İlahiyatçı Yazar R.İhsan Eliaçık, AhvalPod’da yayınlanan Gülten Sarı’nın ‘Konuşa Konuşa’ podcastine konuk oldu.
Eliaçık, dini ve toplumsal hayata müdahaleleri nedeniyle eleştiri oklarının hedefi haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığını ve faaliyetlerini değerlendirdi.
Değerlendirmelerinden bazı satır başları şöyle:
-Diyanetin tarihini yani Türkiye’deki din devlet ilişkilerinin tarihini anlamak için Cumhuriyete kadar değil ondan daha geriye gitmek lazım. Benim görüşüme göre, şu anda din devlet ilişkileri bakımından Bizantis bir ülkedir. Yani Bizans İmparatorluğu zamanındaki din devlet ilişkilerini esas alan bir devlettir. Sanıldığının aksine laik bir ülke değildir.
-İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fetih edilince İstanbul’da bu Bizantis din devlet ilişkisini hazır buldu. Bunu yavaş yavaş devir alamaya başladı. Bütün kiliseler camiye dönüştürüldü, aziz türbeleri şeyh ve şehzade türbelerine dönüştürüldü Şu anda İstanbul da ne kadar cami türbe dini merkez varsa daha önce Bizans İmparatorluğunun da yüzde doksan itibariyle dini merkezleriydi. Fatih Osmanlı İmparatorluğunu Bizantis anlayış üzerine yeniden kurdu. Zaten dünya tarihinde de 3. Roma olarak bilinir.
-Dini hayatı kontrol etmek amacı ile diyanet kuruldu. Diyanetin amacı her ne kadar İslam itikadı konusunda vatandaşları aydınlatmaktır diyorsa da İslamı anlatmak insanları aydınlatmak gibi bir görevi fiiliyatta yoktur. Diyanetin görevi tamamen güvenlikle ilgilidir. Silahlı kuvvetlerden sonra ikinci büyük bütçeye sahip olmasından da anlaşılacağı gibi, nasıl ki Silahlı Kuvvetler memleketin sınırlarını silah gücüyle koruyor, Diyanette vatandaşların vicdanlarını kontrol ederek, dini zihinlerini kontrol altında tutarak ve devlete tehlikesiz bir hale getiriyor. Sakıncalı fikirleri vatandaşların zihinlerine girmesine mani olarak onları manevi açıdan kontrol ediyor. Diyanet bu açıdan bir devlet kurumudur. Amacı devleti korumaktır, İslamı anlatmak dini anlatmak değildir.
-Bana göre Diyanet Kurumuna gerek yoktur. İslamın Diyanete ihtiyacı da yoktur. Ben buraya bambaşka bir yerden bakıyorum.
-Beş yüz yıllık Bizantis devlet mantığından sonra, bir geçiş dönemi olarak Diyanete ihtiyaç olabilir. Devlet mantığı açısından baktığımızda bunu anlayışla karşılayabiliriz. Ama artık gerek yok. Çünkü bu giderek engizisyon kurumuna dönüşüyor.
-Diyanetin İslamı kontrol etmek gibi bir amacı olduğu için, bunu en çok hissedenlerden biri benim. Ben Yaşayan Kuran isimli Kur’an-ı Kerim meali, tefsiri yazdım. Diyanet geçenlerde aldığı bir karar ile sadece Kur’an-ı Kerim’in Arapçasını değil Türkçe meallerinin de kontrol edileceği kararını aldı. Yani Diyanet benim mealimi kontrol edecek, şu kelimeye şu manayı vermişsin bu yanlış diyecek böyle yorumlayamazsın böyle çeviremezsin diyecek ve toplatacak. Bu, dini engizisyon demektir. Bu, dini tek tipçilik demektir. Diyanetin yorumu ve görüşü dışındaki tüm yorum ver görüşlerin sapkın ilan edilmesi anlamına gelir.
-En geniş anlamda ifade edecek olursak, Kur’an-ı Kerim’in devletten istediği adaletli olmasıdır. Devlet iç kimsenin hakkını yemeden, hiç bir topluma baskı uygulamadan, zulüm olmadan adaleti sağlayacak. Toplum da seçtiklerini denetleyecek. Bunları yaptığınız zaman İslama uygun hareket etmiş olursunuz.