Bir acıya önsöz:
Günlerden Dersim falan değil. Dersim’in yıl dönümü de değil. Hayatımızı rehin alan gündemler bize en çok dünü unutturuyor. Unuttuğumuz dünler, bugünümüze atacağımız adımları bulanıklaştırıyor. Bunlardan birisi de Dersim.
Dersim üzerine konuşmak, yetişen çocuklarımızı, Kemalist sistemin işlediği bu soykırımdan haberdar etmek boynumuzun borcudur.
Dersim’e dair içimin kanadığı bir akşamdı. Şiir yazmak istedim. Lakin olanları bir de belgeseldeki tanıklar ağzından kaçıncı kez izlemiş olmama rağmen tüm acı hatıraların kendisi bir şiir olup, yakama yapışıyor zaten. Konuşulanları alt alta yazınca şiir oluyor. Ama yaşanılanları alt alta koyunca geçmiş geçmiyor işte.
Seçime az kaldı. Oy verecek insanlar. Felakete de oy verecekler mi? Birbirlerinin siyasi kalelerine gol atmak için değil, gerçekten arşivleri açıp da yalan söyleyen ve utanmayan “Resmi Tarih” ile yüzleşmeyi de isteyecekler mi? Sanmıyorum. Peki ya İsteyenler mi? Onlar bağırlarına Dersim’i basacaklar gene…
Halkların kanayan hafızası karşısında Tarih bir hafıza mezarlığına döndü. Kimse kimseyi hatırlamak istemiyor. Her acı ideolojilerin ajitasyon şehvetine kurban gidiyor.Yapılanların bir katliam olmadığını hiçbirimiz söyleyemeyiz; ama unutmanın da bir katliam olduğunu kim söyleyecek? Ben köşemden, hafızalarımızın kapısına Dersim’i ve olanları tanıkların ağzından söze dökerek yeniden bırakıyorum.
Bugünün şiirini yazmak o günlerin şiirini hatırlamaktan geçer. Bugünün gerçekleşecek katliamlarına dur diyebilmek, yeryüzünde ekini ve nesli ifsad eden ve kendilerini ulu önder kurtarıcı olarak gören faşist zihniyetlerin katliamlarını tanımaktan ve unutmamaktan geçer.
Kendinden önceki acıların doğrulayıcısı olan mussaddık bir ağıda sardığım yüreğimin şiirini içime akıtıp sözü Halkların Gözyaşlarına ve acılarını, öfkelerini marketlerin vitrinlerine satan hafızalarımıza bırakıyorum.
İnsanlığımızın etrafında gürültü koparan günümüz siyasetinin çılgın projelerinden ağzının suyunu silmeye fırsat bulamayanlar, mal ve oğullar yarışı ile oyalanadursunlar… Biz Dersim’leri unutmayacağız, Unutturmayacağız, İnşallah!
Yeryüzü bize Allah’ın bir emanetidir.Yeryüzü bizim mülkümüz değildir. Onu çocuklarımızdan emanet aldık. Dünün ve Bugünün katliamlarından ve doğanın tahribatından, ekolojik yağmalardan dolayı yarının çocuklarından, doğasından ve Rabbinden özür dileyerek…
Unutmayın: “Bir Katliamı Unutmak da Bir Katliamdır.” (Müslüm Yücel)
***
(Önce bir Teşekkür: Dersim Katliamı tanıklarının belgeselini hazırlayan Çayan Demirel’e ve emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim. )
İzlemek için: http://www.dailymotion.com/video/xe3rxz_dersim-katliamy-1938-1_creation
***
Kameraya bakıyor. Röportaja karşı direniyor:
-Bunun yayını yoksa size konuşayım. Ama götürüp başıma iş açacaksanız konuşmayalım
-Hayır, Hayır, bu kayıt bizde kalacak.
-Sizde mi kalacak?
-Evet
-Peki siz de yakalanırsa ne olacak?
-Yok, hiçbir şey olmaz; bu sözdür. Sözde ne var ki?
-Neyse, o kalsın, kalsın
-Hele söyle söyle
-Hayır hayır
-Gerçekten yayın yok, sen beni tanıyorsun ben de seni
-Belli olmaz, siz onu kapatın, ben size konuşayım. Kapatmazsanız konuşmayacağım. Tehlikeli İş kötüdür
-Haydi kapatalım o zaman
-Şimdi bu Kemal Paşa… Ama Kapat Ha!!! ( Kameramana kızıyor )
(KADIN ):
“Biz cem tutardık
Misafir ağırlardık
Bir misafir geldiğinde on kişi toplanırdık
Evimiz misafirlerin eviydi
Mahallemiz misafirlerin mahallesiydi
Aşiretler bir araya gelir yemin ederlerdi
Kardeş gibiydiler.
Dört senedir beş senedir kötü haldeyim
Gerçek gerçek, Evliya evliya geziyorum
Danışıyorum, Ağlıyorum, Şin yapıyorum,Şivan yapıyorum,Ağıt yakıyorum.
Kimsesiz kaldım, Kimse yok
Derdime yanan yok
Rica ederim, halk halka ağlasın
Kim ağlasın,Biz de halkız
Biz de kardaşız.”
ADAM:
“Dünya ana baba günü oldu
Harput köprüsü arada olmasaydı dünya yanacaktı
Ateş yandı
Dünya, su durdu
Nehir durdu, ne yapacaksın ki!
Kardeşim Kardeşim
Öldürüleni sorma hiç
Ölü kokusu sardı bu memleketi
Bir adım bile atamıyordun ki bir iş yapasın
Ormanda düşen, nehirde akıp giden…
Herkes ormana kaçıştı.
Yollara, yollara düştü,Süvariler gelip geçince…
Çıkardıkları toz gökyüzüne kadar yükseliyordu.
Ne yapacaksın ki!
(ADAM) :
Bizi nehrin kenarına getirttiler
Rahat bir şekilde oturttular
İki tane erkek bizimleydi, diğerleri kadın ve çocuklardı
Erkekler bu halde kaldı. Biz diğerleri de bu şekilde oturduk.
Bizi oturttuktan sonra mitralyözü kurdular
İki tane erkeği arkada tüfekle vurdular sanırm
9-10 tane PAX jandarması vardı.
Mitralyözü kurunca salavat getirdiler:
La İlahe İllallah Muhammedun Rasulallah
Ondan sonrasını bilemedik
Kıyamet Koptu!
Üstümüze neler geldi
Başımıza neler geldi
(BAŞKA BİR ADAM)
Dedim ki: “Kardeşim nerede?”
Sandığın kilidi, nüfus kağıdı,yeleğin cebiyle birlikte yerdeydi
Ben sandım ki sağdır.
Meğer ortadan biçmişler,gövdesi olduğu gibi yere dikilmiş
Zannedersin ki sağdır
Neyse ellemedim.
Gideyim evden cesetleri kaldırayım dedim
Ardından başka insanlar gitti
Onları da Xec’te kırdılar
Biz artık gitmeye cesaret edemedik
Cesetler dağda kaldı
Bu evler kadar ceset yığmışlardı üst üste, bu evler kadar
Sarı saçlı çıplak bir çocuğu ölü yığının tepesine dikmişlerdi
Dağ meltemini vurdukça
Çocuğun sarı saçlarını bir tarafa doğru dalgalandırıyordu
Gavur bile halimize ağlardı
Gavur, gavur…”
KADIN:
“Tutun itoğlu itler kaçtı” deyince tepenin öbür yüzüne kaçtım
ellerine geçmedim,kaçarken ateşin içine girdim
Katırın ağzını bağladım ses çıkarmasın diye
Laçinlerden yedi kişiyi yanımızda öldürdüler
Kadının biri beş yaşındaki çocuğunu suya attı
Elleriyle bastırıp boğdu
Boğdu çünkü bağırıp ağladığı için askerler peşimizden gelecekti.
ADAM:
“Laç deresinde vurulmuştu o
Öldürülmüş, asker gitmiş ki çocuğu etrafında dolanıyor.
Gidip annesinin memesini emiyor, memeleri dışarı çıkmış.
Gidip biraz emiyor, sonra geri gelip kumda oyun oynuyor
Kumda oyun oynuyor sonra gidip tekrar meme emiyor
Askerlerin başındaki subay: yazıktır karışmayın,zaten kendi halinde ölür diyor
Annesi ölmüş o kendi halinde ölür karışmayın
Karışmamışlar,o subay orada karışmamış
Biz biraz uzaklaşınca arkamızdan askerin biri süngüyü çocuğa takıp nehire fırlattı”
KADIN:
“Öpüyorem
Eline
Ayağına
Her yerine…
Unutmayın
Bu derdi Unutmayın”
Sürgünden sonra:
ADAM:
Onlar geri geldi.
Sürgüne yollananların hepsi geri geldi.
Babam orda öldü
Kardeşim askere gitti
Dokuz yıl kaldık
Kardeşim dönünce emir geldi,dediler ki:
Sizi geri götürüyoruz
Biz geldik ki diğerleri de gelmiş
Kaymakam, binbaşı, yüzbaşı geldi
Bizi bindirdiler ve dediler ki:
” Akılldır durun, evinizi barkınızı kaybettiniz, bundan sonra…”
Biz de dedik ki:
“Devletimiz varolsun ,devletimiz iydir
devlet bizim babamızdır,
bizi beslemiş,
biz cahildik,
biz hökümat görmemiş…
biz bilmemiş…
kusura bakman..
biz devlete nasıl karşi?
Biz de Müslümandır
Allahımız birdir. Peygamberimiz birdir
Peygamberimiz Muhammed
Bayragımız birdir…”
***