitmen gereken yer karakol!’ dedi.”
Yukarıda anlatılanlara yakinen şahidim. Başbakan örgenci evlerini gündeme getirince bu olayı hatırladım ve güldüm. Mahalleyi ayağa kaldıran ahlaksızlara dokunamayan polis, kendi rızasıyla bir arada yaşayan ve kimseyi rahatsız etmeyen örgencileri engelleyecek öyle mi! Yasa çıkaracakmış! Hiç sanmıyorum. O sadece siyaset yapıyor. Hakkıdır, yapabilir. CHP’nin genetik kodlarını bilen biri olarak, laik-muhafazakar gerilimi yaratacak ve bundan siyasi rant sağlayacak. Bunu başörtüyle meclise girme olayında denedi; ancak CHP bu ilk salvoyu atlattı. Fakat kadın, başörtü, cinsellik diyince aklı giden bir parti buna daha ne kadar dayanabilir ki?
“Esrarengiz tır” dikkatinizi çekmiştir. Tırda 1200 adet füze başlığı bulunmuş. Suriyeli muhaliflere ulaştırılmak üzere Konya’dan yüklenen parçalar, bir ihbar üzerine Adana’da yakalanmış. İlginç, ihbar “silah taşıyor” diye değil “uyuşturucu taşıyor” diye yapılmış. Bunun nesi esrarengiz ki? Türkiye’nin muhaliflere her türlü koruma ve silah sağladığını bilmeyen mi var? O halde “Neden yakalandı?” diye sorulabilir. Öyle ya, iktidarın yardımını engellemeye kim cesaret edebilir ki? İşin püf noktası da işte burası! İhbarın “uyuşturucu” olması bir ipucu olabilir mi?
CNN, Hatay Havaalanı’nda El Kaide militanlarını görüntülemiş ve bunu haber yapmış: “Türkiye El Kaide’nin geçişlerine izin veriyor.”
Allah Allah, hiç olur mu; duyulmuş şey mi(!) Türkiye böyle bir şey yapar mı(!) İddiaların külliyen yalan olduğunu niçin açıklamıyorlar? Yoksa açıkladılar mı?
Star Gazetesi’nin başlığı “28 Şubat’ta 28 tutuklu kalmadı.” şeklindeydi. Darbe teşebbüsüne müebbet, darbeye tahliye…
Bu durumda şüphelenme hakkımı kullanıyorum: “28 Şubat patrondan onaylıdır; ancak Sarıkız, Suga, Eldiven vs. onaylı değildir.”
Yargı malum cemaatin kontrolündedir. Ak Parti iktidarına rağmen, vaktiyle taraftar göründükleri -bu yüzden Fehmi Koru’yu kovmuşlardı- darbeyi mahkûm edememişler, ucunun kendilerine dokunacağından korkmuşlardır.
Erdoğan’a, “Bak, biz olmadan bir şey yapamazsın!” mesajı vermek istemişlerdi.
Türkiye’nin Çin füzesi alma kararına sevinmiştim. “Alamaz!” diyenler haklı çıktı. Meğer füze almıyormuş nazlanıyormuşuz. Olsun, bir dahaki sefere alır.