Meselenin -artık bu ayrım kalmadığı için- iç politikaya yansımasıyla ilgili ilk sondajlar da, benzer bir uygun zeminin oluştuğunu, en azından sağlanmasının pek zor olmadığını düşündürüyor. Bu konjonktüre, tahkim edilmiş Cumhur İttifakıyla hazırlanıldığı ve iktidarın savunmasında ağırlık merkezinin yine milliyetçilik olacağı artık açıklık kazanmış durumda. (Pazartesi günü medyascopetv’deki 5 Soru 10 Cevap’ta anlattıklarımı şuraya bırakayım). İktidar cephesinin -biraz da seçeneksizlikten- kendi krizine çare olarak düşündüğü dış politika (Suriye) hamleleri, seçimlerde oy desteği açısından pek işe yaramamış olsa da, muhalefeti paralize/pasifize etmekte hâlâ iş görür bulunuyor. Nasıl argümante edildiğine bakılmadan kabul gören güvenlik kaygısının yanına, konuyu -muhalefetin önüne itilmiş- Suriyeliler sorunuyla da ilişkilendirmek bu elverişliliği artırıyor. Operasyona “barış koridoru kurma” gibi içeriğinden epey uzakta bir isim bulduktan sonra, Suriyelilerin geri gönderileceği bir tampon bölge vaadi de eklenince, zaten pek olmayan muhalefet direnci iyice zayıflatılabiliyor. Üstüne Amerika’ya kafa tutma havası da hediye. CHP’ye yakın bazı isimlerin ve bazı yayın organlarının “Kıbrıs Barış Harekatı” benzetmesi yaparak, iktidara muhalefetin de desteğini alma önerileri yapmaları bu konuda bir gösterge sayılabilir.
İki seçimdir -aslında daha da uzun süredir- dış politika gerilimlerini iç siyasette kalkan olarak kullanma ve beka söylemi ile oy konsolidasyonunu sürdürme konusunda istediği sonuçları alamamaya başlayan iktidarın, seçenekleri çeşitlendiremediği için mevcutla devama zorlandığı ortada. Ancak bu meselelerin işe yarayıp yaramamasından bağımsız olarak, bu kadar kolay ve neredeyse aynı hazır kalıplarla kullanılmasına tavır geliştiremeyen, farklı duruş oluşturamayan muhalefet aktörlerine de bir şeyler demek gerekir. Sadece BOP eşbaşkanlığı, “Suriyelileri buraya siz getirdiniz” veya “Ümmet politikası” türünden suçlamalara yaslanarak muhalefet görevini geçiştiren bir dil, bu alanlarda yeni bir düşünme perspektifi açmadığı gibi, iktidarı da çok fazla rahatsız etmiyor aslında. Hatta bu argümanların her biri, iktidar tarafından kullanılan çarpıtmalarda malzemeye dönüşüyor. Muhalefetin bir kısmı iktidarın yapacağını iddia ettiklerinin doğruluğu yerine, yapmaya cesaret edip edemeyeceğini tartışmayı tercih ediyor. Bu yüzden iktidar, her yapabildiğiyle, gerçekte aldığı sonuçtan daha fazla bir kazanç elde etmiş görüntüsü yaratabiliyor. Suriye -bataklığına- derinlerine her girişte, Afrin’de, İdlip’de hatta S-400 olayında bile, hamle öncesinde ortaya atılan abartılı negatif senaryolar, hamle sonrası “yaptık işte, bir şey de olmadı” iddiasıyla kolayca karşılanıyor. Konu daha geniş bir zaman dilimi için, bütün nedensellikleri ve olası sonuçlarıyla tartışmaya açılamadığından, gündem sadece iktidarın elinde kalmaya devam ediyor.
Önümüzdeki günlerde ne ekonomik krizin, ne kilitlenen sistemin, ne yolsuzluk ve israfın, ne çevre talanının gündemde yer edinemeyeceği, parti girişimlerinden başka bir siyasi dile kadar yeni olan hiçbir şeyin kendine alan açamayacağı bir atmosfer oluşması olasılığı hiç küçük değil. İktidar sorunlarını çözdüğü, yeni çözümler bulduğu için değil, her şeyi aynı yapmaya devam etmeye hâlâ imkan bulduğu için böyle. İktidar kendini tekrar ederek kazanmaya alıştığı için, şimdi aynı tekrarın ürettiği krizin içinde sürükleniyor. Bu yüzden gücünü ve çözüm imkanını kaybediyor. Fakat yine aynı şeyleri yapmaya devam ederek zaman kazanabiliyor, aynı zemini muhataplarına kabul ettirebiliyor. Bu tablo, kendisiyle Türkiye’yi eşitleyen iktidarın, kendi krizini memleketin ortak çöküşüne çevirebilmesine de neden oluyor. Seyretmeye devam eden veya müdahale edemeyen herkes de bu değirmene su taşıyor. Bir süredir gündem kurma yeteneğini de kaybetmiş olan Erdoğan’a, Suriye başlığında yeniden açılıyor gibi görünen alan buna önemli örnek. Çok önemli değişimler yapacağı iddia edilen Erdoğan’ın yenilik yerine tekrara sarılması ve böyle sonuç alabileceğine inanması bu yüzden. Belki bir yenilik/değişiklik olarak, AYM kararında görüldüğü gibi, eskiden her şeyi şahsen üstlenen ve gidilecek yönü bizzat işaret eden Erdoğan’ın, bu anlamda biraz geri çekilip gücünü yaymaktan kaçınmaya başlamasından bahsedilebilir. Erdoğan, gündemi belirleme gücünü yeniden kazanmak için, ilgi alanlarını biraz sınırlayarak tekrarlara daha fazla odaklanacak gibi görünüyor.