Sevgili dostlar,
Sosyal medyanın ne kadar etkili olabildiğine iki örnek yaşadık dün…
İlkini, İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı dile getirdi. Ekrem İmamoğlu, pek çok muhalif politikacı gibi, medyanın yasaklılarından… Eski merkez medyanın da katılmasıyla büyüyen Saray korosu hep iktidara çalışırken, muhalifleri sadece çamur atmak için gündeme alıyor. İmamoğlu önceki gece CNN Türk’te belediyedeki yolsuzlukları anlatacağı sırada apar topar ekrandan alındı. Sonradan bunun yukardan gelen bir emirle gerçekleştiği anlaşıldı. Ama ona konuşması için 5 dakika verilse herhalde bu kadar gürültü kopmazdı. Bir anda sosyal medya ayağa kalktı. CNNTürk’e ve Ahmet Hakan’a dönük tepki, Twitter gündeminde zirveyi gördü. CHP adayının anlatacakları hepten merak konusu oldu. Nitekim İmamoğlu ertesi sabah HalkTV’de Ayşenur Aslan’a konuşurken, bunca kısıtlama içinde sosyal medyanın nasıl kendileri için bir nefes borusuna dönüştüğünden söz etti.
Aynı saatlerde yine sosyal medyada Haluk Savaş, pasaportunu gösteriyordu. Biliyorsunuz kanserle mücadele eden Savaş’a, KHK’lı olduğu gerekçesiyle pasaport verilmemiş, yurtdışında tedavi imkanı engellenmişti. Savaş da, -kendi deyimiyle- boynunu büküp muayenehanesine dönmüş, birkaç tweetle durumdan dert yanmıştı. O andan itibaren mucizevi bir şey oldu. Saat 16.00’da mesajı attıktan sonraki saatler içinde Twitter aleminde öyle bir destek kampanyası başladı ki, gece 23.00’te Nüfus Müdürü bizzat arayıp kendisini pasaportunu almak üzere valiliğe davet etmek zorunda kaldı. Toplumsal vicdan, sosyal medya aracılığıyla ayaklanmış ve sonuç almıştı.
Evet, iktidar, trol ordusu aracılığıyla sosyal medyayı hakaret, tehdit, yıldırma mecrası olarak kullanıyor, ama bu zeminin kendisine karşı kullanılmasını da engelleyemiyor. İktidar medyası günden güne çamura gömülürken, sosyal medya, toplumsal çığlığın yegâne nefes borusu olarak yükseliyor.