Köyün odun günüydü. Yirmekten odun yüklemiş, tek çamın hizasında öküzleri dinlendiriyordum. Öküzlerimiz gençti, özellikle birisi çok güzeldi, üstelik ayağı da tezdi.
Aşağı mahalleden çiftçi Ahmet yetişti, “Şu öküzünüz çok güzelmiş.” gibi laflar etti. Öküzleri boşladığımızda, hayvan geri düşmeye başladı. Ne yaptıysak kar etmedi. Kayış attık, yine de faydası olmadı. Anam ne düşünüyordu diye baktım, dualar mırıldanmaktaydı. Ne olmuştu, nazar mı değmişti? Ben pozitivist biriydim, böyle şeylere inanmazdım. Belki de tesadüfen hasta olmuştu; ama garipti!
Daha da önceydi, ilkokul çağındaydım. Öküz gütmeye Taşlı Çukur’a gidiyorduk. Orayı severdik. Ekili alanlardan uzaktı. Hayvanlardan dolayı endişe etmez, fındık toplar, deresinde oynardık. Keçi yolu dereye paraleldi.
Hayvanlar tek sıra gidiyordu. Hızlarından sıkıldım. Hızın ürettiği eylemsizliği tecrübe etmiştim. Yolun az altından koşarak önlerine geçebilirdim. Hızla harekete geçtim; ama yolumun kavis yapan noktasında çakıla dolandım. Dengem bozuldu. Uçmam gerekiyordu. O an sol omzuma bariz bir dokunma hissettim. Dengemi sağladım ve geçtim. Bu da neydi? Bana ne olmuştu? Çoban arkadaşlarıma bahsetmedim. O gün oyunlara dalamadım, fındık toplayamadım, hep bunu düşündüm. Garipti, çok garip!
Bu yaz o keçi yolunu kullanarak, Taşlı Çukur’da dipsiz göle kadar gittim. Kırk yıl sonra o noktayı tekrar gördüm. İşte burasıydı! Sandığımdan daha çetinmiş.
Daha dündü. Çalıştığım okulun lojmanında oturuyordum. Eski tavuk haneyi tamir edip, müstakil garajlar yapmışlar; arabası olanlara da birer anahtar vermişlerdi. Ben bıçak hastasıyım. Araba makasından jet taşıyla kendime bir kılıç yapmıştım. Arabamda taşırdım. Bahçedeki süs bitkilerini onunla budardım. Birden kayboldu. Çalı diplerini, pencere kenarlarını günlerce aradım. Evdekilere de söyledim. Bulan benden esaslı bir aferin alacaktı. Tabi, arabayı da defalarca aradım. Bagajın halısını kaldırıp altına baktım. Hatta bagaj kapağının tavanına bile baktım. Toplu iğne olsaydı bulurdum; ama kılıcı bulamadım.
Bir gün bagajı açtığımda kılıç boylu boyunca halının üstünde duruyordu. Sanki “Şeytan almış götürmüş, satamamış getirmişti.”
Garipti, çok ama çok garip!