Oyların istikametinin aşağıya döndüğü bilindiği halde “400 milletvekilini verin iş huzur içinde çözülsün” söylemi siyasi taktik icabı bile hoş değildi. Sonuç; malum.
Ak Parti aradığını bulamayınca küçük çaplı da olsa özeleştiriler başladı: ”Fabrika ayarlarına dönmemiz gerekiyor” Bir şehrin önde gelen partililerinden biri seçim değerlendirmesi yaparken aynı ifadeleri kullanınca sorduğum şu soru havada kaldı: “İşin asıl sahibine fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini söyleyebilecek olan var mı?“
Doksanlı yıllarda karakollara baskınlar yapılır yahut şehrin çarşılarında şüpheli bombalar patlardı. O günün güç sahipleri terörü gayrı resmi iktidarlarının devamı için kullanırlardı. Bu ortamda “Dinci” ve “Bölücü” partileri kapatmak ve şiir okuduğu için siyasileri tutuklamak gayet kolaydı.
Düne kadar ”Şehit cenazeleri gelmiyor analar ağlamıyor”du. Suruç’taki saldırıdan sonra her şey birdenbire değişti. DAİŞ, HDP’lilere saldırınca barış ortamının neden bozulduğunu hala anlayamadım.
Benzer bir olay 1993 yılında da yaşanmıştı. 24 Mayıs günü Elazığ-Bingöl karayolunu kesen PKK, 33 silahsız askeri teskereden evlerine dönerken yolda katletti. Olay PKK’ya mal edildiği için barış bozuldu. Bu anlaşılabilir bir şey, fakat DAİŞ’in eyleminin ardından PKK ile devlet güçlerinin zımni saldırmazlık anlaşmasının bozması anlaşılabilir bir şey değil. Suruç’taki intihar saldırısından hemen sonra PKK tarafından öldürüldüğü iddia edilen iki polisin evinde ölü bulunması da var ki kuşkulanmadım desem yalan olur.
Parti kapatmalar şimdi yeniden mi başlayacak? Yeni mağduriyetler mi üretilecek? “Bir kadın olarak” “Haddini bildirmeler” geri mi gelecek? Muktedirler bunun bir faydasının olmayacağını anlayamıyorlar mı?
İki Ak partiliye sordum: “Seçim tekrarı oyları yükseltir mi?” “Evet” dediler. Bir soru daha sordum “7 Haziranı doğru tahmin etmiş miydiniz?” “Hayır” dediler.
Duygusal düzeyi, zekâ düzeyinden üç karış havada olan Hakan Albayrak; arabası bozulunca ustasını aramış bak ki ne konuşmuşlar:
“…Bilinen gerekçeleri anlattım ve sözü kendisinin hangi partiye oy verdiği hususuna getirdim.”
“Valla” dedi, “Ben bu seçime kadar hep AK Parti’ye oy verdim; ama bu seçimde başka parti için oy kullandım.”
“Neden?” diye sorduğumda aldığım cevap şimdiye kadar duyduklarımın bir benzeriydi.
“Abi ben bir firmada çalışıyorum. Aldığım ücret yeterli gelmiyor. Bu yüzden gördüğün gibi geceleri de çalışıyorum. Biz AK Parti’den işçi ücretlerini iyileştirmesini bekliyorduk; ama olmadı. Ben de kızdım, başka partiye oy verdim. Başka partiye oy verirken AK Parti’nin iktidardan gideceği hiç aklıma gelmemişti. Demek herkes benim gibi düşünmüş. Fakat şimdi pişmanım. Nereden bileceğim ki AK Parti iktidardan düşecek. İnşallah koalisyon olmaz da seçime gidilir, biz de yaptığımız yanlışlığı düzeltiriz…”
Bunları söyledikten sonra azıcık durdu ve ekledi…
“Yalnız siz de bizi unutmayın!..”
Acı acı tebessüm ettim ve “İnşallah hep birlikte yanlışı düzeltiriz” dedim.”
Faydası olsun diye değil ama tarihe not düşmek için diyorum ki: Masumların canları üzerinden siyaset yapanlar iflah olmazlar. Millet aptal olsaydı 28 Şubat “Bin yıl sürer”di. Millete balans ayarı çekmeye kalkmayın.
Mekkeli müşrikler ne zaman ayıktılar biliyor musunuz? Bilal Kâbe’de ezan okuduğu zaman. Arkanızdan şöyle konuşmak istemiyorum:
“…Ey kavmim! Ben size Rabbimin buyruklarını tebliğ ettim ve size öğütte bulundum, ama siz öğüt verenleri hiç sevmediniz,”
Ömer Öcal