Bazı konuları tarih yada strateji ilminin soğukluğu içinde ele alamaz, hatta akıl, mantık ekseninde tartışamazsınız. Kerbela böyle olaylardan biridir. Güçler dengesi ile savaş ve iktidar stratejileri ile izahı imkansız bir meydan okuyuştur Kerbela.
Bu sürecin arka planını oluşturan Cemel ve Sıffin savaşları inanç eksenli iktidar mücadelesinin ne kadar ağır faturalar ortaya çıkarttığını göstermeye yeter de artar bile. İki tarafın da inandığı değerler uğruna hatta adına kılıçlarını çektiği gerçeği, tek tek Peygamberin akraba ve arkadaşlarının düştüğü durumdan bağımsız bir anlam ifade etmektedir.
Kerbela’yı anlamanın anmaktan daha zor olduğu kesin.
Türkiye Alevilerinin Kerbela başta olmak üzere tarih algısı, aslında sadece düşünsel bir tartışma konusu değil, bizzat hayatın içinde nerede durdukları, toplumsal ilişkileri nasıl kurdukları hatta siyasal tutumlarını nasıl oluşturdukları ile de ilişkilidir.
Alevilik tartışmalarının Aleviler arası ilişkiye zarar verecek yöntemlerle sürdürülmesi, üzerinde yoğun düşünmek gereken en önemli noktalardan biridir. Gerçek Alevinin kim olduğu yada Aleviliğin felsefi, inançsal, kültürel, düşünsel boyutunun nasıl tanımlanması gerektiği tartışmaları Alevilerin birbirleri ile ilişkilerini güçlendirdiği ve toplumun diğer kesimleri ile iletişimlerini daha etkin ve sağlıklı kıldığı ölçüde önemlidir.
Kuru teorik tartışma yapmak yada birilerini zayıflatmak değilse niyet, doğru olduğuna inandığınız bilgileri bile paylaşırken doğuracağı sonuçları hesap etmek zorundasınız.
Ortadoğu’da ve doğal olarak Türkiye’de ezilenlerin ayrımcılığa uğrayanların tanışma ve dayanışmasına olan ihtiyaç yükselirken Alevileri bile kendi içinde tartışma ve kırılmalara taşıyacak söylemler, niyetlerden bağımsız olarak telafisi olmayan sonuçlar doğurur.
Alevilik bir inanç sistematiği olduğu kadar bir canlı sosyolojik olgudur. Her inanç gibi iletişim içine girdiği diğer inançları etkiler ve onlardan etkilenir. Dolayısı ile zaman içinde değişir, değiştirir ve çoğulculaşır, farklılaşır.
Tek tip Alevi prototipinin hedeflenmesi, mümkün ve doğru olmadığı gibi bizzat Aleviliğin ruhuna da aykırıdır.
Bektaşilik üzerinden yürütülecek tartışmalar yada Türkiye Bektaşilerinin tarihi arka planına dair analizler bu toplum kesiminin iç dönüşüm sürecini zora sokan değil aksine teşvik eden, cesaretlendiren ve destekleyen işlev görmelidir.
Önümüzdeki günlerde Alevi açılımının yeniden gündeme oturacağı dikkate alınırsa, en kritik noktanın devletten bağımsız yeni toplumsal buluşma zeminlerini güçlendirmek olduğu açıktır.
İslami duyarlılığa sahip çevrelerin iktidarla olan göbek bağlarının kesilmesine olan ihtiyaç kendini bu kadar açık biçimde dayatırken, Alevilerin devletin arka bahçesine çekilmesine yönelik girişimleri dikkatle ele almak zorundayız.
Tarih yazma iradesinin bu kadar ezilen halklar lehine geliştiği bir dönemde, küçük ihmal ve yanlışların bedeli bile sanılandan yüksek olur.
AdilMedya