Kur’an’ı kerim; “Sakın zalimlere meyletmeyin (onlardan yana olmayın) yoksa size ateş dokunur” der. (Hud suresi 113. ayet)
Bu zalimleri sadece tarihte ölmüş gitmiş Firavun, Nemrut, Ebu Cehil olarak anlamayın! Güç delisi bir alim/aydın, insanları aşağılayan bir başkan, insanlara tepeden bakan bir yönetici, kendini üstün gören bir amir, haksız yere adam öldüren bir kral/padişah, yanlı haber yapan bir televizyon/gazete, bir ailedeki zorba bir baba, bir okuldaki acımasız bir öğretmen, bir arkadaş grubu içerisinde “benim dediğim olacak” diye dayatan biri bile olabilir bu!
Hayatta karşılaştığımız tüm zorba, dikta, dayatma gibi zalimane ve haksızca davranışlarda bulunanlar için söylenir bu!
İşte burada; zalimden, güçlüden, kibirden, zenginden, efendiden yana olmak, onlara çanak tutmak, yaltaklanmak, yaptıkları haksızlıkları bildikleri/gördükleri halde bunlara meyletmek bu ayete maruz kalmaktır. (dikkat ayette taraf olmak, birlikte olmak, alkış tutmak demiyor, ufak bir meyilden bahsediyor)
Kimden gelirse gelsin, her zalimliğe/haksızlığa/insafsızlığa/vicdansızlığa meyledene ateş dokunur. İsterse babanızın oğlu olsun.
Bunlara karşı olmanın üç yolu vardır; davranışla, sözle veya bu ikisi olmazsa kalple/içinden buğz etmek gerekir.
Evet…
Diktatörlerin kimliği yoktur.
Diktatör/Zalim olanlar her kılığa girerler. Çünkü ilkesizdirler (çıkar, menfaat, hak yeme, sömürü, asimilasyon, çapul, yağma, adam kayırma ve taraf tutma eğer ilke ise evet onların ilkeleri bunlardır). Bir ahlaka sahip değiller. Onlarda kural yoktur, çıkar, menfaat ve delilik vardır. Onur ve haysiyet taşımazlar. Bir şey, ya da birileri tarafından kullanılırlar.
İsterseniz hayatlarına bakın!
Mala-mülke-güce tapan tüm diktatörlerin; Akılları dumanlanmış, kalpleri ve vicdanları ziftle kaplanmıştır. İyiyi, güzeli ve doğruyu göremezler. Hatta görmek istemezler.
Meselenin ta dibine inilirse; bu diktatörler gerçek anlamda bir köledir aslında. Evet, köleden başka bir şey değildir onlar. Ya bir kişiye köledirler. Ya bir güce köledirler. Ya bir koltuğa köledirler. Ya da kendi nefislerine/arzularına/egolarına köledirler.
Bir şekilde onlar köledir.
Bunlardan bir şeyler beklemekte yanlıştır. Bir meded bir eman beklenemez, beklenmemelidir.
Mesela; makama, şehvete, şöhrete, paraya, mala, mülke velhasıl nefsine kul olan köledir. Kula kul olan köleden başka bir şey değildir.
Örneğin; para/makam bir kuldur. Dolayısıyla paraya/makama kul olan, kula kul olur.
Güç bir kuldur. O’na kul olan köledir.
Bir imparator düşünün! Tüm milletin imparatoru ama nefsi de onun imparatoru… Nefsi/egosu onun imparatoru olmuş. Egoları bir nevi onun tanrısı olmuş.
Milletin kralı o, onun kralı da nefsi… Milletin halifesi o, onun halifesi de nefsi… Milletin başkanı o, onun başkanı da nefsi… Milletin şeyhi kendisi, ama kendi şeyhi de nefsi… Milletin hocası o, kendi hocası da nefsi…
Millet onun kölesi, o da nefsinin kölesi… (kibrinin, arzularının, hevesinin, kininin, öfkesinin, şehvetinin vs. vs…)
Millet firavunun kölesi, firavun nefsinin kölesi… Aslına bakılırsa; onca milleti, firavunun kendisi değil de nefsi/egosu yönetiyor. Millet Saddam’ın kölesi, Saddam nefsinin kölesi… Millet Hüsnü Mübareğin kölesi, Mübarek nefsinin kölesi… Millet Kaddafi’nin kölesi, Kaddafi nefsinin kölesi…
Dünya ABD nin kölesi, ABD nefsinin/çıkarlarının kölesi… Vs…
Bu şeytani bir nefistir. Evet, bir nevi şeytan yönetiyor demektir. Zaten şeytan; iki gözü, iki kulağı, iki eli, iki bacağı, bir burnu, bir ağzı olan bir yaratık değil ki!
Zulüm bu şekilde ortaya çıkar. Yoksa bunca cinayet neden işlenir? Bunca servet niye depolanır? Bu kadar haksızlık neden yapılır? Bu adamların yetmiş milyon nesline yetmiş milyon yıl yaşasalar dahi, yetecek olan bunca malı-mülkü yığmaları ne ile izah edilebiliriz ki? Bu kadar servet neden istiflenir ki!
Bu şeytanlık değil de nedir? Bu zulmü yapan şeytanın ta kendisi değil midir?
Herkes bilir ki domuz, yiyecek ayırmadan/seçmeden her türlü pisliği yer ve doymak bilmez. Limiti falan yoktur. Hatta kendi pisliğini bile yer. Çiftleşirken de eş seçmeden hepsi ile çiftleşir. Sınırsızdır. Doğururken de sınırsızdır.
Domuz eşittir sınırsızlık.
Kur’an’da da domuz eti yemenin haram olduğu anlatılırken en sonun da bu sınırsızlığa, bencilliğe ve açgözlülüğe atıf yapılarak, insanoğluna müthiş bir mesaj verilir ve şöyle denir:
“Domuzlaşmayın.”
Bunu insanlar için söylüyor!
Allah bizlere; domuz eti yasağı üzerinden domuzluk yapmayın mesajı vermektedir.
İnsan her istediğini yapsa ne olur? İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı ayırt etmeden benim dediğim olacak dese ne olur? Hakka, hakikate, haklıya, mağdura, mazluma, güçsüze taraf olmazsa ne olur? Diktatör olur. Kafayı yer. Budalalaşır. Ahlaksızlaşır.
Velhasıl gücün tek elde toplanması/sınırsızlık/ego bela getirir.
Helal haram, pis temiz, iyi kötü, sevap günah, haklı haksız ayırt etmeden her isteğini yiyebiliyor/yapabiliyor mu insan? İşte ben yerim/yaparım diyenin domuzdan farkı kalmaz.
Her diktatör; zulümde sınır tanımıyor. Tecavüzde sınır tanımıyor. Hak yemede, haksızlık yapmada sınır tanımıyor. Yemede içmede sınır tanımıyor. Kibir de, ego da sınır tanımıyor. İhtiyaçlarda sınır tanımıyor. Hırsızlıkta, çalıp çırpmada sınır tanımıyor, ahlaksızlık ve edepsizlikte sınır tanımıyor. Hiçbir şeyde sınır tanımıyor.
Öyleyse insan; her istediğini yapmamalı, her istediğini yememeli, her istediğine bakmamalı, her istediğini görmemeli, her istediğini duymamalı, her istediğini almamalı, açıkçası; nefsin her istediği yapılmamalı…
Özgürlüğü (onurlu yaşamı, ahlaklı yaşamı) bırakıp, sınırsız otoriteyi (diktatörce yaşamı, zalimce yaşamı) tercih etmek; insanı cismen olmasa da ruhen domuzlaşmaya doğru götürür.
Domuzlaştırır.
Kendimize sahip olmalı ve her bir şeyde kendimize sınır koyabilmeliyiz. Ahlak ve ilke sahibi olmalıyız. Eğer farkında iseniz, Allah hususiyle/özellikle sınır koymuş zaten!