15 Temmuz darbe girişimi gecesi, insanları kamyona bindirerek Boğaziçi Köprüsü’ne getirdiği söylenen, direksiyon başında fotoğrafları medyaya yansıyan, kahraman ilan edilen, kendisine maaş bağlanan ve AKP’den milletvekilliği için adaylık başvurusunda bulunan Şerife Boz’un, araç kullanmayı bilmediği ve o gece kamyonun koltuğuna oturarak poz verdiği ortaya çıkmıştı.
Olayın ortaya çıkması ise, darbe girişimi gecesi hayatını kaybedenlerin yakınlarının Boz’un, bir kahraman değil ‘sahtekar’ olduğunu söylemesi ile mümkün olmuştu. Boz’un, adaylık başvuru formunun meslekle ilgili bölümüne, ’15 Temmuz kahramanı’ yazması ise, yakınlarını kaybedenler için bardağı taşıran son damla olmuştu.
Birgün Gazetesi’nden Mustafa K. Erdemol, konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda, “ABD’de 4 binden fazla kişi kendisini savaş kahramanı gibi göstererek madalya ve maaş almıştı. Tıpkı Şerife Hanım gibi. Siyasal İslamcılar mağdur yaratırken de (Kabataş yalanını unutmadık), “kahraman” yaratırken de yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar” yorumunu yaptı.
Kabataş yalanı olarak tanımlanan vaka, 2013 Gezi olayları sırasında Zehra Develioğlu isimli bir kadının 70 kadar yarı çıplak erkeğin kendisine ve bebeğine fiziki müdahalede bulunup üzerlerine idrarlarını yaptıkları iddiasının tamamen hayal ürünü olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkmıştı.
Erdemol, tarihte çok sayıda sahte kahraman olduğuna dikkat çektiği yazısında, İstanbul’un fethi sırasında surlara bayrağı diken ilk asker olduğu iddia edilen Ulubatlı Hasan’ın aslında hiç var olmadığını hatırlattı.
İngiliz tarihinde adına efsaneler yazılan Kral Arthur’un da hiç var olmadığını aktaran Erdemol, Boz gibi sahte kahramların ise toplumdaki itibarından yararlanma amacı güttükleri için o kılığa büründüklerini belirtti ve ekledi: “Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” derler. 15 Temmuz “kahramanı” Şerife Boz herhalde bunu acı bir biçimde öğrenmiş olmalı.”
Boz’un yarattığı sahte kahramanlığa dairse, Erdemol şu tespitlerde bulundu:
“Şerife hanım 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında mahallesindeki kadınları toplayarak hafriyat kamyonuyla Taksim Meydanı’na çıkmıştı iddiasına göre. Bu kahramanlığı (!) nedeniyle devlet kendisine maaş bağlamış, söylenenlere göre heykeli bile dikilmişti. Kahraman olduğuna kendisi de gerçekten inanmış olmalı ki Şerife hanım tüm bunlarla yetinmemiş. Milletvekili de olmak istemiş.
İyi ki istemiş. İstemese “kahramanlığı”nın sahte olduğunu anlamayacaktık. Milletvekilliği için doldurduğu başvuru formundaki görev kısmına “15 Temmuz kahramanı” yazınca “artık bu kadarı fazla” diyenler de 15 Temmuz’da yaşamını yitirenlerin yakınları. Bunlardan biri olan Alpaslan Cambaz’ın babası gazeteci Mustafa Cambaz köprüde öldürülmüştü. Alpaslan Cambaz, Şerife Hanım’ın kamyon kullanmayı bilmediğini, Taksim’e geldiği sırada şoför koltuğuna oturarak fotoğraf çektirdiğini söyleyerek “o bir sahtekârdır” deyince foyası ortaya çıktı Şerife Hanım’ın.
Sadece o değil. 15 Temmuz gecesinden sonra ekranlarda Kazan’ı nasıl kurtardığını anlatan Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk’ün de o gece Kazan’da olmadığı ortaya çıktı. Üstelik bunu söyleyen de Ertürk’ün kendisi. Olaylar sırasında Kazan’da olmadığını 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede itiraf etmek zorunda kalmış.”
Sağ cenahta bu ‘tip’lere çokça rastlandığı görüşünü savunan Erdemol, 12 Mart’ta da Ali Elverdi paşanın da arkadaşlarına kahraman olduğunu anlattığını belirtti ve ekledi:
“İslamcıların gerçek “kahraman” özellikleri taşıyanları beğenmeme huyu da vardır ki, bu birilerinin Sultanı Şuara (Şairler Sultanı) adını taktığı Necip Fazıl Kısakürek’de çok sık görülür. Sahte Kahramanlar adını taşıyan bir kitabı vardır muhteremin. Bu kitapta İslamcıların teorisyeni, Seyyid Kutub için sahte kahraman der örneğin.
Seyyid Kutub’a elbette bir sempatim yok ama dönemin Mısır egemenlerine başkaldırmış bir İslamcıdır. Kendisinden af dilemesini isteyen Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’a “Bir mümin bir münafıktan af dilemez” diyebilmiş biriydi Kutub. Necip Fazıl ise Başbakan Adnan Menderes’ten, çıkardığı Büyük Doğu dergisi için örtülü ödenekten para alan bir İslamcıydı. Yassıada duruşmalarında kendisine bu sorulduğunda “Aldım ama alırken ne acılar çektim, bir de bana sorun” demiştir. Yani yine mağdur oydu, her zamanki gibi. Seyyid Kutup idam edildi biliyorsunuz.”