DİYARBAKIR – Yüzyıllar önce ortaya çıkan halı dokumacılığı sanatı günümüzde kadınların elinde hayat buluyor. Halı dokumacılığını anlatan Suzan Bozkuş, her desenin bir hikayesinin olduğunu belirterek, “Bu işi tercih etmemin nedenlerinden biri de aslında budur. Yaşamı tek tek dokuyarak, işleyerek kilime çiziyorsun. Kültür ve sanat olmadan toplum özüne ulaşamaz. Bir toplumun gelişmesi ve hayat bulması kültürü ve sanatı yaşatmasına bağlıdır” diyor.
Halı dokumacılığına günümüzde nadir rastlanırken, desenleriyle birçok evi süslemeye devam ediyor. Çok sayıda insanın ilgi gösterdiği ve özellikle almak istediği el dokuması halılar günümüzde makinelerden hazır çıkmaya başladı. Desenleriyle ve özellikle kadınların eliyle yapılan ve değeri kaybettirilmek istenmeyen halı ve kilim dokumacılığının en güzel yönü ise her desenin bir tarihi ve bir yaşanmışlığı yansıtması. Adeta bir ressamın özenerek çizdiği bir tabloyu andıran kilimler, eskidikçe daha çok güzelleşiyor ve değer kazanıyor. El dokumacılığının değer kaybetmemesi için kurslar ve eğitimler veriliyor.
‘El dokuması kilim ve halılar eskidikçe güzelleşir’
Halı dokumacılığı yapan ve kadınlara dokumacılık eğitimi veren Suzan Bozkuş, el dokuması halıların daha değerli olduğunu belirterek, toplumun tarihine ve emeğine sahip çıkması gerektiğini söyledi. Suzan, el dokuması halıcılıkta her düğümün, her ilmeğin anlattığı bir hikaye olduğunu ifade ederek, “Yapılan kilimler çoğu zaman yere serilir ama bir tablo gibi duvara asanlar da olur. Bunun sebebi de kilimin basılacak bir halıdan çok bir tabloyu yansıtmasıdır. El dokuması halılar eskidikçe güzelleşir, parlaklaşır ve değeri daha çok artar. Aslında el dokuması kilimler biraz da geleneği ve kültürü yansıtıyor. Halı sanatının kıymetini bilmek sahip çıkmak gerekiyor. Toplum olarak bazı şeyleri ne yazık ki tükenmeye yakınken fark ediyor ve sahip çıkmaya başlıyoruz” diye belirtiyor.
‘Kullanılan renkler de simgeler kadar önemlidir’
Kilim ve halı desenlerinin yöreden yöreye değişiklik gösterdiğini ifade eden Suzan, “Kullanılan bazı motifler gelenekselleşmiştir. Bu motiflerin 4 ana teması vardır bunlar da doğum, hayat, ölüm ve ölümsüzlüktür. Halı da uygulanacak olan motifin kurgusu bu temalara göre belirleniyor. Örneğin ‘nazar boncuğu’, ‘muska’, ‘ejderha’ ve ‘kurtağzı’ gibi motifler yaşamı ifade eder. Kilimlerde çok kullanılan motiflerden biri de kuştur. Kuş çoğu yöre için ölümü simgeler. Tabi sadece motifler değil, kullanılan renkler de en az simgeler kadar önemlidir. Renklerin de taşıdığı anlamlar vardır. Örnek verecek olursak; mavi umudu, kırmızı dostluk ve sevgiyi simgeler” sözleriyle kilimde kullanılan desenler ve simgelerin anlamlarını da anlatıyor.
‘Geçmişte burjuvaya hitap ettiği için kullanılmıyordu’
Halı dokumacılığının insan ihtiyacı doğrultusunda ortaya çıktığına değinen Suzan, insanların ilk kilim ve halıyı keçi yününden düz dokuma ile elde ettiğini söyledi. Suzan, düz dokuma halıların çadır içini kapatma ve ısınma amaçlı yapıldığını ifade ederek, zaman ilerledikçe dokumacılığın daha çok önem kazandığını ve düz dokumadan sanatsal boyuta taşındığını dile getirdi. Suzan, halı dokumacılığının insanlar tarafından çok ilgi gördüğünü ve savaş dönemlerinde barışın imzalanması sıralarında kilimlerin hediye olarak devlet yetkililerine götürüldüğünü aktardı. Geçmişte kilim ve halıların yalnızca burjuva sınıfa hitap etmesinden kaynaklı halk tarafından kullanılmadığına dikkat çeken Suzan, “Çok sonradan halk da kullanmaya başlamış ve gün geçtikçe sanatsal düzeyi daha da artmış. Kilim dokumacıları insanların yaşadıklarını simgeler ve renklerle kilimlerde yaşatmaya başlamışlar ve günümüze kadar gelmiş” ifadelerinde bulunuyor.
‘Kadınların ve çocukların dili olacağım’
Kilim ve halılardan sonra saf ipekten tabloların dokunmaya başladığını belirten Suzan, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu tabloları önemli kılan özellik de ham maddesinin ipek böceğinden olmasıdır. Ben de uzun süredir halı ve kilim dokumacılığı yapıyorum. Ben bazı şeylerin değerini kaybetmemesi ve her zaman diri kalması gerektiği inancındayım. Kilim ve halı dokumacılığı ne yazık ki gün geçtikçe azalıyor. Makineler var olduğundan beri el sanatlarının değeri kayboluyor. Bizim amacımız da el dokumacılığını geliştirmek. Özellikle kadınlar bu konuda daha hassaslar. Ben genellikle ya mitolojik ya da doğa konulu desenler kullanarak tablolar yapıyorum. Bir tablonun yapım aşaması bazen 1 yılı bazen de 1 yılı aşkın sürebiliyor. Bundan sonraki çalışmam Diyarbakır tarihi ve yaşanan savaş sürecine ilişkin olacak. Biliyorsunuz çok kötü bir süreçten geçtik ve geçiyoruz. Ben de biraz bunu da ele alarak yeni çalışmalara başlayacağım. Özellikle bu savaştan etkilenen kadın ve çocukların dili olmaya çalışacağım.”
‘Sanat toplumun aynasıdır’
Her sanatçının kendi toplumunun gözü, kulağı ve yeri geldiğinde de sesi olduğunu vurgulayan Suzan, “Tablolarımda Adem ile Havva, Gamlı Sonbahar, İstanbul manzarası ve Diyarbakır tarihi yerlerini ele aldım. Gamlı Sonbahar tablosunda ağaç insanla özdeşleşmiş ve yaşam, ağacın kökünden başlıyor. Ağaç dallanıp budaklanır, kuşlar yuva kurar ağacın dallarında. Ağaç doğaya can verir ve zaman geçtikçe kuşlar uçar. Ağacın yaprakları dökülmeye başlar ve yavaş yavaş bulutlar belirlemeye başlar. Gökyüzünde bununla birlikte artık sonbaharın geldiği anlaşılır. İnsan için de artık ölümün yaklaştığı anlamına gelir. Bu işi tercih etmemin nedenlerinden biri de aslında budur. Yaşamı tek tek dokuyarak, işleyerek kilime çiziyorsun. Bu çok değerli bir sanat. Kültür ve sanat olmadan toplum özüne ulaşamaz. Bir toplumun gelişmesi ve hayat bulması kültürü ve sanatı yaşatmasına bağlıdır. Dolayısıyla sanat toplumun aynasıdır. Bu nedenle topluma söylemek istediğim tek şey de sanata ve dokumacılığa sahip çıkmalarıdır. Dokumacılık zaman geçtikçe değer kazanan bir sanattır. Sahip çıkalım” şeklinde konuşuyor.