Küresel düzeyde netleşen saflarla birlikte, Evet ve Hayır bloklaşmaları da iyice netleşti. Çelişkiler iyice keskinleşti ve önceki referandumdan daha keskin bir bloklaşma rotası izlendi. Evet cephesi net. Küresel düzeyde olmasa da, alt emperyalist bir odak olma noktasında, sapkın bir iradeleşme rotası izleyen güçler, kölelik zincirlerini, “özgürleşme” ve istikrarlı bölgesel bir egemenlik kurmak adına kalınlaştırmaktalar. Hayır cephesinde ise, çok farklı nedenlerle Hayır diyenler bir araya gelmiş durumda. MHP merkezine muhalif kesimler, Saadet Partisi, Vatan Partisi ve BTP gibi sağ kutuptan partiler, birçok irili ufaklı Sol partiyle birlikte referandumda Hayır diyeceklerini açıkladılar. Bu durum, Sol’un Sağ’ın birbirine girdiği, oldukça kafa karıştırıcı bir durum gibi gözükebilir.
Tarih boyunca aynıların aynı yerde, ayrıların ayrı yerde durmasına alışmış düşünce kalıpları içinde, bu her zaman böyle algılanagelmiştir. Toplumsal tarih ise, taktik düzeyde geçici ittifakların, özü korumak şartıyla, her zaman faydalı geçişlere olanak sunduğunu kanıtlamaktadır. Hayır diyenler cephesinde, Sol ve Sağ kesimin geçici ittifakı da böyledir.
Lâkin Sol, neden Hayır dediğini, Sağ kesimden daha iyi anlatabilme olanak ve özgürlüğüne, o kadar sahip olmasa da, bu olanağı en iyi şekilde kullanmak için direnecek ve bu kararlılığı sayesinde, Hayır cephesi hakkıyla kazanacaktır. Sağ kesim ise, milliyetçi bir üslup ve bakışla, Hayır dinamiğini daraltmak, sınırlamak ve dinamikleri sistem içine hapsetmek noktasında biraz daha özgür bırakılmakta ve suyu bir miktar bulandırmaları hoş görülmektedir. Çünkü şirk sistemi, nihayetinde bu kesimleri ‘referandum zaferinden’ sonra tekrar kazanabileceğini hesap etmektedir.
Referandumun bilinçli bir zeminde gerçekleştirilebilmesinin önü, baskılarla azami bir şekilde kapatılmakta ve Evet içinde azami netleşme sağlanırken, Hayır içinde Evet bulanıklaşması özellikle yaratılmakta ve kara bir propaganda sürdürülmektedir.
Yasal yasaklamaların, hapishanelerin ve gayri-meşru yolların artık yetmediği yer ve zamanlarda, bunlardan çok daha etkili olarak, insanların, rıza ve ikna mekanizmaları yoluyla yönetilmesi her zaman devreye sokulmuştur. Bunun için öncelikle insanların kendi kendilerini yönetme bilincinin, hak ve görevlerinin, oy verme ile sınırlanması gerekmiştir.
Kapitalist sistemin kalıcı istikrarı adına, oy vermenin ötesinde bazı haklar talep etmenin, mevcut “demokratik” sistemi tehdit eden bir bozgunculuk ve fitne olduğu, en hilekâr propagandalarla yaygınlaştırılmıştır. Oy vermenin dışında bütün yönetim ve karar mekanizmaları, çarpık ve sapık şirk sisteminin kontrolüne verilmiştir.
Kapitalizmin kanlı tarihi yalan ve hilekârlıklarla dolu kirli ve pespaye bir tarihtir. Bu tarihte insanlık adına övünülecek tek bir söz ve satır yoktur.
En büyük zorbalık, düşünce üretme, savunma ve karar verme haklarının, tek elde toplanmasıdır. Zorba iktidarlar, hak ve hukuk isteyen insanlara karşı, iktidarın bencil haklarını koruyan zulmün hukukunu meşrulaştırmak için, “milletin feraseti, milli birlik ve beraberlik, milli istikrar” yaygaralarıyla, aslında cahil ve düşkün kıldıkları kitlelerin ardına kurnazca sığınarak, kirli ittifaklarını ayakta tutarlar. Bilirler ki zulmün sonu cehennemdir ama aslında onlar, sahte cennetlerinde ömürleri boyunca güç ve kudret içinde sefa sürmeyi, her şeyin önüne almış, bir avuç azınlıktır.