Dünyada iki türlü din… (İyilik ve kötülük)
İki türlü görüş… (İyi ve kötü)
İki türlü duruş… (İyinin ve iyiliklerin tarafında olanlar, kötülük ve kötülerin tarafında olanlar)
Ve iki türlü prototip insan… (İyiler ve kötüler) vardır.
Tarihe, hayata ve toplumlara baktığımızda, tecrübi olarak bu ikisinden başka da bir şey olmadığını görmekteyiz.
Mesela Kur’an’da ateizm diye, dinsizlik diye bir konu yoktur. Zaten Kur’an’da, bunları aramak saçmalıktır.
Kur’an sadece, iki türlü dinden bahseder;
Hak din ve batıl din…
Dolayısıyla yeryüzünde insanlar ikiye ayrılır.
“Haktan yana olanlar, batıldan yana olanlar”
Ezenler ve ezilenler…
Zalimler ve mazlumlar…
Her ikisinin taraftarları da bu iki cenahın günahlarına ve sevaplarına ortaktır.
Zalime destek verenler cehennemi, mazluma destek verenler cenneti hak edecek.
Mücadelenin en hası ve esası bu iki eksen üzerinde yürür.
Aslına bakılırsa, bu iki çizgi dışında başka da bir çizgi yoktur.
Hak din, her zaman mazlumdan yanadır. Batıl din, her zaman zalimden yanadır.
Hak din her daim ezilenlerin safında yer alır. Batıl din her daim ezenlerin safında yer alır.
Zalim/afyonlanmış olan “dindarlar”, her daim ezenlerin tarafında yer alır. Mazlum/adil olan dindarlar da her zaman ezilenlerin tarafında yer alır.
Dolayısıyla bireyler, insanlığın ana kaidesi/özü olan; akıl, fıtrat, vicdan ve sağduyudan şaşmayanlar, bir de bunlardan ayrılıp heva ve arzularına yenik düşenler olarak ikiye ayrılır.
Kur’an’ı kerim, bu iki tarafa bazen “tevhid ve şirk” der. Bazen de “hak ve batıl” der. Onları “dindar” veya “dinsiz” diye nitelemez.
Ali Şeriati bu konuda şöyle diyor:
“Dinin bir afyon yüzü vardır. Bir de vicdan yüzü vardır. Tarihte din ile dinsizlik savaşı olmamıştır. Din ile din savaşı olmuştur.”