Diyarbakır, bizim Dicle kenarında kurda kaptırdığımız koyunumuz- adaletimiz- olur. Barış yurdu kurtların saldırısına uğramış, bağı- bahçesi- yuvası talan edilmiş, sahiplerinin elinden zorla alınmak istenmiş, isyan sessizliği fırsat bilinerek zulüm üstüne zulüm yapılmış ve uzun zamandır bunu duyan- bilen adalet ehli insanların – Ömerlerin- gelip bunun hesap sormasını beklemektedir.
Diyarbakır; bizim direnişimiz olur. Şehrin tarihi- dili- dini abluka altına alınmış, meydanlarına darağacı kurulmuş, yok oluşun büyük hikâyesi beklenirken, sahip olduğu şeylere sahip çıkmanın büyük mücadelesi için varlığının muhafazasının, geleceği yeniden kurmanın büyük direnişini verir.
Diyarbakır, bizim evi koruyan ‘Sur’umuz olur. Surların çepeçevre kuşattığı evde emin bir şekilde yaşatan, ev sahiplerinin ve çocuklarının geleceğe umutlu bakabilmelerini sağlayan, gelen ve gelebilecek her turlu saldırıya karşı koruyan, bu ülkenin ‘Sur’udur.
Diyarbakır, bizim sesimiz olur. Söz söyleyecek seslerin kısıldığı, hakikati örten- engelleyen duvarların inşa edildiği zamanda, sözün- gerçeğin namusuna sahip çıkacak insanların sesini yükseltebildiği yer olur.
Diyarbakır, bizim ağıtımız olur. “Oy Havar!” diye başlayan yürekleri yakan, vicdanları uyandıran, çaresizliğin girdabında büyük umutlar arayan, acısını yüreğinin en derin yerinde saklayan ve ağıdının sesi şehirleri- köyleri- metropolleri saran şehrimiz olur.
Diyarbakır, bizim kardeşimiz olur. Bu topraklarda kardeşliğin mayasını fıtrat- vicdan ve İslam değerleri üzerine temellendiren, bu değerleri parçalamak ve ortadan kaldırmak isteyenlere karşı kardeşlik destanını yazan şehrimiz olur.
Diyarbakır, bizim evrensel değerlerimizin mekânı olur. Tevhide, adalete ve özgürlüğe susamış Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, New York’un, Pekin’in, Paris’in, Moskova’nın aradığı yitik değerlerin mekanı olur.
Diyarbakır, bizim yitik hikmetimizin arayıcısı olur. Medreselerinde- kütüphanelerinde- evlerinde yitik hikmeti bulmak, diriltmek ve bugüne taşımak için büyük çabanın verildiği şehrimiz olur.
Diyarbakır, bizim dilimiz olur. “Lal” edilmek istenen dilleri derdini arama- haykırma cesareti ve kelimelere takılmaya çalışılan zincirleri kırma mücadelesi olur.
Diyarbakır, bizim faili belli-meçhul- şehrimiz olur. Derin köklerinden kopartmaya çalışan, elbisesi olan İslam’dan çıkarmaya gayret eden, taşıdığı ne kadar değer varsa yok etmeye azmeden ve yağma ederek imkanlarını- değerlerini soyan faillerin belli olduğu mekanımız olur.
Diyarbakır, bizim medeniyetimiz olur. Kadim medeniyetlerin kurulduğu Dicle- Fırat havzasındaki Mezopotamya’da tarihten bugüne insanlığın üretimlerine ev sahipliği yapmış,
Diyarbakır, bizim emanetçimiz olur. Dünden taşınan, bugün yaşanan ve yarına taşınan emanetlerimizi bağrında taşıyan- koruyan- saklayan “el- emin” şehrimiz olur.
Diyarbakır, bizim süreklilik ve yenilik içinde akan nehrimiz olur. Dicle’nin sırtına yüklediği emanetlerini, Fırat ile birlikte dünyaya taşıyan nehrimizdir.
Diyarbakır, bizim kayıp şehrimiz olur. Yanı başında ama uzak olan, konuşsan duyulacak ama bilinmeyen, var olan ama yok sayılan, bilinen ama unutturulmaya çalışılan, görünen ama silueti bile görünmemesi için gayret edilen, temellerinin altı boşaltılarak ayakta durması zor hale gelen bir kayıp şehrimizdir.
Diyarbakır, bizim barış yurdumuz olur. Diyarbakır bir gün her kim ve kurum olursa olsun birbirinin elinden ve dilinden emin olacağı barış yurdumuz olur.
AdilMeyda