Modern kapitalistlerin ve proletaryanın konumunu, 19. ve 20. yüzyılların temel tartışma konusu olan eserleri ile belirleyerek kurduğu teorinin bir devlet rejimine dönüştüğü, Marksizmin kurucularından Friedrich Engels’in yayınlandığı ilk eseri, “Bedevi” adlı şiirdi.
Engels bu şiirin yayınladığı günden iki ay sonra on sekiz yaşını bitiriyordu.
O günlerin genç Engels’i, babasının fabrikalarında yönetici olarak çalışmak için Barmen’den Bremen’e staja yollanmış ve zamanının çoğunu asıl olmak istediği edebiyat ve tiyatro eleştirmenliği yapabilmek için barlarda ve tiyatrolarda geçiriyordu. Bu sırada bazı eserlerini yayınlanması için Bremen’in edebiyat dergilerine gönderiyordu.
Oysa, onu Bremen’e getiren hayat bambaşka bir akışa sahipti. Ölümüne kadar, Schiller hayranı bir romantik olan Engels, babasının dedesinden devraldığı tekstil fabrikalarında çalıştırılmak üzere okulu terk etmek zorunda kalmış ve öğretmenlerinin kendisinden “iyi bir hukukçu olacak” diye bahsettiği halde, ne üniversiteye gidebilmek için Gymnasium’u bitirebilmiş, ne de bohem hayatı seçerek edebiyat eleştirmeni olabilecek bir ortama kavuşmuştu. İş adamı olacaktı ve buna da belli bir itirazı yoktu.
Fakat çocukluğunda yetiştirildiği Lutheryan düşüncelerle, iyiliksever ve adaletçi zengin bir burjuva ailesi içinde, Orta Çağ kahramanlık masallarına meraklı, Grimm Kardeşlerin yarattığı Alman dilinin ulusal olarak inşa edildiği Herder tarzı yurtseverlik düşünceleri ve hepsinden de önemlisi, belli bir dinsel ve ruhsal zenginliğe sahip bir tarzda kendini birden bire Bremen’in kozmopolit esnekliğinde bulmuştu.
Disiplinli bir iş adamı olmak istiyordu ama bohem hayat da onu çekiyordu. Ölümüne kadar da ikili bir hayat yaşayacaktı.
En sevdiği Goethe, geldiği yer olan sanayi kenti Barmen’de “tanrı tanımaz bir şair” olarak nitelendirilirken, Bremen’de bir kahramandı. Engels de hem ilahi düşünceye eğilimliydi, hem de Goethe’ye hayranlık duyuyordu.
Engels doğmadan beş yıl önce, 1815’te Berlin’de kurulan Genç Almanya Partisi, O Bremen’e geldiğinde çok aktifti. Vakit geçirmeden bu partinin toplantılarına ve barlarına gitmeye başladı. Bu arada Şair Shelley’i keşfetmiş ve yurtseverliğe adımını, kendi merakları çerçevesinde şiirle de atmıştı. Zaten çocukluğunda okuduğu Orta Çağ kahramanlıkları, William Tell, Şövalye Bouillion ve içinde eski Türklere ilişkin efsaneler de bulunan Siegfried hikâyeleri ile tam bir alt yapıya sahipti.
Bir demircinin yanında çalışmayı seçmiş olan Prens Siegfreid’a aşıktı. Bu tezat, kendisinin neredeyse birebir hayatı olacaktı.
Bremen’de ofiste tercümanlık yaparak babasının tekstil işlerini dünya kapitalizmi ile birleştirdiği saatlerin dışında, tiyatrolara gidiyordu. İşte bunlardan birinde rastladığı Bedevi akrobatların gösterisi üzerine ilk yayınlanan eserini (şiiri) kaleme almıştı. Bu şiirde Bedevileri özgür ve gururlu çapulcular olarak selamlıyor ve izleyicilerle olan karşıtlıklarını ve paranın kölesi olmak için özgürlükten vazgeçerek akrobatlığa başladıklarını melodramatik bir dille anlatıyordu. Daha sonra arası bozulduğu için mektuplaşmalarına son verdiği Papaz Graeber kardeşlere yazdığı mektupta, derginin editörünün son dörtlüğü tamamı ile değiştirdiğinden yakınıyordu.
Değiştirilen bu dörtlüğü Engels şöyle yazmıştı:
Go home again, exotic guests!
Your desert robes do not belong
With our Parisian coats and vests,
Nor with our literature your songs.
Dönün artık evinize, egzotik konuklar!
Çöl urbalarınız ait değil buraya
Parizyen ceket ve yeleklerimize benzemiyorlar,
Şarkılarınız da edebiyatımıza.
Bu dörtlük daha önce şiirdeki bir başka dörtlüğe benzetilerek editör tarafından şöyle değiştirilmişti:
Atlayıp zıplıyorlar, olmak için paranın kulu kölesi,
Ve değil Doğa’nın temel dürtüsüne boğun eğmek için.
Gözleri boş, sessizler, hepsi,
Biri hariç, o şimdi şarkı söylüyor ağıt için.
Engels bu değişikliğe karşı kızgınlığını Papaz Graeber kardeşlere şöyle anlatıyordu:
“Kayda değer bir önemdeki meseleye gelince, yazdığım İspanyol romansı tam bir başarısızlığa uğradı. Editör hiç de romantik biri değil. Fakat mektubun sonundaki yazdığım şiir –Bedevi- bir başka gazetede yayınlandı ama o da editör tarafından son dörtlüğü, en feci kafa karışıklığı yaratırcasına değiştirilmiş bir biçimde. Editör şiiri hiç anlamamış anlaşılan, “Çöl urbalarınız ait değil buraya, Parizyen ceket ve yeleklerimize benzemiyorlar, şarkılarınız da edebiyatımıza.” derken ben, olayın barok olduğunu söylüyorum. Birbirlerine çok yabancı olan seyirci ile akrobat Bedevilerin arasındaki çelişkiyi vurguluyorum. Bu fark sadece gözle görülür bir iki farklılığı vurgulayarak değil, son dörtlükte yaptığım gibi farkın canlı hale getirilmesi ile olur. Şiirde vurguladığım bir iki önemli olgu daha var:
1) Şair Schiller ile çatışan Şair Kotzebue ve destekçilerinin arasındaki ince ironinin tiyatromuz için iyi bir ilke olacağı,
2) Bedevilerin bir seyirlik ürün olarak bugünkü durumlarıyla yaşadıkları geçmişin farkı için içine düştüğüm elem. Bu iki oldu şiirin temel çelişkisi olarak yan yana duruyor. Bu nedenle, son dörtlüğü çıkart at, bütün şiir yok olup gitsin. Eğer Editör şiiri etkisiz kılmak istiyorsa ancak yapabileceği şeyi yapmış: Şiiri baygın hale getirmiş, şöyle ki, benim dörtlüğümün yerine koyduğu zaten daha önce söylenmiş durumda ve benim temel düşüncemi daha yan bir mesele ile değiştirip, berhava ediyor, şiire sanki Bedevi’lerin bugünkü durumun elem duymaktan başka bir duygu yüklemiyor. Demek ki, Editör iki şekilde şiire zarar vermiş durumda: iki şeyi tamamı ile yok etmiş durumda:
1) temel fikri
2) iç tutarlılığı. Bu bana daha da fazlaya mal olacak, birkaç İngiliz kuruşuna, çünkü ona ilahi bir söylev şeklinde birkaç satır yazıp postalayacağım. Neyse, şiirin yayınlanışından sonra keşke hiç yazmasaydım diye düşündüm. Fikrimi düzgün ve açık şekilde anlatamamışım. Bir de tekrarlar var.
İnsana bir tuhaf geliyor kendi yazdıklarını matbaa harfleriyle okumak. El yazısıyla yazıldığından daha açık seçik anlıyorsun ne yazdığını. Bu nedenle şiiri gazetede ilk gördüğümde kendimi el âleme rezil etmiş olduğumdan dolayı epey güldüm. Ama sonra değişikliği fark edince kızgınlıktan, en barbarik tarzda ateş püskürdüm- Satis autem de hac re locuti sumus! [Yeteri kadar konuştuk bu konuda!]” (Çeviren: Veysel Batmaz)
Yıllar geçecek, on yıl sonra 1948’de, Engels de Bedeviler hakkındaki bu gençlik naivitesinin verdiği düşüncelerini değiştirecek, meseleyi mülkiyet, kapitalizm, uygarlık ve üretim tarzı olarak ele aldığı yıllarda Bedevilerden, “çöl haydutları” olarak bahsedecektir. Yıllarca savaş muhabirliği yaparak kolonyalizmin işgallerini bizzat yazmış ve askeri literatüre önemli katkılarda bulunmuş olan ve Marx’ın evinde “general” olarak hitap edilen Engels, Jean Paul Sartre’a rahmet okuturcasına, şöyle yazıyordu: “Cezayir’in işgali uygarlığın ilerlemesi için önemli ve olumlu bir gelişmedir; belki Bedevilerin özgürlüklerinin ellerinden alındığına elem duyabiliriz fakat Bedevilerin haydut bir millet olduğunu da unutmamalıyız.” (Bkz. Tristram Hunt, Marx’s General: The Revolutionary Life of Friedrich Engels [Marx’ın Generali: Friedrich Engels’in Devrimci Yaşam Öyküsü], Holt, 2009, s. 222)
BEDEVİ
Friedrich Engels
Şimdi ziller çalıyor ve aniden,
İpek perde aceleyle kalkıyor.
Hepsi, sessiz sakin beklentiyle
Matinenin başlamasını gözlüyor.
Birer Kotzebue değil sahneye hükmedenler,
Neşeli izleyenlere şamata yapmaya emretsin diye.
İçten edasıyla Schiller hiç değiller,
Altın kelimeler dökülen, her attığında adımını sahneye.
Çöl’ün oğulları, gururlu ve serbest,
Adımlıyorlar sahneyi selamlamak için bizi yüz yüze;
Fakat ne o, gurur siliniyor aniden,
Ve izsiz, kayboluyor yüzlerinden hürriyet.
Atlayıp zıplıyorlar olmak için paranın kulu kölesi
(Bir zamanlar bir kum tepesinden diğerine
Atlardı şu delikanlı neşe dolu). Sessizler, hepsi,
Teki hariç, o şarkı söylüyor ağıt yerine.
İzleyici şaşkın ve huşuyla
Sahnedeki becerilerine Bedevi akrobatların
Bakıyor alkışlarla, alkışlarcasına
Saçmalıklarını Kotzebue’nın
Siz ey, çöllerin göçebe atlıları,
Acımasız güneşine karşı koydunuz gün ortasının
Fas’ta cayır cayır yanan kumlara, kaba kırıcı,
Vadilere, hükmettiği hurmaların.
Boydan boya cennetin bahçesinden
El-Cerid’deki, bir zamanlar silip süpürmüş olduğunuz.
Aklınızı cesur çapulculuğa çeviren
Savaş atlarınızı şaha kaldırdı gururunuz.
Oturduğunuzda, ay saçarken görkemini
Bir hurma bahçesinde, harikulade bir pınarın yanına,
Aşka gelmiş dudaklar, cömertçe ve becerikli
Bir çelenk örüyor peri masalıyla.
Uzanarak uyuduğunuz dar çadırlar,
Aşkın ılık kollarında, rüyalar her yanınızda.
Güneş ışıklarını saçmaya başladığı ana kadar.
Ve develer böğürtülerini çıkardığında.
Dönün artık evinize, egzotik konuklar!
Çöl urbalarınız ait değil buraya
Parizyen ceket ve yeleklerimize benzemiyorlar,
Şarkılarınız, şiirleriniz de edebiyatımıza.
(“Bedouin,” Bremisches Conversationsblatt, No. 40, 16 Eylül 1838; Almancadan İngilizceye Çeviren: Andy Blunden; İngilizceden Türkçeye çeviren: Veysel Batmaz. Engels’in ilk yayınlanmış eseridir.)
NOT: Şiirde geçen August Friedrich Ferdinand von Kotzebue Aydınlanma karşıtı bir oyun ve şiir yazarıdır. “Özgürlük yerine monarşiyi savunduğundan döneminin Alman sol Hegelcilerinin nefretini kazanmıştı. Melodramın özgün bir dramatik tür olarak kabul edilmesini ve popülerlik kazanmasını sağlayan iki öncü yazardan biridir. İki yüzden fazla yapıtı bulunan Kotzebue’nın yapıtlarında İngiliz Duygusal Dram’larının, Fransız komedi geleneğinin ve başta Rousseau ve Voltaire olmak üzere, Aydınlanma Çağı düşünür ve yazarlarının etkisi görülür.
NOT: Şiirde geçen August Friedrich Ferdinand von Kotzebue Aydınlanma karşıtı bir oyun ve şiir yazarıdır. “Özgürlük yerine monarşiyi savunduğundan döneminin Alman sol Hegelcilerinin nefretini kazanmıştı. Melodramın özgün bir dramatik tür olarak kabul edilmesini ve popülerlik kazanmasını sağlayan iki öncü yazardan biridir. İki yüzden fazla yapıtı bulunan Kotzebue’nın yapıtlarında İngiliz Duygusal Dram’larının, Fransız komedi geleneğinin ve başta Rousseau ve Voltaire olmak üzere, Aydınlanma Çağı düşünür ve yazarlarının etkisi görülür.
Tarihi oyunlar ile egzotik kurmacaları da bulunan Kotzebue, duygusal melodram türünün yaratıcısı olarak anılmaktadır. Oyunlarında duygusal yüzleşmeler, kimlik bunalımı, ani sürprizler ile son derece duygusal biçimde sunulan barışma sahnelerine sıkça rastlanır. Yazarın bu temaları destekleyecek biçimde, doğuştan gelen iyilik, bencil duygularla savaşma, toplumun dar bakış açısı ve önyargıları ile mücadele etme gibi konuları ele aldığını görürüz. Kotzebue’nın İngiltere’de 1798 yılında Yabancı adı ile sergilenen Menschenhass und Reue adlı oyunu bütün Avrupa’da popüler olmuştur. Oyunda, zina yapan bir kadının kocası tarafından affedilmesi oldukça dokunaklı ve acıklı sahnelerle verilmektedir.” -Füsun Ataman
Bu şiirde yer aldığı çerçevede, Şair ve Filozof Johann Christoph Friedrich von Schiller içinse, Bkz: Veysel Batmaz, “Popüler Kültür Üzerine Değişik Kuramsal Yaklaşımlar”, Medya Popüler Kültürü Gizler, Karakutu Yay., 2006.