Sevgili dostlar,
Meclis’te dün yapılan 15 Temmuz özel oturumunu izledim. Her çıkan hatip, FETÖ’cülerin hain planlarından, Türk milletinin yazdığı destandan söz etti. Onları özel locasından izleyen Erdoğan’ın bu ekiple yıllar süren işbirliği pek gündeme gelmedi.
Çok da değil, yedi yıl önce, aklı başında herkes, Gülen örgütünün nasıl devleti ele geçirmek üzere olduğu uyarısı yaparken, Türkçe Olimpiyatları’nda Gülen’e “dön” çağrısı yapan Erdoğan değil miydi?
Peki, Erdoğan’ın Gülen’e hasreti nasıl nefrete dönüştü?
İkilinin ilk ciddi kopma alameti, Haziran 2010’daki Mavi Marmara baskınındaki görüş ayrılığıydı. Erdoğan, Gazze’ye yardım götüren gemiye İsrail’in yaptığı baskını “savaş nedeni” diye yorumlamıştı. Gülen ise Wall Street Journal’a verdiği demeçte, “Konvoy için İsrail’den onay alınmalıydı” demişti.
Ardından Eylül 2011’de Oslo görüşmelerinin sızdırılması geldi. Bu da ikili arasında Kürt sorununa dair yaşanan kavganın işaretiydi.
2012’de hasret çağrısına karşılık alamayan Erdoğan, dershanelere el koyma hamlesini yaptı. Bu, açık savaş ilanıydı.
Gülen, cevabını 17 Aralık sızıntısı ve tutuklamalarıyla verdi. 2014 Şubat’ında MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla da savaş, zirve yaptı. Bütün bu süreçte Erdoğan, Gülen’in ve örgütünün nasıl bir hazırlık içinde olduğunu pekala biliyor ve yakından izliyordu.
Gülen’in Mavi Marmara’yla ilgili demecinin olduğu Wall Street Journal’ı tekrar okudum. Görüşmeye giden Amerikalı muhabir, Gülen’in evinin koridorunda Boğaz üzerinden geçen bir Türk F-16’sının resmini gördüğünü yazmış. O F-16’lar, o fikir ayrılığından yedi yıl sonra Meclis’i bombaladı. Erdoğan da darbenin arkasında olduğuna inandığı ABD’den yeni savaş uçakları alımını durdurma pahasına, Rusya’dan S-400’ler almaya başladı. Bu da 15 Temmuz’un uluslararası arka planı…
Veriler ışığında, tekrar edelim:
15 Temmuz, göz göre göre gelen, gelmesine adeta izin verilen, geldiğinde dikkatlice kontrol edilen, sonrasında muhaliflerin temizliği için istifade edilen bir darbe girişimidir.